BİR EŞEK VAR İDİ ZAİF Ü NÎZAR
Bir eşek var idi zaif ü nîzar
Yük elinden katı şikeste vü zâr
Gâh odunda v&uu
Bir eşek var idi zaif ü nîzar
Yük elinden katı şikeste vü zr
Gh odunda vü gh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yağır
Dudağı sarkmış u düşmüş enek
Yorulu arkasına konsa sinek
Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
Arkasından alınca palanı
Sanki it artuğıydı kalanı
…………………………………..
Merhum Şeyhî; Harname'siyle edebiyatımıza bağladığı; yük çekmekten anası ağlamış olan bu eşek, bazen odun çeker bazen de su taşırmış, o kadar yükler taşımış ki sırtında tüyü kalmamış, eti derisi üzülmüş. O'nu görenler iskelet sanıyormuş, sırtındaki palanı alınca da geriye kalan sanki bir it artığıymış.
Edebiyatımızda bülbül, ceylan, hüthüt, kurt, tilki, tavus kuşu, at, kuzu, daha birçoğu; kimi güzel gözleri, kimi sesi, kimi endamı ile bol bol yer almışlar; öküz ve eşekte böyle zaman zaman darb-ı meseller için teşrif etmişler edebiyatımıza.
Günümüzde eşek kalmadı gerçi unutuldu gitti ama.
Lakin babam derdi sen eşek olursan oğul palan vuran çok olur.
Bu; dünyanın kahrını çeken hayvanın en çok korktuğu da, katırların tepişmesiymiş, hınzır katırlar öyle tepişirlermiş ki; eşek ayakaltı olur, yemediği tekme kalmaz; yara bere içinde inim inim inlermiş.
Neyse hayvanlar aleminden biraz da insanlar alemine göz atalım.
***
Edebiyatımızda ne yok ki; yeter ki okuyup gülmesini bilelim mesela; bir Hoca Nasrettin'imiz var.
Nasrettin Hoca ile arkadaşı bir gün ava giderler, kovaladıkları tavşan bir ayının inine girer, hocanın arkadaşı da peşinden tavşanı almak için alelacele girer aynı ine, bu arada ayı da gelir yıldırım hızıyla gelip inime gireyim derken kuyruğu ele verir ayı, hoca kuyruğu bıraksa arkadaşından olacak.
Arkadaş keyfiyetten habersiz, ayı kuyruk acısıyla, çamura batmış eski tekerli araba gibi yeri tırmalamaya başlar, toz duman arşa çıkar:
Hocaya sorar arkadaşı; hoca hoca bu ne toz duman;
Vdigerahi sen dua et kuyruk kopmasın arkadaşım; kuyruk koparsa sen o zaman seyret tozu dumanı der. Bu hocamızda olmasa gülmeyi unutacağız hepten.
***
Memleketimizde, şehrimizde şükür her şey güllük gülistanlık yazacak konu yok ki, biz de gh eşek gh tavşan, gh sesi güzel bülbülleri zevki sefa için yazıp çiziyoruz işte böyle.
Bu şiirde bizden olsun bari.
Bülbülce
Ters çırpar kanatların, bu ne kasvet ey bülbül!
Aşk aşikr olunca; yaprağı kopar gülün .
Dar çizersin kavisi bu ne inat hey bülbül!
Hicran bizim yazgımız aşka minnet say bülbül!
Gülkurusu heybemde gel biraz öt ay bülbül!
Ters çırpar kanatların bu ne kasvet ey bülbül!
Kalbi gurbette atar turnalı bir türkünün,
Aslına bak masaldır; mutlu biten öykünün,
Derler ki; gül dalında sonu gelir bülbülün,
Aşk aşikr olunca; yaprağı kopar gülün…
Yük elinden katı şikeste vü zr
Gh odunda vü gh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yağır
Dudağı sarkmış u düşmüş enek
Yorulu arkasına konsa sinek
Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
Arkasından alınca palanı
Sanki it artuğıydı kalanı
…………………………………..
Merhum Şeyhî; Harname'siyle edebiyatımıza bağladığı; yük çekmekten anası ağlamış olan bu eşek, bazen odun çeker bazen de su taşırmış, o kadar yükler taşımış ki sırtında tüyü kalmamış, eti derisi üzülmüş. O'nu görenler iskelet sanıyormuş, sırtındaki palanı alınca da geriye kalan sanki bir it artığıymış.
Edebiyatımızda bülbül, ceylan, hüthüt, kurt, tilki, tavus kuşu, at, kuzu, daha birçoğu; kimi güzel gözleri, kimi sesi, kimi endamı ile bol bol yer almışlar; öküz ve eşekte böyle zaman zaman darb-ı meseller için teşrif etmişler edebiyatımıza.
Günümüzde eşek kalmadı gerçi unutuldu gitti ama.
Lakin babam derdi sen eşek olursan oğul palan vuran çok olur.
Bu; dünyanın kahrını çeken hayvanın en çok korktuğu da, katırların tepişmesiymiş, hınzır katırlar öyle tepişirlermiş ki; eşek ayakaltı olur, yemediği tekme kalmaz; yara bere içinde inim inim inlermiş.
Neyse hayvanlar aleminden biraz da insanlar alemine göz atalım.
***
Edebiyatımızda ne yok ki; yeter ki okuyup gülmesini bilelim mesela; bir Hoca Nasrettin'imiz var.
Nasrettin Hoca ile arkadaşı bir gün ava giderler, kovaladıkları tavşan bir ayının inine girer, hocanın arkadaşı da peşinden tavşanı almak için alelacele girer aynı ine, bu arada ayı da gelir yıldırım hızıyla gelip inime gireyim derken kuyruğu ele verir ayı, hoca kuyruğu bıraksa arkadaşından olacak.
Arkadaş keyfiyetten habersiz, ayı kuyruk acısıyla, çamura batmış eski tekerli araba gibi yeri tırmalamaya başlar, toz duman arşa çıkar:
Hocaya sorar arkadaşı; hoca hoca bu ne toz duman;
Vdigerahi sen dua et kuyruk kopmasın arkadaşım; kuyruk koparsa sen o zaman seyret tozu dumanı der. Bu hocamızda olmasa gülmeyi unutacağız hepten.
***
Memleketimizde, şehrimizde şükür her şey güllük gülistanlık yazacak konu yok ki, biz de gh eşek gh tavşan, gh sesi güzel bülbülleri zevki sefa için yazıp çiziyoruz işte böyle.
Bu şiirde bizden olsun bari.
Bülbülce
Ters çırpar kanatların, bu ne kasvet ey bülbül!
Aşk aşikr olunca; yaprağı kopar gülün .
Dar çizersin kavisi bu ne inat hey bülbül!
Hicran bizim yazgımız aşka minnet say bülbül!
Gülkurusu heybemde gel biraz öt ay bülbül!
Ters çırpar kanatların bu ne kasvet ey bülbül!
Kalbi gurbette atar turnalı bir türkünün,
Aslına bak masaldır; mutlu biten öykünün,
Derler ki; gül dalında sonu gelir bülbülün,
Aşk aşikr olunca; yaprağı kopar gülün…