ERDOĞAN İÇİN DEĞİL KENDİMİZ İÇİN 'AK PARTİ'
Seçimlere toz duman içinde giriyoruz
Seçimlere toz duman içinde giriyoruz. Siyasi partiler alanlardan çekiliyorlar. Siyasete halkın bakışı eskisi gibi heyecanlı değil. Ama tüm bunlara rağmen ülkenin yönetimi sandıktan çıkıyor ve bunu halk olarak bizler belirliyoruz.
4 yıl boyunca ülkeyi yönetecek siyasi kadro ya da değişik partilerden olan kadrolara ülkeyi teslim edeceğiz. Ancak bu teslimin gerçek bir teslim olup olmaması başka bir deyişle halktan aldığı iradenin ne kadarını kullanıp kullanamayacağı oldukça tartışmalı.
SORUN 'İRADE' SORUNU
1 Kasım seçimlerinin anahtar kelimesi siyasi iktidarın 'irade' kullanıp kullanamayacağı sorunu. Türkiye üzerinde operasyon yapmak isteyen güçlerin tek amacı siyasi istikrarsızlık yaparak zafiyet oluşturmak, ardından koalisyonlarla istediği gibi yönetebilecekleri bir hükümet oluşturmak ardından da bölgesinde yükselen bir değeri ekonomik ve siyasi güç olacak bir Türkiye'nin önünü kesmek. Dolayısıyla seçimlerde halkın iradesini kullanamayan bir 'iktidar' planlanıyor.
AK PARTİ ÇOK OLDU!
Ak Parti'nin yabancı ülkeler, sol partiler ve buna gönüllü destek veren paralel kıtalar aracılığıyla önünün kesilmesi projesi 7 Haziran seçimlerinde tuttu. Ak Parti ve Tayyip Erdoğan düşmanları Ak Parti'nin önünün ancak HDP barajı aşarsa kesilebileceğini düşünüler ve bunda da başarılı oldular. Çünkü Türkiye çok olmuştu. Ortadoğu'da yaşanan zulüm ve katliamlara açıkça tavır almıştı. Mısırdaki darbeyi ve darbecileri yerin dibine sokmuştu. Arap baharı ile başlatılan sözüm ona demokratik açılımda yüze 52 ile gelen mısırdaki hükümet darbe ile alaşağı edilmişti. Davos'ta İsrail'e 'siz öldürmeyi iyi bilirsiniz' derken, Birleşmiş milletleri kınamak için dünya 5'ten büyüktür diyen Tayyip Erdoğan önce yıpratılmalı ardından da siyaset sahnesinden silinmeliydi.
ABDULHAMİT'DE DE AYNI OYUN
Bundan tam 100 yıl önce cennetmekn Abdülhamit Han'a Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler ve bunların desteğindeki gazeteler de diktatör diyor ve saraya yürüyorlardı. Aradan 100 yıl geçti ve aynı film tekrar sahneye kondu. Tayyip Erdoğan'a izafe edilen diktatör vasfı şimdi de Tayyip Erdoğan için söyleniyor. Millet için, devlet için yapılmış bir yapıyı, görev sonunda ayrılacağı cumhurbaşkanlığı külliyesini Tayyib'in sarayı diyerek yıpratmaya çalışıyorlar.
AK PARTİ'NİN DEĞİL TÜRKİYE'NİN SON ŞANSI
1 Kasım seçimleri kesinlikle Ak Parti ve diğer siyasi partiler arasında yapılan demokratik bir yarışın seçimi değildir. Bu seçim ülkenin dış güçlere boyun eğip eğmeme seçimidir. Millete rağmencilerle millet için yola çıkanların mücadelesidir. Ve her şeyden önce bizim ve çocuklarımızın geleceğinin seçimidir. Bu seçimde Ak parti kaybedebilir. Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu kaybedebilir. Onlara hava hoş. Ya biz gençler. Ya ekonomide belirli bir seviye yakalamış ülke, ya bacası tüten fabrikalar… İşte bunlar yok olabilir. Dolayısıyla Ak parti değil kaybeden biz olacağız.
4 yıl boyunca ülkeyi yönetecek siyasi kadro ya da değişik partilerden olan kadrolara ülkeyi teslim edeceğiz. Ancak bu teslimin gerçek bir teslim olup olmaması başka bir deyişle halktan aldığı iradenin ne kadarını kullanıp kullanamayacağı oldukça tartışmalı.
SORUN 'İRADE' SORUNU
1 Kasım seçimlerinin anahtar kelimesi siyasi iktidarın 'irade' kullanıp kullanamayacağı sorunu. Türkiye üzerinde operasyon yapmak isteyen güçlerin tek amacı siyasi istikrarsızlık yaparak zafiyet oluşturmak, ardından koalisyonlarla istediği gibi yönetebilecekleri bir hükümet oluşturmak ardından da bölgesinde yükselen bir değeri ekonomik ve siyasi güç olacak bir Türkiye'nin önünü kesmek. Dolayısıyla seçimlerde halkın iradesini kullanamayan bir 'iktidar' planlanıyor.
AK PARTİ ÇOK OLDU!
Ak Parti'nin yabancı ülkeler, sol partiler ve buna gönüllü destek veren paralel kıtalar aracılığıyla önünün kesilmesi projesi 7 Haziran seçimlerinde tuttu. Ak Parti ve Tayyip Erdoğan düşmanları Ak Parti'nin önünün ancak HDP barajı aşarsa kesilebileceğini düşünüler ve bunda da başarılı oldular. Çünkü Türkiye çok olmuştu. Ortadoğu'da yaşanan zulüm ve katliamlara açıkça tavır almıştı. Mısırdaki darbeyi ve darbecileri yerin dibine sokmuştu. Arap baharı ile başlatılan sözüm ona demokratik açılımda yüze 52 ile gelen mısırdaki hükümet darbe ile alaşağı edilmişti. Davos'ta İsrail'e 'siz öldürmeyi iyi bilirsiniz' derken, Birleşmiş milletleri kınamak için dünya 5'ten büyüktür diyen Tayyip Erdoğan önce yıpratılmalı ardından da siyaset sahnesinden silinmeliydi.
ABDULHAMİT'DE DE AYNI OYUN
Bundan tam 100 yıl önce cennetmekn Abdülhamit Han'a Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler ve bunların desteğindeki gazeteler de diktatör diyor ve saraya yürüyorlardı. Aradan 100 yıl geçti ve aynı film tekrar sahneye kondu. Tayyip Erdoğan'a izafe edilen diktatör vasfı şimdi de Tayyip Erdoğan için söyleniyor. Millet için, devlet için yapılmış bir yapıyı, görev sonunda ayrılacağı cumhurbaşkanlığı külliyesini Tayyib'in sarayı diyerek yıpratmaya çalışıyorlar.
AK PARTİ'NİN DEĞİL TÜRKİYE'NİN SON ŞANSI
1 Kasım seçimleri kesinlikle Ak Parti ve diğer siyasi partiler arasında yapılan demokratik bir yarışın seçimi değildir. Bu seçim ülkenin dış güçlere boyun eğip eğmeme seçimidir. Millete rağmencilerle millet için yola çıkanların mücadelesidir. Ve her şeyden önce bizim ve çocuklarımızın geleceğinin seçimidir. Bu seçimde Ak parti kaybedebilir. Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu kaybedebilir. Onlara hava hoş. Ya biz gençler. Ya ekonomide belirli bir seviye yakalamış ülke, ya bacası tüten fabrikalar… İşte bunlar yok olabilir. Dolayısıyla Ak parti değil kaybeden biz olacağız.