Elazığ efsanelerinden korkutan hikaye: Okuyan bu gece uyuyamaz!
Elazığ yöresine ait efsane haline gelmiş hikayeleri okuyucularımızla buluşturmaya devam ediyoruz.
Rivayetlere göre: Halk arasında söylenen Al Karısı, kadınların(Lohusa) ciğerlerini koparır yermiş. Al Karısı kurban olarak seçtiği kadının yanında kimse olmadığı zamanlarda ortaya çıkarmış.
Özellikle hasta olan ve bulunduğu oda karanlık ise muhakkak gelir, kadının, boğazından elini sokar, ciğerini koparırmış. Çok ağır ve korkunç olan Al karısı kadının ciğerlerini koparırken kadın kıpırdayamaz, sesini çıkaramazmış.
Elazığ’da Al Karısı ile ilgili birçok hikaye anlatılmaktadır. Bunlara örnek vermek gerekirse;
Birincisi; İsmail Hoca bir bahar gecesi kırda tarla suluyormuş. Hava soğuk olduğu için üşümüş. Etrafına bakınca da ötelerde bir yerde yanan bir ateş kümesi görmüş. Isınmak için oraya doğru yürümüş. Yaklaştığında bir de ne görsün Al Karısı bir kadın ciğerini kebap edip, çocukları ile birlikte yiyorlarmış. Bir yerde gizlenerek başlamış onları gözetlemeye. Yemişler, yemişler, fakat çocukları doymamış olacak ki, ciğerleri bittiği zaman: ''Anne, daha yok mu?" demişler. Al Karısı da onlara: "Şimdi yatın" demiş. "Yarın sabah İsmail Hoca'nın gelini doğuracak. Kaynanası da sarma saracak. Bir sahan da gelinine verecek. İşte gelinin yiyeceği üçüncü sarmaya bir kıl olup yapışacağım. Gelin beni yutacak ve içerden ciğerini çekip, çıkaracağım. Getiririm, yersiniz." diye onları uyutmuş.
İsmail Hoca bütün konuşulanları duymuş tabiî. Sahiden de İsmail Hoca’nın gelini o sabah doğuracakmış. Kalkmış, oradan doğruca eve gelmiş. Kimseye de bir kelime söylememiş.
Sabah olduğunda gelin doğurmuş ve hakikaten karısı da öğlen yemeği için sarma sarmaya başlamış. İsmail Hoca, yine bir şey dememiş. Sadece ayran tuluğuna su koyup ıslatmalarını tembih etmiş.
Öğlen olmuş, sarma hazırlanmış; bakmış ki, karısı bir tabak da gelini için ayırmış. O zaman demiş ki: "Hanım, ben oğlumu evlendirirken ahdetmiştim ki, gelinim ilk doğurduğu zaman onun yiyeceği üç lokmayı ben kendi elimle vereyim. Şimdi ver o sarmayı bana, sen de tuluğu al, gel benimle." demiş.
Gelinin odasına gitmişler. İsmail Hoca almış, tuluğu da yanına ve başlamış sarmaları geline yedirmeye. Birinci sarmayı vermiş, ikinci sarmayı vermiş, sıra üçüncüye gelince, onu tuluğun ağzını açarak, koymuş onun içine ve ağzını kendir ipiyle sıkıca bağlamış.
Sonra ayran tulumu başlamış şişmeğe. Şişmiş, şişmiş... Nihayet patlamış. Al Karısı, meydana çıkmış ve hemen İsmail Hoca onu yakalamış. Bir daha salmamış, evinde çalıştırmış. Tam on iki sene Al Karısı, İsmail Hoca'nın evinde hizmet etmiş. Evin adamı gibiymiş artık. Ama bir aksiliği varmış. Ona, "filan işi çabuk yap" deyince Al Karısı, o işi çok ağır yaparmış. Eğer "ağır yap" dedi mi, hem çabuk hem de çok güzel yaparmış.
Fakat zamanla bir gün Al Karısı, kendisini, serbest bırakmalarını söylemiş. Tövbe ettiğini bildirmiş ve İsmail Hoca da tövbe etti diye bunu tutup salıvermiş.
Serbest bırakılınca da "Hay vah hay" tam on iki sene hizmet ettim de genç ölümün çaresi nedir, diye sormadınız." demiş. Yakalama çabaları sonuç vermemiş, kaçıp gitmiş.
Ertesi gün köyün yakınlarında bir gölde kanlar içerisinde boğulmuş hâlde bulmuşlar.
Elazığ İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü internet sitesinden alınmıştır.