Gençlik Nerede?
Bir dönem özellikle kınamak, eleştirmek ve anarşi ile özdeşleştirmek için kullandığımız '68' kuşağını arar hale geldik.
68 kuşağı diye bilinen ve siyasi-toplumsal yakın dönemimizi etkileyen öğrenci hareketi her ne kadar birtakım mahfillerin destek ve himayesinde Türkiye'yi 1980 ihtilaline götüren bir dönemin taşıyıcısı ve taşeronu olduysalar da her iki tarafında iki önemli ve ortak özellikleri vardı.
O dönemin sağcısı, solcusu ve İslamcısı olarak kabul edilen grupların birinci ortak özellikleri; her birinin kendi kaynaklarını sular seller gibi okumaları ve bilmeleri, karşı tarafın tezlerini de az çok hakim olmalarıydı.
Bu kesimlerin ikinci orta özellikleri ise yaptıkları her eylem ve gösterinin şahsi ikbal ve kariyer planlamaları için değil, ülkenin kurtuluşunu kendi reçetelerinde gördüklerine iman derecesinde bağlı olmalarıydı.
Kısaca 68 kuşağı, kendisi için değil, davası ve ülkesi için yaşadığına inanıyor ve bunun için sürekli okuyor ve kendini yeniliyordu.
Ne zaman ki 80 ihtilali oldu, merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun da sıklıkla dile getirdiği gibi zıt görüşlü gençler aynı koğuşta buluştu, işte o zaman gerçeğin farkına vardı bu insanlar ve bu günden sonra kimsenin değirmenine su taşımama gibi bir duyguya kapılıp, kendi hallerinde bir yaşam sürdürdüler.
O dönem gençlerinin bir ideal bir hedef ve ilkeleri vardı. Şimdilerde tüm siyasi partileri ve bunların yan kuruluşları olan gençlik yapılanmasına bakıldığında, hiç birinde sistematik, metodolojik ve periyodik hiçbir kalıcı faaliyetin olmadığını görüyoruz.
Zaman zaman toplanan, zaman zaman bir iki ziyaret yapan ve bunları sosyal medya hesaplarından paylaşmaktan öteye gitmeyen bir gençlik anlayışımız ne yazık ki her siyasi ve fikri oluşumun ortak sorunu haline gelmiş durumda.
Artık gençlerimiz okumuyor, araştırmıyor, basma kalıp ve sloganik konuşmaktan öte bir değer ortaya koyamıyor.
Gençlerin bu oluşumlara mesafeli olmasının elbette ki sosyolojik boyutları incelenmeli. 15 Temmuz ile birlikte ailelerin de bu yapılara karşı çocuklarını uyarmaları ve dikkatli olmalarını istemeleri belki bunda önemli bir etken olabilir. Lakin amacı, tüzüğü, yönü ve rotası belli, samimiyetini ve davasındaki rüştünü ispatlamış ciddi oluşumların da aynı sorunu yaşamalarının altındaki gerçek araştırmalı.
Bazı parti ve oluşumlardaki köpüksel bir yoğunluk ve kalabalığın olmasının sebepleri de umutsuzluk ve çaresizlikten öteye geçemiyor.
İş ve ekmek kapısı bulurum diye gidilen siyasi yapı ve oluşumlardaki bu yoğunluk, hedefe ulaşılamadığı ya da haksızlıklara şahit olunduğu an saman alevi gibi sönüyorsa, burada bir yanlışlık yapılıyor demektir.
Gençlerimiz, siyasi oluşumların bir nesnesi olarak kullanılmak yerine onların en iyi şekilde yetişmeleri ve dünya düzenini kavrayacak ve bunun panzehiri olacak çalışmalara destek olma noktasında donanım sahibi yapılması planlanmalı ve hayata geçirilmelidir.