Böyle mi Olacaktık?
İnsanın her söylediği hak ve doğru olmalıdır. Ama bu doğru sadece sizlerin inandığı doğrular değil, toplumun büyük kesiminin de kabul gördüğü doğrular olmalıdır.
Yöneticilerin ve toplumun önünde olan kişilerin konuşmalarını ince eleyip sık dokuyarak söylemeleri gerekir. Ses gibi sözler de boğazın kırk boğumundan, akıl ve mantık süzgecinden geçtikten ve söylendikten sonra da toplumda oluşturacağı etkisinin iyi hesap edilmesinden sonra ağızdan çıkmalıdır.
Siz, bir durum tespiti yapmak ya da size inanan ve güvenen bir kesimin yüreğine sur serpmek amacıyla ölçüsüz, kontrolsüz ve hoyratça bazı kelimeleri kullanıp bunun siyasi getirisini düşünebilirsiniz. Ya da bunu düşünmeseniz bile içinizde uzun süreden beri saklayıp, bastırıp ve baskıladığınız kelimeleri, rahatlamak amacıyla bir çırpıda söyleyip çıkabilirsiniz.
Hatta sizlerin bu sözleri, hem salondan hem de ekrandan destek bulabilir, alkış alabilir ve takdir de edilebilir. Ancak kendi cephenizden bakıldığında çok masum ve makul gördüğünüz açıklamalar ve kullandığınız kelimelerin toplumda oluşturacağı infiali de düşünmek durumundasınız.
Kimsenin kimseyi ahlaki vasıflara tasvir edip, ölçüp tartıp sonunda hükmünü vererek düşük ilan etmeye hakkı yok. Yapılan yanlışlık, kötülük ne olursa olsun, görünen ve görünmeyen amacı ne olursa olsun, kimin uşağı ve kimin sesi olursa olsun, onları düşüklükle ve iffetsizlikle itham etmek doğru olmaz.
Ülkenin gerilmeye çalışıldığı, göçmen politikaları üzerinden yeni kargaşa ve kaos ortamlarının oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemde, sorumlu ve önemli bir makamda olan bir yetkilinin sözlerini ve kelimelerini daha özenle seçmesi gerekmez mi?
Danışmanlar, metin yazarları ve son okuyucular böylesi bir eksikliği ve hatayı neden görmez, neden düzeltmez ve gelebilecek tüm tepkileri göze alarak neden uyarmaz? Liderini ve davasını gerçek seven odur ki böylesi bir durumda aslanlar gibi karşısına çıkıp “bu sözler çok yanlış olur” diyebilendir ve sonunu düşünmeden bunu ifade edebilendir.
Eğer bu ifadelerden bir kamplaşma murat edilip bu zeminde bir seçime gidilerek kazanmak murad ediliyorsa ve bu özellikle yapılıyorsa, danışman ve metin yazarı olan adamların ciddi anlamda toplum sosyolojisi ve psikolojisi okuması gerekir.
Kimsenin avukatı ve sözcüsü değiliz. Hatta bu köşelerden yüzlerce kez Gezi kalkışmasının ülkenin demokrasisine ve seçilmiş hükümetini devirmeye yönelik Soroz destekli bir kalkışma olduğunu ve bu etkinliklere katılan gençlerin de kandırıldığını yazdık. Ancak şunu biliyor ve görüyoruz ki insanlar artık nefret söyleminden, ötekileştirmeden ve karşı tarafı düşük görmek ve göstermekten bıktı. Ve bu tür siyaset artık tükendi.
Siyasette yeni ve fakat kuşatıcı, toparlayıcı ve ötekileştirmeyici bir dile ve tarza geçilmeli. Bilinmeli ki bu üslupla siyaset yapanların şansı daha yüksek olacaktır.