Geçmiş Ola Bu Şehre
Hakimiyet olarak bir buçuk yıldan beri TOKİ konutlarını ve bu konutların ilimiz ev ve yaşam kültürüne hitap etmekten çok uzak olduğunu yazdık.
Zaman zaman yöneticilerimiz ve milletvekillerimizin hatta bakanlarımızın sitemlerine maruz kalsak da halkın düşünce ve görüşleri hep ve tek önceliğimiz oldu.
Bizlerin bir buçuk yıldan beri kendimizi paralayarak dile getirdiğimiz konuları, iş işten geçtikten ve her şey tamamlandıktan sonra dile getiren muhtarlar, Esnaf Odalarına sözümüz “biraz geç kalmadınız mı?” olur.
Haklarını yememek adına bazı muhtarlarımız, oda başkanlarımız ve bazı STK başkanlarımız, daha ilk günden bugünleri görme ferasetini göstererek tepkilerini koydular ama çoğunluk, birileri üzülmesin ve küsmesin diye sukut etmenin şahsi rantlarını devşirmenin derdinde oldular.
Mustafapaşa ve Rüstempaşa Mahallesi'nde TOKİ tarafından Kentsel dönüşüm kapsamında yapılan binaların henüz bitirilmemiş olması ve yeni yapılan binaların vatandaşların taleplerine cevap vermemesi nedeniyle muhtarlar, esnaf odası başkanları ve vatandaşlar toplanarak açıklama yapmaları çok güzel ama çok da geç kalınmış ve anlamını yitirmiş, karşılığı olmayan nafile bir gayret ve göstermelik bir tepki olmaktan öteye geçmedi.
Projeleri sır gibi saklanan ancak çok kötü bir mimari içeren konutların ihalesi yapılmış, temeli atılmış, kaba inşaatları tamamlanmış, ince işçilikte sona gelmiş ve kura çekme aşamasına gelinmiş konutların önünde toplanıp neyi kime şikâyet edeceksiniz. Bunun bir yaptırımı ve karşılığı olmayacağını bile bile açıklama yapmanın somut bir izahı var mı?
Elazığ Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Cemil Erdem, Elazığ Muhtarlar Derneği Başkanı ve Gümüşkavak Mahallesi Muhtarı Ahmet Gül ve mahalle sakinleri, esnaflar, bir tepki olsun da sesimiz duyulsun kabilinden bizlerin bu sayfalardan bir buçuk yıldan beri yazdıklarımızı söylediler ama ‘Bad-el harab-ül Basra' görüntüsü almış bir şehirde bugün konuşmanın da çok hükmü ve geçerliliği olmasa gerek.
Üstat Bediüzzaman'ın meşhur ‘zaman-mekan-ihvan” üçlemesi tam da bu konuya denk düşüyor. Bir söz zamanında, yerinde ve bizzat yetkilisine söylenmedikten sonra boştur, laf-ı güzaftır ve nafile bir gayrettir.
Basra'nın harap olması gibi bu şehir de harap olmuştur. Hem de göstere göstere. Hem de tehlike ve korkulan şey ‘geliyorum' diye diye.
Bugün ne konuşmanın, ne feryadın ne de olay yerinden açıklamaların bir hükmü yok. Geçmiş ola bu şehre.