Beş Yılda Bir

Demokrasiyi, halkın yönetime katılması, cumhuriyeti halkın kendi kendini yönetmesi diye tarif eden kaynaklara rağmen bunun gerçekte böyle olmadığını herkes biliyor.  Zira halkımız kendisini en iyi yönetenlere değil, kendisinin  en iyi reklamını  yapanlara  yöneliyor.

TAKİP ET

Ülkemizde siyaseti ilkelere ve başaracağına inanılan isimleri iş başına getirme yerine, esen rüzgara göre rota belirleyen bazı seçmen kitlemiz var. Bunun en güzel örneği Merhum Necmettin Erbakan. Kısa süreli koalisyon hükümetlerinde bile her kesime bolluk bereket yaşatan, ülkenin kalkınması ve milletin değerlerinin yücelmesi için hayatını ortaya koyup MGK'da ecel terleri döken Erbakan'a bazı seçmenler ne zaman güçlü bir destek verip tek başına iktidara getirdi. Ama şimdilerde ona ecel teri döktürenler de dahil timsah gözyaşlarıyla övgüler dizmeye devam ediyorlar.

Türk insanı bir partiyi seçiyor, onun kendisini yönetmesine alan açıyor, sonra ondan sıkılıp başka parti ya da partilere yöneliyor. Bir kaç yıl sonra ondan da sıkılıp yeni bir tercih ortaya koyuyor. Tabi bu arada bilinçli ve suni bir kaotik ortam oluşturulup askeri darbe yapılmamışsa.Askeri darbeler de yeni partileri doğuruyor ama en azından birkaç yıl sivillik vurgusuyla avunabiliyoruz.

Her ne kadar siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak yüceltilse de siyasi partileri bu konuma yükselten de seçmenler ve vatandaş oluyor. Konuya gelelim. Malum 14 Mayıs seçimlerine sayılı günler kaldı. Milletvekilleri adayları ve siyasiler sahada çalışma yapıyorlar.

Bizler de vatandaş olarak hem sahada hem de televizyonlardan izliyoruz adaylarımızı.

Vatandaş bu sürecin keyfini çıkartıyor. Normal zamanda kendisiyle değil görüşme, selam verme imkânı yakalamayacağı, odasına giremeyeceği isimler kendisinin ayağına geliyor, selam veriyor, muhabbet ediyor ve hatta sarılıp resim çekiyor. Bu manzaralar bize Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu romanında geçen Quasimodo'nun “beni öptü!” repliğini hatırlatıyor.

Seçimlerde milletin efendisi de ağası da paşası da vatandaş oluyor. İltifatlar, övgüler, samimiyet en üst seviyede.

Halkın içinde olmaktan, onlarla sarmaş dolaş olmaktan mutluluk duyan siyasilerimiz, seçimlerden sonra nasıl bir tavır içine gireler bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz şey şudur ki madem sayılı gün kaldı, madem birkaç gün sonra bu ilgi, bu samimiyet ve bu zoraki muhabbet bitecek o zaman çıkaralım sonuna kadar keyfini… Öyle hem “oyum sana” demeyelim. Biraz naz-niyaz yapalım. “sana oy veririz ama” triplerine girelim. Ve yine “liderine tamam ama sana zor” moral bozan söylemlerde bulunalım. Ya çıkaralım işte şu az kalan günlerin keyfini…

Seçimlerden sonra milletvekili seçilenleri geçtik, seçilmeyenlere bile ulaşmamız, onlara varsa bir sorunumuzu aktarmamız mümkün olmayacaksa yaşasın 14 Mayıs öncesi özgürlüğümüz ve sultanlığımız. Sonrası zaten hüsran, sonrası zaten herkes yerine ve köşesine.

Bakmadan Geçme