BİREYSEL ÖNCELİK VE KORKULARIMIZ TOPLUMSAL HASSASİYETLERİ ORTADAN KALDIRDI
BAŞAK MERAL GÜNDÜZ/ Fırat üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet Fatih ÇAKAR ile bireysel öncelik ve korkularımız üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik…
TAHAMMÜLSÜZLÜK ÖNEMLİ BİR ORANDA ŞİDDETLİ ÖNYARGI VE SABIRSIZLIKTAN KAYNAKLANIYOR
Esasında tahammülsüzlük önemli bir oranda şiddetli önyargı ve sabırsızlıktan kaynaklanıyor. Naçizane görüşüm, insanlar sabır edip bu ön yargılarını bir kenara bırakıp birbirlerini dinlese bir çok şey hal olacak, tahammülsüzlükten de bireysel korkulardan da bahsedilmeyecektir. Meşhur Romalı Köle Epiktetos diyor ki: 'İnsanlar, şeylerden değil, şeylerle alakalı oluşturdukları prensipler ve fikirlerden dolayı rahatsız olurlar. Ölüm mesela, kendi zatında kötü bir şey değildir, öyle olsaydı Sokrates'e de öyle görünürdü. Fakat dehşet, ölümün kötü olduğuna dair sahip olduğumuz fikirle ilgilidir. Öyleyse, her ne zaman bir işe kalkışırken engellendiğimiz de, rahatsız edildiğimizde ya da üzüldüğümüzde bunu hiçbir zaman başkalarına bağlamamalı, kendimize, yani kendi prensiplerimize bağlamalıyız. Bu bilgilerin öğretilmediği bir kişi kendi kötü durumu için başkalarını suçlayacaktır. Bunları öğrenmeye başlayan kişi kendini suçlayacaktır. Bu dediklerimizi mükemmel şekilde anlayan kişi ise ne başkalarını ne de kendinini suçlar.
NEDEN DEĞİŞTİK?
Ne oldu da bu hale geldik bilmiyorum. Hoşgörüsü, misafirperverliği, muhtaç kişilere yardımı ile bilinen, tanımadığımız insanlara bile yardım eli uzatan, herkesi dostumuz, kardeşimiz gibi gören bizlere ne oldu? Neden değiştik? Artık öyle bir zamandayız ki, hakkımızı savunmaya korkar olduk. Her gün birbirine benzeyen haberleri siz de görüyorsunuzdur, 'yere çöp attığı için kendisini uyaran kişiyi bilmem kaç yerinden bıçakladı!', 'trafikte tartıştığı kişi tarafından vuruldu!!', 'durak dışında yolcu almayan otobüs şoförü darp edildi!'. Bu haberleri duymak zorunda mıyız biz ya da bir gün başımıza gelir korkusuyla mı yaşamalıyız? Eskiden kızlar, kadınlar sadece mahallenin erkekleri tarafından korunmazdı, herkes sahip çıkardı onlara. Benim de kızım var, bacım var, anam var derdi. Şimdi insanlar öyle sapıklar ki, kendi akrabasına ağza alınmayacak şeyler yapanlar var. Neden buralara geldik peki? Bunları düşünmemiz lazım.
Ben sokakta birini uyarmaya korkuyorsam, çekiniyorsam, bana bulaşmasın diye susuyorsam, bu benim ayıbım değil, sadece suçu işleyenlerin de ayıbı değil. Bu hepimizin ayıbı. Demek ki bu insanları bu duruma biz getirdik, kimse kötü doğmuyor sonuçta. Belki toplumdaki ötelemeler, etiketlemeler, dışlamalar birilerini buralara sürüklüyor. Ben bu insanlara hak vermiyorum kesinlikle, hatta keşke hak ettikleri cezaları çekseler.
TARAFLARDAN BİRİNİN KENDİNİ DÜZELTMESİ İLE SORUN ORTADAN KALKMAZ
Ama kendi davranışlarımıza da dikkat etmeliyiz. Bu tek kişinin kendini düzeltmesi ile ortadan kalkacak bir sorun değil, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Eminim görüyorsunuzdur, yaya geçidinde yol verildi diye bin kere teşekkür ediyor insanlar, halbuki bu zaten onların hakkı. Bunu onlara siz lütfetmiyorsunuz. Fakat o kadar alışılmadık bir durum haline gelmiş ki, insanlar kendilerine yol verildiğini bile idrak edemiyor, hatta afallıyor çoğu zaman. Sadece yayalara değil, trafikte diğer araçlara da saygı göstermelisiniz. Bugün siz birine yardım ederseniz inanın yarın da o kişi başkasına yardım edecektir. Toplumdaki çatlaklar böyle böyle düzelecektir. Eskiden insanlar birbirlerine karşı bu kadar saygısız, bu kadar sabırsız değildi. Şuan en ufak bir şeyde bile birbirlerine parlıyorlar. Ayrıca burada bahsettiğim cehalet okul okumakla alakalı değil, bu kendini yetiştirmemek, alıcılarını dış dünyaya kapatmak ve bağnaz düşünceye sahip olmakla alakalı.
Bugünden itibaren siz de kendinizi biraz daha değiştirmeye çalışın, sabah uğradığınız bakkala güler yüzlü olun, günaydın deyin. Ya da tanıdığınız birini yolda görünce kafanızı çevirmek yerine selam verin. Evet, batıyı kötülüyoruz birçok yönden, aile ilişkileri bitmiş diyoruz. Ama iyi özelliklerini hiçe saymamalıyız, inanın Avrupa'da, Amerika'da insanlar birbirlerini tanımasalar bile günaydın diyorlar, merhaba diyorlar. Tabii ki yaşam kalitemiz aynı değil, insanımızın bir ton derdi var, geçim sıkıntısı var. Ama bir şekilde kendimizi bu psikolojik savaşlardan galip çıkarmalıyız, hoşgörülü olmalıyız. Yoksa kötülediğimiz şeylerin bin beterine mahkum olacağız.
BİREYSEL GERÇEKLERİMİZ VE KORKULARIMIZ TOPLUMSAL HASSASİYETLERİ ORTADAN KALDIRDI
Bireysel gerçeklerimiz ve korkularımız toplumsal hassasiyetleri ortadan kaldırdı. Toplumsal Ortaklıklarımız değer kaybetti ya da ikinci plana düştü. İnsanların tehlike ve tecrübeler karşısında ortaya koydukları toplumsal tavırlar, salyangoz davranışı gibi benzerlik göstermektedir.
Ruhsal her türlü ihtiyacımıza cevap veren toplumsal çevre yaşanan acımasız ve rijit olaylarla katlanılmaz veya yaşanılmaz hale rahatlıkla dönüşebilmektedir. Ülke insanın genetik yapısına uygun olarak gerçekleştirilen ritüellerin o rijit ve acımasız durumlarla aniden ortadan kalkması ise toplum birey terazisinin tüm dengesini bozmaktadır. Sokakta gördüğümüz annesinin elini tutan bir çocuğun başını okşamanın dahi artık kişilerde karşılıklı olarak bir korku ve tedirginlik yaratma boyutuna gelmiş ise bu teraziyi kaldırıp çöpe atma zamanı gelmiş demektir.
KORKUNÇ OLAN TOPLUM DEĞİL BİZLERİZ
Sosyal yaşam içerisinde yaşanan farklı farklı olumsuz durumlar karşısında insanların sinir sistemleri sürekli defans pozisyonuna geçti. İnsanımız, kendisini en yakınından bile korumaya şartlandı gün geçtikçe. Çünkü herkes bir diğerini sürekli kendisinin aleyhine davrandığını ve davranacağını düşünecek kadar şüpheci olmaya başladı. Bu süreçte kurtarıcı liman sosyal medya kapılarını bize açtı. Ve bizler toplumsal korkular ve bireysel öncelikleri vicdani temizlenme ile çok güzel toplum ve insanlık adına paylaşımlar yapıp duruyoruz. Sonuç olarak aslında korkunç olan toplum değil bizleriz.
Esasında tahammülsüzlük önemli bir oranda şiddetli önyargı ve sabırsızlıktan kaynaklanıyor. Naçizane görüşüm, insanlar sabır edip bu ön yargılarını bir kenara bırakıp birbirlerini dinlese bir çok şey hal olacak, tahammülsüzlükten de bireysel korkulardan da bahsedilmeyecektir. Meşhur Romalı Köle Epiktetos diyor ki: 'İnsanlar, şeylerden değil, şeylerle alakalı oluşturdukları prensipler ve fikirlerden dolayı rahatsız olurlar. Ölüm mesela, kendi zatında kötü bir şey değildir, öyle olsaydı Sokrates'e de öyle görünürdü. Fakat dehşet, ölümün kötü olduğuna dair sahip olduğumuz fikirle ilgilidir. Öyleyse, her ne zaman bir işe kalkışırken engellendiğimiz de, rahatsız edildiğimizde ya da üzüldüğümüzde bunu hiçbir zaman başkalarına bağlamamalı, kendimize, yani kendi prensiplerimize bağlamalıyız. Bu bilgilerin öğretilmediği bir kişi kendi kötü durumu için başkalarını suçlayacaktır. Bunları öğrenmeye başlayan kişi kendini suçlayacaktır. Bu dediklerimizi mükemmel şekilde anlayan kişi ise ne başkalarını ne de kendinini suçlar.
NEDEN DEĞİŞTİK?
Ne oldu da bu hale geldik bilmiyorum. Hoşgörüsü, misafirperverliği, muhtaç kişilere yardımı ile bilinen, tanımadığımız insanlara bile yardım eli uzatan, herkesi dostumuz, kardeşimiz gibi gören bizlere ne oldu? Neden değiştik? Artık öyle bir zamandayız ki, hakkımızı savunmaya korkar olduk. Her gün birbirine benzeyen haberleri siz de görüyorsunuzdur, 'yere çöp attığı için kendisini uyaran kişiyi bilmem kaç yerinden bıçakladı!', 'trafikte tartıştığı kişi tarafından vuruldu!!', 'durak dışında yolcu almayan otobüs şoförü darp edildi!'. Bu haberleri duymak zorunda mıyız biz ya da bir gün başımıza gelir korkusuyla mı yaşamalıyız? Eskiden kızlar, kadınlar sadece mahallenin erkekleri tarafından korunmazdı, herkes sahip çıkardı onlara. Benim de kızım var, bacım var, anam var derdi. Şimdi insanlar öyle sapıklar ki, kendi akrabasına ağza alınmayacak şeyler yapanlar var. Neden buralara geldik peki? Bunları düşünmemiz lazım.
Ben sokakta birini uyarmaya korkuyorsam, çekiniyorsam, bana bulaşmasın diye susuyorsam, bu benim ayıbım değil, sadece suçu işleyenlerin de ayıbı değil. Bu hepimizin ayıbı. Demek ki bu insanları bu duruma biz getirdik, kimse kötü doğmuyor sonuçta. Belki toplumdaki ötelemeler, etiketlemeler, dışlamalar birilerini buralara sürüklüyor. Ben bu insanlara hak vermiyorum kesinlikle, hatta keşke hak ettikleri cezaları çekseler.
TARAFLARDAN BİRİNİN KENDİNİ DÜZELTMESİ İLE SORUN ORTADAN KALKMAZ
Ama kendi davranışlarımıza da dikkat etmeliyiz. Bu tek kişinin kendini düzeltmesi ile ortadan kalkacak bir sorun değil, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Eminim görüyorsunuzdur, yaya geçidinde yol verildi diye bin kere teşekkür ediyor insanlar, halbuki bu zaten onların hakkı. Bunu onlara siz lütfetmiyorsunuz. Fakat o kadar alışılmadık bir durum haline gelmiş ki, insanlar kendilerine yol verildiğini bile idrak edemiyor, hatta afallıyor çoğu zaman. Sadece yayalara değil, trafikte diğer araçlara da saygı göstermelisiniz. Bugün siz birine yardım ederseniz inanın yarın da o kişi başkasına yardım edecektir. Toplumdaki çatlaklar böyle böyle düzelecektir. Eskiden insanlar birbirlerine karşı bu kadar saygısız, bu kadar sabırsız değildi. Şuan en ufak bir şeyde bile birbirlerine parlıyorlar. Ayrıca burada bahsettiğim cehalet okul okumakla alakalı değil, bu kendini yetiştirmemek, alıcılarını dış dünyaya kapatmak ve bağnaz düşünceye sahip olmakla alakalı.
Bugünden itibaren siz de kendinizi biraz daha değiştirmeye çalışın, sabah uğradığınız bakkala güler yüzlü olun, günaydın deyin. Ya da tanıdığınız birini yolda görünce kafanızı çevirmek yerine selam verin. Evet, batıyı kötülüyoruz birçok yönden, aile ilişkileri bitmiş diyoruz. Ama iyi özelliklerini hiçe saymamalıyız, inanın Avrupa'da, Amerika'da insanlar birbirlerini tanımasalar bile günaydın diyorlar, merhaba diyorlar. Tabii ki yaşam kalitemiz aynı değil, insanımızın bir ton derdi var, geçim sıkıntısı var. Ama bir şekilde kendimizi bu psikolojik savaşlardan galip çıkarmalıyız, hoşgörülü olmalıyız. Yoksa kötülediğimiz şeylerin bin beterine mahkum olacağız.
BİREYSEL GERÇEKLERİMİZ VE KORKULARIMIZ TOPLUMSAL HASSASİYETLERİ ORTADAN KALDIRDI
Bireysel gerçeklerimiz ve korkularımız toplumsal hassasiyetleri ortadan kaldırdı. Toplumsal Ortaklıklarımız değer kaybetti ya da ikinci plana düştü. İnsanların tehlike ve tecrübeler karşısında ortaya koydukları toplumsal tavırlar, salyangoz davranışı gibi benzerlik göstermektedir.
Ruhsal her türlü ihtiyacımıza cevap veren toplumsal çevre yaşanan acımasız ve rijit olaylarla katlanılmaz veya yaşanılmaz hale rahatlıkla dönüşebilmektedir. Ülke insanın genetik yapısına uygun olarak gerçekleştirilen ritüellerin o rijit ve acımasız durumlarla aniden ortadan kalkması ise toplum birey terazisinin tüm dengesini bozmaktadır. Sokakta gördüğümüz annesinin elini tutan bir çocuğun başını okşamanın dahi artık kişilerde karşılıklı olarak bir korku ve tedirginlik yaratma boyutuna gelmiş ise bu teraziyi kaldırıp çöpe atma zamanı gelmiş demektir.
KORKUNÇ OLAN TOPLUM DEĞİL BİZLERİZ
Sosyal yaşam içerisinde yaşanan farklı farklı olumsuz durumlar karşısında insanların sinir sistemleri sürekli defans pozisyonuna geçti. İnsanımız, kendisini en yakınından bile korumaya şartlandı gün geçtikçe. Çünkü herkes bir diğerini sürekli kendisinin aleyhine davrandığını ve davranacağını düşünecek kadar şüpheci olmaya başladı. Bu süreçte kurtarıcı liman sosyal medya kapılarını bize açtı. Ve bizler toplumsal korkular ve bireysel öncelikleri vicdani temizlenme ile çok güzel toplum ve insanlık adına paylaşımlar yapıp duruyoruz. Sonuç olarak aslında korkunç olan toplum değil bizleriz.