Bir Nesli Kaybettik, Gelecek Nesilleri Koruyalım!
Türkçe, dünyanın en köklü ve eski dillerinden biri olmasına rağmen zaman zaman diğer dillerin etkisinde kalıyor ve vatandaşlar yabancı kelimeleri sosyal hayatlarında kullanma alışkanlığı ediniyor.
Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bahir Selçuk, Hakimiyet Haber Merkezi'ne birtakım açıklamalarda bulundu.
Türkçe, dünyanın en köklü ve en eski dillerinden biridir. Bu denli köklü ve eski dillerin zamanla etkileşime girmesi ve diğer dillerden etkilenilmesi normal olsa da, bunun kalıcı olmaması için gereken çalışmaların yapılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Bahir Selçuk, Türk Dil Kurumu'na bu konuda büyük iş düştüğünü belirtti.
“BUGÜN TÜRKÇEDE GÖRDÜĞÜMÜZ YABANCI KELİME İSTİLASI DİĞER DİLLER İÇİN DE GEÇERLİ”
Prof. Dr. Bahir Selçuk:
“Türk Dili dünyanın en eski dillerinden biri. Bugün bizim Batı dilleri dediğimiz ve dilimizi işgal ettiğini söylediğimiz diller daha piyasada yokken Türkçe vardı. Türkçe Arapça ve Farsça gibi eski bir dil. Hatta bir ara UNESCO'ya göre dünyada en çok konuşulan 5'inci dildi. Dolayısıyla oldukça eski bir maziye sahip ve kökeni sağlam bir dilin başka dillerin etkisinde kalması çok da önemli değil. Şunu da unutmamak lazım. Bütün diller, özellikle büyük diller zamanla başka dillerden etkilenmiştir. Mesela bugün İngilizce kelime hazinesinin genişliğiyle gurur duyuyor. Ama gerçekte İngilizce kelime hazinesinin ekserisi Yunan ve Latin kökenli kelimelerden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu etkileşim veya kelime alımı dilin konuşma ve düşünceleri ifade etme etkisini artırır ancak diğer taraftan bakıldığında, bu yabancı kelime kullanımının artması tehlike çanlarının çalması demektir. Osmanlı döneminde Arapça ve Farsçaya sempati ve ilgi duyuluyordu. Bu yüzden bolca kelime alındı. Tanzimat'tan sonra da Arapça, Farsça, Fransızca ve diğer Batı dillerine ilgi duyduk. Ondan sonra ilerleyen dönemlerde İngilizce almaya başladık.
Bugün Türkçede gördüğümüz yabancı kelime istilası diğer diller için de geçerli. Fransızlar, Avrupa ülkesi olmasına rağmen yabancı kelime istilasına karşı daha hassaslar. Diğer ülkeler bu kadar hassasiyet göstermiyor” dedi.
Alanı Eski Türk Edebiyatı Osmanlı Dönemi olan Prof. Dr. Selçuk'un Çağatay Edebiyatı ve Azeri Edebiyatına yönelik çalışmaları da mevcut.
“TÜRK DİL KURUMU'NU YETERSİZ BULUYORUZ ÇOĞU ZAMAN”
Türkçenin zarar görmesini gelişen teknolojiye ve vatandaşların okumaktan, yazmaktan çok dinlemeye ve izlemeye alışmasına bağlayan Prof. Dr. Bahir Selçuk, yabancı kelimeleri hızlıca alıp, sorgulamadan kullandığımızı ifade etti. Türk Dil Kurumu'nun bu sorunu çözmekte yetersiz kaldığını aktaran Prof. Dr. Selçuk:
“Bizim Türk Dil Kurumu'muz var. Daha önce yabancı kelimelere karşılıkların verildiği yabancı kelimelere karşılıklar sözlüğü çıkarıldı ancak kelimeler dilimize öyle bir hızla giriyor ki, Türk Dil Kurumu buna karşılık Türkçe kelime bulup sözlüğü doldurup yayımlayana kadar o yabancı kelimeler çoktan konuşma ve yazışma diline yerleşmiş oluyor.
Bir Millet bilimde, teknolojide, dilde ne kadar ileriyse ve gelişmelere ne denli yol açıyorsa, bir şeyler üretiyorsa onun ismini de kendisi verir. Dolayısıyla bizim maalesef böyle büyük gelişmiş teknolojilerimiz ve bulgularımız yok denecek kadar az. Türkiye, doğu ülkelerinden daha iyi durumda ancak maalesef teknoloji alanında ve bilimsel çalışmalarda Avrupa'ya oranla daha geri plandayız. Dolayısıyla Avrupa'da meydana gelen bir gelişmeyi ya da bir buluşu daha kolay olduğu için ismiyle birlikte alıyoruz. Bu tür durumlarda isim vermek biraz zor çünkü hızlıca, sorgulamadan alıyorsunuz.
Sosyal medya isimleri yabancı. Facebook, Twitter, Instagram diyoruz. İsimleri bir garip. Konuşurken problem yok tak diye isimlerini söyleyebiliriz ancak yazı dilinde farklı olduğu için sorun yaşıyoruz. Sosyal medya hesaplarını neredeyse herkes kullanıyor ancak bunların isimlerinin nasıl yazıldığını veya yazılması gerektiğini çok kimse bilmiyor maalesef. Yabancı kelimeler dilimize yerleşmiş durumda. Türk Dil Kurumu yazım kılavuzları ve çeşitli yollarla bu kelimelerin Türkçe karşılığını öğretmeye yönelik çözüm üretse de büyük sıkıntılar mevcut.
Türk Dil Kurumu'nu yetersiz buluyoruz çoğu zaman. Ancak bu denli hızlı değişim karşısında, bu kelimelerin tamamına karşılık bulmak, dile yerleştirmek mümkün değil. Yabancı kelimeler sosyal medya aracılığıyla doğrudan bizlere ulaşıyor” şeklinde konuştu.
“BİR MİLLİ DİL ŞUURUNUN OLMASI LAZIM”
Prof. Dr. Bahir Selçuk:
“Ciddi bir problemimiz var. Bizim kendi öğrencilerimiz değil yabancı kelime kullanmak, Türkçeyi bile doğru düzgün bilmiyorlar. Kitap okumamaktan kaynaklı olduğunu düşünüyorum ama Türk Dili ve Edebiyatı öğrencileri bile bu konuda oldukça zorlanıyor. Birinci sınıftan itibaren derslerde Türkçenin önemini anlatıyoruz ama son sınıfa gelen öğrencilerin sınav kağıtlarına baktığımızda vahim tabloyu görebiliyoruz. Yüksek lisans, doktora programına başvuran Türk Dili konusunda uzmanlaşmak istediğini belirten öğrencilerin yetersizliği bizleri çok üzüyor. Edebi dille mesajlaşma dili birbirine karışmış durumda. Sınavlarda bile mesaj yazarken yapılan kısaltmaları kullanan bir nesil var karşımızda. Üzülerek söylüyorum, yüksek lisans öğrencim bağlaç olan -de'nin nasıl yazıldığını bilmiyor. Türk Dili ve Edebiyatı mezunlarına bile bunu öğretemediysek diğer insanlara dilimizin doğru kullanımını nasıl öğreteceğiz, bilemiyorum. Biz konuşmayı çok seven bir milletiz. Yabancı kelimeleri konuşurken çok rahat kullanıyoruz ancak bunu yazma dilinde kullanamıyoruz (Twitter, Facebook, WhatsApp). Okuma oranımız da maalesef gittikçe azalıyor. Sadece izleyen ve dinleyen bir nesil yetişiyor. Kolay olanı seçiyoruz. Kendi çocuklarımız, öğrencilerimiz bile okuma taraftarı değil. Metni görmeyince ve yazmayınca imla kurallarını öğrenmek mümkün değil.
Bir milli dil şuurunun olması lazım. Biz nereye gidiyoruz? Değişmek, gelişmek, Avrupa'dan gelen her şeyi anında öğrenmek çok güzel bir şey ancak bu bizim dilimizi kaybetmemize neden olmamalı. Asıl tehlike bu. Elazığlıyız, Elazığ taşrada bir şehir. Gazi Caddesinde yürüdüğümüz zaman anlamını bilmediğimiz tabelalarla karşılaşıyoruz. İşin acı verici tarafı, bu anlamını bilmediğimiz kelimeleri kullanarak havalı olduğumuzu düşünüyoruz” dedi.
“KENDİ ELLERİMİZLE DİLİMİZE ZULMEDİYORUZ”
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî dili Türkçedir ancak sokaklarda gördüğümüz yabancı dildeki tabelalar dilimize zarar vermektedir. Sadece dilimize değil, sosyal hayatımıza da zarar veren bu sorunun devlet eliyle yapılması gereken ciddi bir çalışmayla çözülmesi gerektiğini aktaran Prof. Dr. Bahir Selçuk,
“Vatandaşlarda bir ara Batı'dan gelen yabancı kelimeleri kullanma hastalığı vardı. Bu hâlâ var ancak son zamanlarda üstüne bir de Osmanlıca ve Arapça yapıları kullanma eklendi. Bu sıradışı yapı ve isimler sosyal hayatta dikkat çekiyor ancak biz Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz ve resmî dilimiz Türkçe. Dilimizi kurallarına uygun bir biçimde kullanmak her Türk vatandaşının temel görevlerinden biri olmalı. Bir dil şuuru oluşmak zorunda.
Türk Dil Kurumu ve bazı belediyeler zamanında bununla ilgili bazı çalışmalar yaptı ama artık eskisi gibi önemsenmiyor bu konu. Bir dönem İstanbul'da Arapça tabelalar gündeme geldi, kaldırılması istendi bu hoş değil ama sadece Arapça değil İngilizce tabelaları da görmek istemiyoruz.
Ülkemizde, kendi şehrimizin sokaklarında yürürken İngiltere'deymiş gibi ya da Arabistan'da gibi hissetmek istemiyoruz. Bu soruna devlet eliyle ciddi bir çözüm bulunmalı, zira kendi ellerimizle dilimize zulmediyoruz.
Türkçe konuşan herkeste Türkçe sevdası ve millî şuur olmalı ve bu millî şuur küçük yaşta kitap okuma alışkanlığı edinerek oluşmalı. Gittikçe kaybolan okuma alışkanlığımız yerini izleme alışkanlığına bıraktı. Türk Dil Kurumu, konunun ciddiyetinin farkına varıp ciddi bir çalışma yapmalı” şeklinde konuştu.
“BİR NESİL DİLİMİZİ KAYBETTİ”
Prof. Dr. Selçuk, bir neslin neredeyse dil bilincini kaybettiğini ancak gelecek nesilleri ve dilimizi korumak için ana okulundan itibaren ciddi bir çalışma yapılması gerektiğini şu ifadelerle belirtti,
“Her şeyden önce dilimizin zenginliğinin farkında olup, onu yaşatmamız lazım. Ana okulundan itibaren İngilizce değil, Türkçeyi düzgün bir şekilde öğretmeliyiz.
Hız ve haz çağı dediğimiz çağdayız. Anlık yaşıyoruz, dili de bu şekilde kullanıyor, gereken özeni göstermiyoruz. Edebiyat bölümlerinde bile öğrenciler klasik sorulara cevap veremiyor, imla kurallarına yeterince hâkim değil. Cümle kurma becerimizi, kelimeleri yerinde ve doğru kullanamıyoruz.
Zengin ve köklü dilimizi gelecek nesillere sağlam bir biçimde aktarmak için herkesin üzrine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekir.”