GEMİ BATARSA MUTLU AZINLIK DA BATAR
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde bir tek adama kafayı takıp da 'o gitsin de ülke ne hale gelirse gelsin' diyen bir zihniyet yoktur herhalde
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde bir tek adama kafayı takıp da 'o gitsin de ülke ne hale gelirse gelsin' diyen bir zihniyet yoktur herhalde. Ne yazık ki bizim ülkemizde var. Tabir yerindeyse İki bin ikiden beri(2002), önce başbakan sonra cumhurbaşkanı olarak ülkenin başında bulunan Recep Tayyip Erdoğan hem içeriden hem de dışarıdan bit takım güçler tarafından gönderilmeye çalışılıyor. Fakat gönderilme ameliyesi sandıkla değil de her şeyin mubah görüldüğü bir takım illegal yollarla yapılmak isteniyor. Bu durumun köşemize konu olmasının sebebi de bu.
Gelişmiş ülkelerde ülkeyi yönetenler seçimle gelir seçimle gider. Amerika'ya bakın her dört yılda bir başkanlık için seçim yapılır. Almanya, İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine, uzak doğunun gelişmiş ülkelerine bakıldığında (Çin hariç) aynı tablo karşımıza çıkar. Bizde ise geçmişten gelen ve 'seçimle de olsa yöneticileri biz ayarlar ve biz seçeriz' anlayışının oluşturduğu bir vesayet alışkanlığı var. Çok partili hayata geçildiği yıllardan itibaren iki binli yıllara gelinceye kadar genelde durum böyle tezahür etti. Yapılan darbeler, idam edilen başbakanlar bunun sağlamasını ortaya koymaya yeter de artar. Tabii bu vesayet alışkanlığının devam etmesini isteyen güçler bunu fantezi olsun diye yapmıyorlar. Ekonomik, sosyal ve siyasi çıkarlarının gereği olarak yapıyorlar. Düşünün bir kere ülkeyi yönetenler bazı güçlerin emrindeyse, onların her dediğini yapıyorsa, onlara bazı ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar tanıyorsa bu güçler bu durumun sona ermesini ya da erdirilmesini iste mi? Sorumuza kıymetli okurlarımızın adına yine bir cevap verelim. Tabi ki istemezler.
İşte paradoks burada başlıyor. Ülkeyi ne bahasına olursa olsun bir adamdan kurtarmak uğruna ülkenin uçurumun kenarına gitmesine rıza gösterenler unutmasınlar ki gemi batarsa o gemide bulunanlar da batar. 'Hayır, biz başka ülkelere helikopterle gideriz' diyebilirler. Fakat başka ülkelerde asla ülkemiz insanının sıcaklığını, sevecenliğini, ülkemizin cennet güzelliklerini göremezler ve vatan hasretiyle kıvrana kıvrana ölürler. Tarihimiz böyle adamlarla dolu. Ülkesine ihanet edip ya da başka sebeplerle başka ülkelere yelken açanların büyük bir bölümü acılar içerisinde kıvranarak öldü. Öyle ki başka ülkelerde özgürlük var, demokrasi var, medeniyet var diyenlerin çoğu büyük pişmanlıklar duyarak başıma ne gelecekse ülkemde gelsin, hapis dahi yatacaksam da ülkemin hapishanesinde cezamı çekeyim' diyerek ülkelerine ricat ettiler.
Bakın milletimizin olup biteni iyi algılaması lazım. Meselenin, Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsıyla ilgili olmadığını, ülkemizin gelecekte bölgesinde ciddi bir güç olmasını istemeyenler ile içeride saltanatlarının devam etmesini isteyenlerin, bu ülkeyi yeniden sömürge haline getirmek isteyenlerle, buna içeriden zemin hazırlayanların yaptığı işbirliği olduğunu anlaması lazım. IMF'nin etkinliğinin kırılmasıyla siyasi talepte bulunulamayacağını bilenler ile içeride faiz ve bazı rant gelirleriyle daha çok kazanmanın peşinde olan aç gözlülerin yaptığı işbirliğinin olduğunu anlaması lazım.
Bu mutlu bir azınlık olsa bile, başkalarıyla işbirliği yaparak bu ülkeye zarar vermeye kalkanlar, kendilerinin de ciddi zarar göreceklerini unutmamalıdırlar. Çünkü gemi su almaya başlar ve batarsa mutlu azınlık da o gemiyle birlikte batar. Filikalara binme ayrıcalığı olsa bile en kötü ihtimal okyanusun soğuk sularında donarak ölürler.
Gelişmiş ülkelerde ülkeyi yönetenler seçimle gelir seçimle gider. Amerika'ya bakın her dört yılda bir başkanlık için seçim yapılır. Almanya, İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine, uzak doğunun gelişmiş ülkelerine bakıldığında (Çin hariç) aynı tablo karşımıza çıkar. Bizde ise geçmişten gelen ve 'seçimle de olsa yöneticileri biz ayarlar ve biz seçeriz' anlayışının oluşturduğu bir vesayet alışkanlığı var. Çok partili hayata geçildiği yıllardan itibaren iki binli yıllara gelinceye kadar genelde durum böyle tezahür etti. Yapılan darbeler, idam edilen başbakanlar bunun sağlamasını ortaya koymaya yeter de artar. Tabii bu vesayet alışkanlığının devam etmesini isteyen güçler bunu fantezi olsun diye yapmıyorlar. Ekonomik, sosyal ve siyasi çıkarlarının gereği olarak yapıyorlar. Düşünün bir kere ülkeyi yönetenler bazı güçlerin emrindeyse, onların her dediğini yapıyorsa, onlara bazı ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar tanıyorsa bu güçler bu durumun sona ermesini ya da erdirilmesini iste mi? Sorumuza kıymetli okurlarımızın adına yine bir cevap verelim. Tabi ki istemezler.
İşte paradoks burada başlıyor. Ülkeyi ne bahasına olursa olsun bir adamdan kurtarmak uğruna ülkenin uçurumun kenarına gitmesine rıza gösterenler unutmasınlar ki gemi batarsa o gemide bulunanlar da batar. 'Hayır, biz başka ülkelere helikopterle gideriz' diyebilirler. Fakat başka ülkelerde asla ülkemiz insanının sıcaklığını, sevecenliğini, ülkemizin cennet güzelliklerini göremezler ve vatan hasretiyle kıvrana kıvrana ölürler. Tarihimiz böyle adamlarla dolu. Ülkesine ihanet edip ya da başka sebeplerle başka ülkelere yelken açanların büyük bir bölümü acılar içerisinde kıvranarak öldü. Öyle ki başka ülkelerde özgürlük var, demokrasi var, medeniyet var diyenlerin çoğu büyük pişmanlıklar duyarak başıma ne gelecekse ülkemde gelsin, hapis dahi yatacaksam da ülkemin hapishanesinde cezamı çekeyim' diyerek ülkelerine ricat ettiler.
Bakın milletimizin olup biteni iyi algılaması lazım. Meselenin, Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsıyla ilgili olmadığını, ülkemizin gelecekte bölgesinde ciddi bir güç olmasını istemeyenler ile içeride saltanatlarının devam etmesini isteyenlerin, bu ülkeyi yeniden sömürge haline getirmek isteyenlerle, buna içeriden zemin hazırlayanların yaptığı işbirliği olduğunu anlaması lazım. IMF'nin etkinliğinin kırılmasıyla siyasi talepte bulunulamayacağını bilenler ile içeride faiz ve bazı rant gelirleriyle daha çok kazanmanın peşinde olan aç gözlülerin yaptığı işbirliğinin olduğunu anlaması lazım.
Bu mutlu bir azınlık olsa bile, başkalarıyla işbirliği yaparak bu ülkeye zarar vermeye kalkanlar, kendilerinin de ciddi zarar göreceklerini unutmamalıdırlar. Çünkü gemi su almaya başlar ve batarsa mutlu azınlık da o gemiyle birlikte batar. Filikalara binme ayrıcalığı olsa bile en kötü ihtimal okyanusun soğuk sularında donarak ölürler.