DÜNDEN BUGÜNE TÜRKİYE
Yıl 1923
Yıl 1923. Büyük bir savaştan çıkmışız. Ülkenin birçok yerleri yakılmış, yıkılmış. Bir de Osmanlı'dan kalan yığınla borcu ödemeye başlamışız.
Nüfusumuz (13) milyon civarlarında.
Ülkede okur-yazar oranı %12 lerde. Cami ve imam sayımız da o değin karabalık değil. İmamların çoğu, halk tarafından desteklenmeye çalışılıyor. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde ve köylerde, imamlar halk tarafından verilen zahirelerle geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Cumhuriyetin 72. Yılında cami sayısı (65.000), din görevlisi sayısı ise (95.000) e yükseliyor. Çoğu imam da, ya Yüksek İslm Enstitüsü mezunu, ya da İlahiyat Fakültesi mezunu. 1940 larda açılan İmam-Hatip Okullarının sayısı ise her gün çoğalmaya başlıyor.
Bu yanda da üniversiteler hızla artmaya başlamışlar.
Önceleri sadece Ankara, İstanbul, İzmir'de bulunan üniversiteler, yüksek lise açılır gibi yurdun hemen her yerinde açılmaya başlanıyor.
Şu anda Türkiye'de (193) üniversitede (6.785 535) öğrenci eğitim görüyor. Ama dünyaca yapılan bir uygulamada ya da yarışmada (100) üniversite arasında bir tane olsun Türk üniversitesi yok. Bu öğrencilere ders veren (68.342) öğretim üyesi, (148.903) kadar da öğretim elamanı bulunuyor.
Türkiye, bugün birçok konuda dünya ülkeleri sıralamasında ilklere girebilecek, bir potansiyele, insan gücüne sahip, Ancak, Türkiye'de yönetim düzeyinde ya da bazında büyük eksiklikler var. Bu yönetim eksikliği, devlet yönetiminden kurumsal şirketlere, vakıflara, okullara kadar her alanda bir başkaca incelemeye değer.
Asıl engel de, siyasal duruşumuzdan ileri gelmektedir.
Türkiye'de iktidara gelen her iktidar, yeterliliği değil, insanların siyasal kimliklerine bakarak anlaşılmaz bir uygarlığın içine girerler. Böyle bir uygulamada, gerek ilkokul, ortaöğretim, gerekse yükseköğretimde gerilerde kalmamıza, eğitimizin bir iyice yozlaşmasına yol açar. Örneğin, yükseköğretim de yıllardır uygulana gelen Rektör ve dekan atamaları. Sözde yapılan seçimler yüksek oy alanlar değil, yukardakilerin dediği olsun. Bu da bir yerde kilitlemeye üniversitelerdeki başarının oranının düşmesine neden olur.
Demem ki biz, liyakatten önce siyaseten önem vermekte, öncelikle de yandaşları seçmeye çalışmaktayız.
Üniversitelerde beklenen eğitimin düşmesinde bu tür bir uygulama görün eğitimi nasıl etkilemekte ve beklenilen sonuçların alınmasına nasıl engel olmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim Bakanlığının bir anda binlerce okul müdürü ve müdür yardımcısını, hiçbir soruşturma yapmadan görevden alınması, bunların yerine kendi yandaşlarını getirmeye çalışmasında bunun bir başka örneği.
Siyaseten de, Türkiye bir o kadar yanlışlar yapmış şu son yıllarda öncellikle komşu ülkelerle, sonra da birçok dost ülkelerle aramızın o değin benzemesine neden olmuştur. bugün içeride verilen kavgaların kökeninde de birçok yanlışlar, birçok uygulamalar yeralmaktadır.
Bir zamanlar, bir Cumhurbaşkanının, bir başbakana Anayasa kitabını atması bir anda doların fırlamasına neden olmuştur. Bu yıl da Başbakan da Davutoğlu'nun görevden alınması, dış borcumuzun birden 54 milyar dolara yükselmesine neden olmuştur. 12 yıl da (740.000) esnafımızın kepenk kapatması ekonomi de büyük bir çöküntünün işaretidir.
Ama sürekli konuşuyoruz. Mangalda kül bırakmayız
Nüfusumuz (13) milyon civarlarında.
Ülkede okur-yazar oranı %12 lerde. Cami ve imam sayımız da o değin karabalık değil. İmamların çoğu, halk tarafından desteklenmeye çalışılıyor. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde ve köylerde, imamlar halk tarafından verilen zahirelerle geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Cumhuriyetin 72. Yılında cami sayısı (65.000), din görevlisi sayısı ise (95.000) e yükseliyor. Çoğu imam da, ya Yüksek İslm Enstitüsü mezunu, ya da İlahiyat Fakültesi mezunu. 1940 larda açılan İmam-Hatip Okullarının sayısı ise her gün çoğalmaya başlıyor.
Bu yanda da üniversiteler hızla artmaya başlamışlar.
Önceleri sadece Ankara, İstanbul, İzmir'de bulunan üniversiteler, yüksek lise açılır gibi yurdun hemen her yerinde açılmaya başlanıyor.
Şu anda Türkiye'de (193) üniversitede (6.785 535) öğrenci eğitim görüyor. Ama dünyaca yapılan bir uygulamada ya da yarışmada (100) üniversite arasında bir tane olsun Türk üniversitesi yok. Bu öğrencilere ders veren (68.342) öğretim üyesi, (148.903) kadar da öğretim elamanı bulunuyor.
Türkiye, bugün birçok konuda dünya ülkeleri sıralamasında ilklere girebilecek, bir potansiyele, insan gücüne sahip, Ancak, Türkiye'de yönetim düzeyinde ya da bazında büyük eksiklikler var. Bu yönetim eksikliği, devlet yönetiminden kurumsal şirketlere, vakıflara, okullara kadar her alanda bir başkaca incelemeye değer.
Asıl engel de, siyasal duruşumuzdan ileri gelmektedir.
Türkiye'de iktidara gelen her iktidar, yeterliliği değil, insanların siyasal kimliklerine bakarak anlaşılmaz bir uygarlığın içine girerler. Böyle bir uygulamada, gerek ilkokul, ortaöğretim, gerekse yükseköğretimde gerilerde kalmamıza, eğitimizin bir iyice yozlaşmasına yol açar. Örneğin, yükseköğretim de yıllardır uygulana gelen Rektör ve dekan atamaları. Sözde yapılan seçimler yüksek oy alanlar değil, yukardakilerin dediği olsun. Bu da bir yerde kilitlemeye üniversitelerdeki başarının oranının düşmesine neden olur.
Demem ki biz, liyakatten önce siyaseten önem vermekte, öncelikle de yandaşları seçmeye çalışmaktayız.
Üniversitelerde beklenen eğitimin düşmesinde bu tür bir uygulama görün eğitimi nasıl etkilemekte ve beklenilen sonuçların alınmasına nasıl engel olmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim Bakanlığının bir anda binlerce okul müdürü ve müdür yardımcısını, hiçbir soruşturma yapmadan görevden alınması, bunların yerine kendi yandaşlarını getirmeye çalışmasında bunun bir başka örneği.
Siyaseten de, Türkiye bir o kadar yanlışlar yapmış şu son yıllarda öncellikle komşu ülkelerle, sonra da birçok dost ülkelerle aramızın o değin benzemesine neden olmuştur. bugün içeride verilen kavgaların kökeninde de birçok yanlışlar, birçok uygulamalar yeralmaktadır.
Bir zamanlar, bir Cumhurbaşkanının, bir başbakana Anayasa kitabını atması bir anda doların fırlamasına neden olmuştur. Bu yıl da Başbakan da Davutoğlu'nun görevden alınması, dış borcumuzun birden 54 milyar dolara yükselmesine neden olmuştur. 12 yıl da (740.000) esnafımızın kepenk kapatması ekonomi de büyük bir çöküntünün işaretidir.
Ama sürekli konuşuyoruz. Mangalda kül bırakmayız