HAK HUKUK VE ADALET
Bir ülkede hangi kurum, hangi kuruluş yıkılırsa yıkılsın
Bir ülkede hangi kurum, hangi kuruluş yıkılırsa yıkılsın. Okullar, camiler, kışlalar, medreseler yıkılsın.
Yeter ki adalet yıkılmasın.
Çünkü adalet yıkılırsa mülk yıkılır.
İşte bu yüzden 'Adalet Mülkün Temelidir' denilmiştir.
***
Bu görüş ışığında adalet özgür bırakılmalı, adalete hiçbir şekilde ve hiç kimse tarafından müdahale edilmemeli ve adalete saygı duyulmalıdır. Eğer ki bu saygı yitirilirse o zaman 'Adaletin kestiği parmak acımaz' demek yerine 'Adaletin kestiği parmak carımızı çok acıttı' diyerek şikyete başlarız.
İşte o zaman şikyetlerinde sonu gelmez, haksızlığında.
Bu günlerde olduğu gibi herkes adaleti işine geldiği gibi yorumlar.
***
Tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında Anayasa mahkemesince veriler tahliye kararı sonucu bu yüksek yargı organı hakkında linç kampanyaları da başlamış oldu.
16 Şubat 2009 tarihinde verilen benzer bir karar sonrasında devrin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız 'Hukuk sistemine biz inanmaz ve güvenmezsek başkalarının inanmasını ve güvenmesini bekleyemeyiz' demişti.
Ne güzel değil mi?
Hukuka saygı duymak, adaletin kestiği parmağın acımayacağına inanmak budur işte…
Geliyoruz 28 Şubat 2016 tarihine…
O gün Anayasa mahkemesi gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında tahliye kararı veriyor. Bu karar üzerine ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, adalet bakanı, bakanlar, milletvekilleri hep birlikte ülkemizin en büyük ve en önemli yargı kurumunu yerden yere vurmaya başlıyorlar.
2009'da 'Hukuk sistemine inanmak zorundayız' diyen Sayın cumhurbaşkanımız bu kez 'Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir, Ben Anayasanın vermiş olduğu bu karara sessiz kalabilirim Ama onu kabul etmek durumunda değilim. Ve bu kararı kabul etmiyorum, saygıda duymuyorum' diyor.
Ne kadar acımasızca bir söylem değil mi?..
***
Bütün bu oluşumlara beş gün sonra Kıbrıs'ta cevap veren başbakanımız ise 'Anayasa Mahkemesi sürmekte olan bir davaya yetkisini aşarak müdahale etmiştir' diye bir ifadede bulunmuştur.
Bu ve buna benzer ifadelere karşılık yargının yanında durması, yargıyı savunması gereken Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 'Erdoğan'ın AYM kararlarını eleştirme hakkı vardır' diyerek Sayın cumhurbaşkanının yanında yer alıyor.
Sayın bakan bu ifadesiyle eleştiri ile telkin, tehdit ve tenkit arasındaki o ince çizgiyi her halde göremiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ise kararı 'Yetki gaspı' olarak değerlendiriyor.
Bir diğeri 'Anayasa Mahkemesi kaldırılsın' diyerek Anayasa Mahkemesi'nin lüzumsuzluğuna işaret ediyor.
Tabi bu akıma AKP Grup Başkan Vekili ve milletvekilleri de katılmak zorunda kalıyorlar. Böylelikle 'Ön teker nereye giderse arka tekerde oraya gider' sözünü bir kere daha hayata geçiriyorlar.
***
Anayasa Mahkemesi başkanı Zühtü Arslan böylesine acımasız ve haksız saldırılara karşı bir hukukçuya yakışan bir beyanla 'AYM'nin kararları herkesi ve her kurumu bağlamaktadır.' Diyerek yargının günün birinde mutlaka ama mutlaka herkese lazım olabileceğinin altını çiziyordu.
Havuz medyasında bazı kalemşorlarda Anayasa Mahkemesi Başkanını kast ederek 'Sen kime kandın Zühtü' diyecek kadar ileri gidiyorlar.'
***
Yüksek yargının verdiği her karara hoşumuza gitsin gitmesin saygı duymak zorundayız. Elbette ki yargıçlarda insandır onlarında yanlışları olabilir lakin bu yanlışların düzeltileceği merci ve kurumlarda vardır. Yargıçların verdiği kararların bir üst mahkemede düzeltme ve muhakeme etme imknı da vardır.
Bunun yerine adalete güven duymamak onu işimize geldiği oranda değerlendirmenin haksızlık olacağını da bilmememiz gerekir. Hkimlerimize talimat verir, yol gösterir, telkinlerde bulunulur gibi beyanlar ise düpe düz yargıya müdahaledir.
Ve dahi kimden gelirse gelsin yanlıştır.
Nitekim Anayasanın 138. Maddesinde;
'Hkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.' Denilmektedir.
Başka söze gerek var mı?..
Sanıyorum yoktur… Çünkü sözün bittiği yer burasıdır.
Yeter ki adalet yıkılmasın.
Çünkü adalet yıkılırsa mülk yıkılır.
İşte bu yüzden 'Adalet Mülkün Temelidir' denilmiştir.
***
Bu görüş ışığında adalet özgür bırakılmalı, adalete hiçbir şekilde ve hiç kimse tarafından müdahale edilmemeli ve adalete saygı duyulmalıdır. Eğer ki bu saygı yitirilirse o zaman 'Adaletin kestiği parmak acımaz' demek yerine 'Adaletin kestiği parmak carımızı çok acıttı' diyerek şikyete başlarız.
İşte o zaman şikyetlerinde sonu gelmez, haksızlığında.
Bu günlerde olduğu gibi herkes adaleti işine geldiği gibi yorumlar.
***
Tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında Anayasa mahkemesince veriler tahliye kararı sonucu bu yüksek yargı organı hakkında linç kampanyaları da başlamış oldu.
16 Şubat 2009 tarihinde verilen benzer bir karar sonrasında devrin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız 'Hukuk sistemine biz inanmaz ve güvenmezsek başkalarının inanmasını ve güvenmesini bekleyemeyiz' demişti.
Ne güzel değil mi?
Hukuka saygı duymak, adaletin kestiği parmağın acımayacağına inanmak budur işte…
Geliyoruz 28 Şubat 2016 tarihine…
O gün Anayasa mahkemesi gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında tahliye kararı veriyor. Bu karar üzerine ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, adalet bakanı, bakanlar, milletvekilleri hep birlikte ülkemizin en büyük ve en önemli yargı kurumunu yerden yere vurmaya başlıyorlar.
2009'da 'Hukuk sistemine inanmak zorundayız' diyen Sayın cumhurbaşkanımız bu kez 'Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir, Ben Anayasanın vermiş olduğu bu karara sessiz kalabilirim Ama onu kabul etmek durumunda değilim. Ve bu kararı kabul etmiyorum, saygıda duymuyorum' diyor.
Ne kadar acımasızca bir söylem değil mi?..
***
Bütün bu oluşumlara beş gün sonra Kıbrıs'ta cevap veren başbakanımız ise 'Anayasa Mahkemesi sürmekte olan bir davaya yetkisini aşarak müdahale etmiştir' diye bir ifadede bulunmuştur.
Bu ve buna benzer ifadelere karşılık yargının yanında durması, yargıyı savunması gereken Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 'Erdoğan'ın AYM kararlarını eleştirme hakkı vardır' diyerek Sayın cumhurbaşkanının yanında yer alıyor.
Sayın bakan bu ifadesiyle eleştiri ile telkin, tehdit ve tenkit arasındaki o ince çizgiyi her halde göremiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ise kararı 'Yetki gaspı' olarak değerlendiriyor.
Bir diğeri 'Anayasa Mahkemesi kaldırılsın' diyerek Anayasa Mahkemesi'nin lüzumsuzluğuna işaret ediyor.
Tabi bu akıma AKP Grup Başkan Vekili ve milletvekilleri de katılmak zorunda kalıyorlar. Böylelikle 'Ön teker nereye giderse arka tekerde oraya gider' sözünü bir kere daha hayata geçiriyorlar.
***
Anayasa Mahkemesi başkanı Zühtü Arslan böylesine acımasız ve haksız saldırılara karşı bir hukukçuya yakışan bir beyanla 'AYM'nin kararları herkesi ve her kurumu bağlamaktadır.' Diyerek yargının günün birinde mutlaka ama mutlaka herkese lazım olabileceğinin altını çiziyordu.
Havuz medyasında bazı kalemşorlarda Anayasa Mahkemesi Başkanını kast ederek 'Sen kime kandın Zühtü' diyecek kadar ileri gidiyorlar.'
***
Yüksek yargının verdiği her karara hoşumuza gitsin gitmesin saygı duymak zorundayız. Elbette ki yargıçlarda insandır onlarında yanlışları olabilir lakin bu yanlışların düzeltileceği merci ve kurumlarda vardır. Yargıçların verdiği kararların bir üst mahkemede düzeltme ve muhakeme etme imknı da vardır.
Bunun yerine adalete güven duymamak onu işimize geldiği oranda değerlendirmenin haksızlık olacağını da bilmememiz gerekir. Hkimlerimize talimat verir, yol gösterir, telkinlerde bulunulur gibi beyanlar ise düpe düz yargıya müdahaledir.
Ve dahi kimden gelirse gelsin yanlıştır.
Nitekim Anayasanın 138. Maddesinde;
'Hkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.' Denilmektedir.
Başka söze gerek var mı?..
Sanıyorum yoktur… Çünkü sözün bittiği yer burasıdır.