'Demek böyle ölünüyormuş'
Ardından yüzlerce eser bırakan üstat Necip Fazıl, uzun süren fakat fikrî faaliyetine engel olmayan bir hastalığa yakalanır. Hastadır, yorgundur bitkindir.
Ve bir Mayıs gecesidir...
25 Mayıs...
O gece…
Gayp perdesinin araladığını bir mayıs gecesi…
Yıllarca yattığı hasta yatağından hafifçe doğrulup pencereden karanlığın derinliklerine doğru bakar ve dudakları hafifçe kıpırdar:
“Demek böyle ölünürmüş ha!..”
Üstadın ruhunu teslim ettiği ana dair bu olayı; dalları çalışma ofisimizin penceresine kadar uzanan dut ağacının bir dalının kuruması sonucu bende uyandırdığı hüzünle hatırlamış oldum.
Resmini çekip üzerine bir şeyler yazma fikri oluşunca da Üstadın “demek böyle ölünüyormuş” cümleleri geldi aklıma.
Oysa ağaç çok yeşil, gürbüz, canlı ve harika görünüyordu bir ay öncesine kadar.
Yemyeşil dallar arasından küçücük bir dalcık; nasıl oldu, neden oldu, niye oldu bilmiyorum ama herhangi bir kırıklık olmamasına rağmen önce yapraklarının takati düştü ve pörsüdü ardından da resimde görüleceği gibi tamamen kurudu.
Dut ağaçlarının normal yaşı 70 ile 100 aralığındayken bize her gün eşlik eden, dertlerimize ortak olup sırlarımız vakıf olan dut ağacımızın yaşı taş çatlasa 30.
Erken bir ölüm mü ya da ölüme bir hazırlık mı dut ağacının yaptığı bilmiyoruz ama ağaçlar ayakta ölür tezini bizlere hakkel yakin bizzat yaşıyoruz.
Sadece o küçük dalın kurumasının, bundan aylar önce büyümesi daha doğrusu filizlenip kökleşmesi için suya koyduğumuz “yaprak güzeli” dallarının bir hışım ve öfkeyle dut ağacının üzerine atmamamızın payı var mı bilmiyorum ama kuruyan dal tam da yaprak güzeli dalının üzerinde bir ay kaldığı daldı.
Günlük herc ü mercün içinde, sorunlardan ve siyasetten uzak böyle bir yazı nereden icap etti diyen okurlarımız için de sözümüz şu ki “demek böyle ölünüyormuş”…