Duygularımızla değil kaygılarımızla bağlıyız hayata…
Artık hayata duygularımızla değil kaygılarımıza bağlıyız. Geleceğimizden, yarınımızdan en yakınımızdan, işimizden kısaca her şeyden kaygılıyız.
Kaygılanmamak içten değil. Zira nereye baksan çelişki kime baksan onlarca gel-gitler ve kime yaslanmaya çalışsan senden kaçma gayret ve isteği.
Dün söylediğini bugün yalanlamayan siyasetçi kalmadı. Dün ak dediğine bugün kara ve bunda inat ve ısrar eden, kendisinden en son sadır olacak cümleleri büyük bir özgüvenle bugün söyleyip arkasında durduğunu ifade eden, sahil- i selamete rota oluşturup gemiyi tersi istikamete götürecek nice kaptanları görünce kaygılanmamak elde değil.
Kaygılanmak hayatımızın da bir parçası oldu gibi. Vasat ve relaks bir hayat bizleri mutlu etmiyor artık. Sürekli bir ruhsal ve psikoloji içinde olmak sanki bize daha iyi geliyor gibi. Kaygılı olmak bizleri mutsuz dahi etmiyor artık. Yaşamın parçası içinde görmeye başladık kaygılarımızı ve korkularımızı.
Gündüzün geceye muhtaç olduğu gibi bizler de kaygı ve strese muhtaç hale geldik. Zira monoton bir hayattan zevk alamaz hale geldik. Belirsizlikler bizi kaygıya ve endişeye itse de kaygıların bizi getirdiği nokta ise hareketli ve heyecanlı bir yaşam…
Kısaca herkes şikâyet etse de kaygılar ve korkular bizi hayata daha fazla bağlıyor ve yaşantımıza değer ve anlam kazandırıyor gibi. Peki, bu durum normal bir insani durum mu? Cevabını siz verin…