BOŞUNA PUSU ATMAYIN!
16 Nisan referandumunun tarihi bir dönüm noktası olduğunu her vesile ile vurguluyorum
16 Nisan referandumunun tarihi bir dönüm noktası olduğunu her vesile ile vurguluyorum. Yazılarımı düzenli olarak takip edenler kararımı biliyor zaten.
16 Nisan tarihi yaklaştıkça başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Evet kampanyasına destek veren Ak Parti ve MHP sahada her geçen gün ağırlıklarını göstermeye başladılar. Mitingler, toplantılar, televizyon programları…
Elazığ'da yaşadığımız koşuşturmaya bir bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…
Önce Cumhurbaşkanımız geldi. Ardından Sayın Devlet Bahçeli misafirimiz oldu. Başbakan Binali yıldırım miting yapmasa da Elazığ'da kaldı ve propagandasını yaptı.
Bu üç önemli isimden başka bakanlar, bakan yardımcıları, danışmanlar… Gün geçmiyor ki önemli bir konuğumuz olmasın.
Hülasa, özelikle iktidar kanadı iyi çalışıyor. Ama iki kişide sıkıntı var bence.
*****
Birincisi Abdullah Gül…
Ak Parti Genel Başkanlığı, Bakanlık, Başbakanlık ve en nihayetinde Cumhurbaşkanlığı yaptı. Hatırlayın, 27 Nisan E-Muhtırasına rağmen, partisine kapatma davası açılmasına rağmen Erdoğan kardeşim dediği Gül'den bir saniye olsun vazgeçmedi. Ama o ne yaptı…?
Bugünden dönüp Gezi Olaylarına baktığımızda anlıyoruz ki, meseleyi ya idrak edemedi, ya da bilerek refleks göstermedi.
Ayrıca 17/25 Aralık sürecinden sonra FETÖ ile mücadelede isteksiz olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra Gül'ün Ak Parti Genel Başkanı olmak istediğini artık sağır sultan bile biliyor.
Erdoğan önünü kesince ne partide aktif olarak çalıştı ne de başka bir parti kuracak cesareti gösterdi. Siyasi hayatı boyunca hep risk almayıp, armudun Erdoğan tarafından pişirilip ağzına düşürülmesini bekledi! En sonunda da Erdoğan yeter artık dedi!
Diğer isim ise Ahmet Davutoğlu…
Erdoğan'ın lütfuyla başbakanlık koltuğuna oturmaya giderken siyasi hırslardan uzak akademisyen rolünü oynuyordu. Sonra 7 Haziran seçimleri öncesi Erdoğan'ın onayladığı listeleri değiştirdi. Sonuçta da başarısızlık geldi.
Başbakanlık koltuğundan olmamak için koalisyon kurmaya pek bir can atıyordu. Erdoğan izin vermedi. 1 Kasım öncesi Davutoğlu'nun Ak Parti Genel Kurulunda partiyi iyice eline geçirme fırsatı geçmişti.
Erdoğan, 'One minutes Hoca!' dedi ve Binali yıldırım için dokuz yüzün üzerinde imza topladı. Pabucun pahalı olduğunu görünce teslim oldu ve Ak Parti Erdoğan'ın koşulsuz iradesiyle girdiği 1 Kasım seçimlerinde tarih yazdı.
Davutoğlu'nun Erdoğan'ı yalnızlaştırmaya çalıştığı, partiyi ele geçirmeye çalıştığı ve FETÖ ile mücadelede isteksiz olduğu hep konuşuldu. Ateş olmayan yerden iddia çıkmazmış deyip, detaya girmeyelim!
*****
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı Abdullah Gül'ün cürmü Abdullatif Şener kadardı! Başbakanlığı, hele de Cumhurbaşkanlığını rüyasında bile göremezdi.
Ve yine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı Ahmet Davutoğlu ancak başbakanlara veya cumhurbaşkanlarına danışmanlık yapabilirdi…
Öz eleştiri yapacak olursam… Zaman zaman Cumhurbaşkanımızın bu iki isme haksızlık yaptığını düşündüğüm olmuştur. Demek meseleleri bizde anlayamamışız! Neyse…
Bugün iki isimden de referandum için çıt çıkmıyor. Evet mi diyecekler, hayır mı diyecekler, bilen yok.
Onların katıldığı ve benim hatırladığım bir tek referandum organizasyonu olmadı.
Acaba bu iki isim;
Fazla mı hesapçılar?
Kindarlar mı?
Pusucular mu?
Pusu attıysanız, boşuna beklemeyin. Hadi kindar veya pusucu değilsiniz diyelim… Bu millet en azından vefasızlardan haz etmez!
16 Nisan tarihi yaklaştıkça başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Evet kampanyasına destek veren Ak Parti ve MHP sahada her geçen gün ağırlıklarını göstermeye başladılar. Mitingler, toplantılar, televizyon programları…
Elazığ'da yaşadığımız koşuşturmaya bir bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…
Önce Cumhurbaşkanımız geldi. Ardından Sayın Devlet Bahçeli misafirimiz oldu. Başbakan Binali yıldırım miting yapmasa da Elazığ'da kaldı ve propagandasını yaptı.
Bu üç önemli isimden başka bakanlar, bakan yardımcıları, danışmanlar… Gün geçmiyor ki önemli bir konuğumuz olmasın.
Hülasa, özelikle iktidar kanadı iyi çalışıyor. Ama iki kişide sıkıntı var bence.
*****
Birincisi Abdullah Gül…
Ak Parti Genel Başkanlığı, Bakanlık, Başbakanlık ve en nihayetinde Cumhurbaşkanlığı yaptı. Hatırlayın, 27 Nisan E-Muhtırasına rağmen, partisine kapatma davası açılmasına rağmen Erdoğan kardeşim dediği Gül'den bir saniye olsun vazgeçmedi. Ama o ne yaptı…?
Bugünden dönüp Gezi Olaylarına baktığımızda anlıyoruz ki, meseleyi ya idrak edemedi, ya da bilerek refleks göstermedi.
Ayrıca 17/25 Aralık sürecinden sonra FETÖ ile mücadelede isteksiz olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra Gül'ün Ak Parti Genel Başkanı olmak istediğini artık sağır sultan bile biliyor.
Erdoğan önünü kesince ne partide aktif olarak çalıştı ne de başka bir parti kuracak cesareti gösterdi. Siyasi hayatı boyunca hep risk almayıp, armudun Erdoğan tarafından pişirilip ağzına düşürülmesini bekledi! En sonunda da Erdoğan yeter artık dedi!
Diğer isim ise Ahmet Davutoğlu…
Erdoğan'ın lütfuyla başbakanlık koltuğuna oturmaya giderken siyasi hırslardan uzak akademisyen rolünü oynuyordu. Sonra 7 Haziran seçimleri öncesi Erdoğan'ın onayladığı listeleri değiştirdi. Sonuçta da başarısızlık geldi.
Başbakanlık koltuğundan olmamak için koalisyon kurmaya pek bir can atıyordu. Erdoğan izin vermedi. 1 Kasım öncesi Davutoğlu'nun Ak Parti Genel Kurulunda partiyi iyice eline geçirme fırsatı geçmişti.
Erdoğan, 'One minutes Hoca!' dedi ve Binali yıldırım için dokuz yüzün üzerinde imza topladı. Pabucun pahalı olduğunu görünce teslim oldu ve Ak Parti Erdoğan'ın koşulsuz iradesiyle girdiği 1 Kasım seçimlerinde tarih yazdı.
Davutoğlu'nun Erdoğan'ı yalnızlaştırmaya çalıştığı, partiyi ele geçirmeye çalıştığı ve FETÖ ile mücadelede isteksiz olduğu hep konuşuldu. Ateş olmayan yerden iddia çıkmazmış deyip, detaya girmeyelim!
*****
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı Abdullah Gül'ün cürmü Abdullatif Şener kadardı! Başbakanlığı, hele de Cumhurbaşkanlığını rüyasında bile göremezdi.
Ve yine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı Ahmet Davutoğlu ancak başbakanlara veya cumhurbaşkanlarına danışmanlık yapabilirdi…
Öz eleştiri yapacak olursam… Zaman zaman Cumhurbaşkanımızın bu iki isme haksızlık yaptığını düşündüğüm olmuştur. Demek meseleleri bizde anlayamamışız! Neyse…
Bugün iki isimden de referandum için çıt çıkmıyor. Evet mi diyecekler, hayır mı diyecekler, bilen yok.
Onların katıldığı ve benim hatırladığım bir tek referandum organizasyonu olmadı.
Acaba bu iki isim;
Fazla mı hesapçılar?
Kindarlar mı?
Pusucular mu?
Pusu attıysanız, boşuna beklemeyin. Hadi kindar veya pusucu değilsiniz diyelim… Bu millet en azından vefasızlardan haz etmez!