Akman: Elazığ'ın Zararları Tahsil Edilecek
Yeniden Refah Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Dr. Ahmet Akman, ilimizin zenginliklerinin şehre yansımadığını, başta madenler olmak üzere Elazığ topraklarından elde edilen değerlerin Elazığ'ın ekonomisine katma değer sağlayacak yatırımlara dönüştürülememesinin bedelini ödediklerini, bu konuda parti olarak projelerinin hazır olduğu ve geçmişten bugüne şehrin kayıplarının hesaplanıp şehre iadesi konusunda çalışma yürüttüklerini ifade etti
Yeniden Refah Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Elazığlı Hemşehrimiz Dr. Ahmet AKMAN gazetemiz Hakimiyet'i ziyaret ederek ülke ve seçim gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Gazetemizin yeni ofisine taşınması nedeniyle bir nezaket ziyaretinde bulunan Dr. Ahmet AKMAN, ülke ve şehir gündemiyle ilgili sorularımıza da yanıt verdi. Yeniden Refah Partisi'nin hem Türkiye'de hem de Elazığ'da oylarını artırması ve son seçimde 5 Milletvekili ile TBMM'de yer almasıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Akman, bu başarının sırlarını da açıkladı.
İşte Yeniden Refah Partisi Kurucular Kurulu Üyesi Dr. Ahmet Akman'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
-Sayın Akman, YRP son seçimlerde önemli bir başarı elde etti. Şu anda TBMM'de 5 milletvekili ile temsil yetkisini milletten almış oldu. Bu başarıyı nelere bağlıyorsunuz?
“ÜÇ İLKE ÜZERİNDE SİYASET YAPIYORUZ”
Yeniden Refah Partimizi kurarken biz üç ilke üzerinden siyasi söylem geliştireceğimizi söyledik. Birincisi; derde deva, sadra şifa ve milletin menfaatine olan iyi her uygulamayı takdir edeceğiz.
İkincisi; eksik ve yanlış uygulamaları düzelteceğiz, Üçüncü ilke olarak yapılamayan tüm işleri yapacağız.
“ÜLKEDE KUTUPLAŞMA OLUŞTURULDU”
Maalesef Türkiye'de siyasi iklim isteyerek ve taktiksel olarak bir kutuplaşmaya mahkûm edildi. Bir tarafta sayın cumhurbaşkanının temsil ettiği cumhur ittifakı bir tarafta da Cumhuriyet Halk Partisi'nin temsil ettiği bir Millet İttifakı var. Bu iki kutuplaşma arasında bizim siyaset matematiği açısından %51 almamız imkânsızdı. O zaman geleceğe yönelik olarak taktiksel bir hamle yapma zorunluluğu doğdu. Milletin ahlaki çöküntü ve işsizliğin yanında diğer problemleri var. Ülkenin sorunu fakir ve fukaralıktır. Gelir adaletsizliği, adaletsizlik, dış politikada, enerjide, eğitimde, tarımda ve hayvancılıkta dışa bağımlılıktır.”
“30 MADDELİK BİR MUTABAKAT METNİ HAZIRLADIK”
Aziz milletimizin derdine deva sadra şifa olabilmemiz mevcutların içerisinde ehven-i şer kabul edip kendi fikirlerimizi ve çözüm önerilerimizi nasıl hayata geçiririz dedik ve Cumhur İttifakı ile geçici seçim işbirliği için görüşme kararı aldık. Tayyip Beyin Sayın Genel Başkanımıza işbirliği yapma ısrarı sonrası bizler milletimizin acil çözülmesi gereken 30 maddelik bir mutabakat metni hazırladık. Bunun birinci aşaması Ekonomi alanında ithalat odaklı üretimden vazgeçilip inovasyon ve ihracat odaklı üretime geçmek. İkinci olarak tüm çalışanlarımızın almış olduğu ücret reel olarak alım gücü açısından düşüyor. Vatandaşı rahatlatmak adına en az yoksulluk sınırından az olmamak üzere bir ücretle çalışanlarımızı ve emeklilerimizi ödüllendirmek. Önce insanımızı yaşatmamız lazım. Allah (cc) insanları eşrefi mahlukat olarak yarattığına göre insanımızı onurlu bir şekilde yaşatmak ülkeyi yönetenlerin en önemli ve birincil görevidir. Bu şekilde yaşatmanın yolu üreterek emeğinin karşılığını almasıdır. Sadaka ekonomisi insanımızın onurunu kırıcı olup aynı zamanda aidiyet duygusunu zedelemektedir
“NESLİMİZ BAĞIMLI HALE GELDİ”
İnsanlarımıza sürekli kömür, gıda ve giyecek tardımı yapma yerine, devletine, milletine ve bulunduğu şehre aidiyeti ve bağlılığını sağlayacak şekilde hak ettiği reel ücreti vererek öz güvenini sağlamak zorundayız. Dış politikada D-8 projesinin hayata geçirerek hegemonik güçlerle masaya eşit şartlarda oturmayı zorunlu görüyoruz. Batı ile bizim aramızda kadim bir mücadele var olduğunun şuurunda olmalıyız. Batı'nın bizi AB'ye alma ihtimali sıfırdır. Avrupa Birliği'nin kuruluş felsefesi Vatikan'ın dayatması ile oluşan haçlı ve Siyonist bir ittifakıdır. AB, Türkiye'deki yerli işbirlikçileri ile sürekli kapıyı aralıklı tutarak bizleri bir yumuşak lokma haline getirip daha sonra bizi bertaraf etmek istemektedir. 1960'tan bu yana yapılan tüm uygulamalar bunu göstermektedir. Batı taklitçileri, Bizi kültürel olarak yozlaştırarak Kendi içimizde bizleri erittiler. Maalesef batıcı ve taklitçiler bugün Ekonomik ve kültürel olarak bizleri batı ve hegemonik güçlere karşı bağımlı hale getirdiler. Bizi yumuşak lokma haline getirdiler. O zaman bizim buna engel olarak yumuşak lokma olmadığımızı tam aksine demir leblebi olduğumuzu ve dişleri kırabileceğimizi göstermeliyiz.
“YOKSULLUK VE YOLSUZLUK KURUMSALLAŞTI”
Bugün Türkiye'de YOLSUZLUK ve YOKSULLUK kurumsallaştırılmıştır. Eskiden bir bakan, genel müdür ya da belediye başkanı görevden alındığı zaman yolsuzluğu ortadan kaldırabiliyordunuz. Yolsuzluk yatay ve dikey olarak kurumsallaştığı için; Yolsuzluğu ancak bagajı olmayan bir genel başkan ve başarı hikâyeleri olan nitelikli kadrolarla ortadan kaldırabilirsiniz. Yolsuzluk öyle bir hal almıştır ki en alt kademedeki işçisinden memuruna, şefine tutun dikey olarak en üste makamlara kadar uzanan bir yolsuzluk silsilesi oluşmuştur. Yoksulluk konusu içler acısıdır. Bugün ülke nüfusumuzun % 60'ı direkt veya dolaylı olarak Gıda-Eğitim-doğalgaz-Elektrik-Giyim vs şeklinde Bakanlık, Belediye veya STK'lar vasıtası ile yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır. Yoksulluk öyle bir noktaya gelmiştir ki yeterli Protein alamamaktan dolayın çocuklarımızda mental ve fiziksel gelişimde yetersizlik sendromları baş göstermiştir. Bu durum gelecek neslimizi ve toplumumuzun beşeri sermaye kapasitemizi düşürmektedir. Ülkemizin yaşadığı en büyük problemlerden biri de devlet ve özel sektör arasındaki yap-işlet-devret veya KÖİ birliği modellerindeki haksız ödemelerdir. 5 kat ile 10 kat arasında fazla ödemeler bulunduğu söylenmektedir. Biz millete ait olan zenginliklerin ve parasının iadesi konusunda mutabakat metnine maddeyi koyduk. İmtiyazlı holdinglere haksız ve fazladan ödemelerin Devletimize geri ödeneceğini imza altına aldık.
“GEÇİCİ BİR İŞBİRLİĞİ YAPTIK”
6284 sayılı kanunun ve İstanbul sözleşmesinin yeniden bizim kültürümüze, inançlarımıza, tarihimize göre ve kadın onuruna yakışır bir şekilde tekrar değerlendirerek, aykırılıkların ayıklanması gerekmektedir. Mutabakat metni konusu hakkında Tayyip Bey dedi ki; “Siz benim sözüme inanmıyor musunuz? Ben söylediğimi yaparım'' Sayın genel başkanımız ise bu maddelerin imza altına alınmasının zorunluluk olduğunu söylemişlerdir. Seçime iki gün kala mutabakat metni maddeleri imza altına alınmış oldu. Biz ittifak yapmadık. Geçici bir seçim işbirliği yaptık. Bu seçimde kendi logomuzla seçmenimizin karşısına çıkarak kendi gücümüzle kontrol edeceğiz dedik ve seçmenlerimizin teveccühünü test etmiş olduk.
-Bahsettiğiniz bu 30 maddelik mutabakata şu anda iktidar ne kadar uyuyor? Bu maddelerin hayata geçirilmesi için ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
“MUTABAKAT MADDELERİNİN HİÇBİRİ YERİNE GETİRİLMEDİ?”
“Cumhur ittifakının şöyle bir faydası olmuş olabilir. % 2.86 oy oranı ile 5 milletvekili çıkarmış olduk. İttifakın esprisi budur. Fakir milletin ve ülkemizin stratejik güvenliği, tarım ve hayvancılık konusunda yolsuzlukların ortadan kaldırılması 5 hastane fiyatına 1 hastane yapılması veya 12 köprü fiyatına bir köprü yapılması yönünde kaynaklanan haksız ödemelerin tekrar hazineye iade edilmesini mutabakat metinlerine hepsini koyduk. Biz sayın cumhurbaşkanına şu sözü verdik. Biz sizi cumhurbaşkanı yapacağız. Sizde bunu yapacak mısınız? O da tüm maddi ve manevi değerleri adına bunları yapacağı taahhüdünü verdi. Onun için imzaladık. Seçim bitti kendisi cumhurbaşkanı oldu ama ilk icraatı Türkiye'yi Mehmet Şimşek ve kadrosunu batının kayyumu olarak atamış oldu. Tıpkı Duyun-u Umumiye gibi hegemonik gücün alacaklarının tahsilinin hızlı bir şekilde yapılması cihetine gidildi. Bu borç ve faizleri nasıl ödeyeceksiniz? Türkiye'nin üretimden kaynaklı olarak ödeme gücü yok. O zaman fakir fukara halkımıza ilave vergiler, vergilere zam hatta o da yetmiyor duble vergiler varlık satışları devam ediyor. D-8 ile herhangi bir gelişme yok.
“BEKLİYORUZ, LÜTFEN MUTABAKAT METNİNİN GEREĞİNİ YAPSINLAR”
En önemli konu çalışanlarımıza yoksulluk sınırında maaş verilmesi bu da yaklaşık 40 bin lira ediyor. Ama şu anda emeklilerimize verilen 7 bin 500 TL, çalışanlarımıza 12.500 TL gibi gerçekten insan onuruna yakışmayan modern kölelikten çok daha kötü bir durum var. Biz onlara tek söz verdik Tayyip beyi cumhurbaşkanı yapacağız dedik ve sözümüzü yerine getirdik. Ancak Sayın cumhurbaşkanımız yerine getireceğinin sözünü verip altına imza atmış olduğu 30 maddelik mutabakat metinlerinin hiçbirini şuana kadar yerine getirmediler. Bekliyoruz, lütfen yerine getirsinler.
“BİZİM BİR MAHCUBİYETİMİZ YOK”
Bizim siyaseten Sayın cumhurbaşkanımıza karşı bir mahcubiyetimiz yoktur. Bizler Sayın cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu sözlerin yerine getirilmemesinden dolayı halkımıza karşı olan mahcubiyetini anlatıyoruz. Bunu sayın genel başkanımız anlatıyor, kurucular olarak bizler ve tüm teşkilat mensuplarımız yoğun bir şekilde anlatıyoruz. Bazen bundan imtina eden mensuplarımız olabilir . Ama biz onlara partimiz içinde de olsa asla müsade etmeyeceğiz.
-Peki bu doğrultuda herkesin merak edeceği konu bir sonraki seçimde yeniden Cumhur İttifakı'na dahil olup olmayacağınızdır. YRP, yeniden bir ittifaka dahil olacak mı?
YEREL SEÇİMLERDE BÜYÜK ŞEHİRLER HARİÇ İTTİFAK YOK
Partimizin yetkili organlarında yapmış olduğumuz istişareler sonucunda bizim seçmenimiz ve teşkilatlarımız yerel seçimlerde asla cumhur ittifakı ile olmamamız konusunda çok kararlılar. Fakat benim Ahmet Akman olarak kendi görüşüm; Yeniden Refah Partisi'nin bir başarı hikayesine ihtiyacı var. Bizlerin seçmenlerimize vermiş olduğumuz sözlerin yerine getirilmesi için bazı lokasyonlarda bir mevzi kazanıp başarı hikayesi yazmanız lazım. Büyükşehirler hariç il, ilçe ve beldelerde parti olarak kesin olarak aday çıkaracağız. İstanbul gibi demografik olarak Türkiye'nin 81 iline hitap eden İstanbul gibi büyükşehirlerin bazı ilçelerinde bizim adayımızı desteklerlerse biz onların büyükşehir adaylarını destekleriz. Ak Parti ile müzakere yapacak arkadaşlarımızın çok agresif olmalı, siyasi müktesebatının ve teknik kapasitesinin çok yüksek olması lazımdır.
“YRP'NİN 2 BAKANLIĞI ALMASI GEREKİRDİ”
“Bizim YRP olarak cumhurbaşkanlığı geçici seçim işbirliğinde başarı hikayesi yazabileceğimiz Tarım ve Orman Bakanlığı ile Enerji Bakanlığının alınması taraftarıydım. Çünkü biz iki bakanlıkta da çok iddialıyız. Türkiye'nin şuan 105 MW kurulu gücü var. Biz bunu 380 MW ilave bir kaynakla 485.000 MW çıkaracağız ve arttıracağız. Bunu Prof. Dr. Doğan Aydal hocamız çalışıp kaynak paketimize koyduk ve 35 milyar dolarlık bir kaynak oluşturduk. Tarım ve Orman Bakanlığı , konusunda benim çok uzmanlık alanım. Bu konuda da çok iddialıyız. Türkiye'nin en temel sorunu olan Tarım ve Enerji konusundaki sorunlarımızı çözseydik parti olarak vatandaşlarımıza kendimizi anlatmak çok kolay olurdu. Bu olay olmadı niye olmadı onu bilemiyorum
-Açıklamalarınızdan da anlaşıldığı gibi hem YRP hem de siz oldukça iddialısınız. Bu iddia Elazığ için de geçerli. Ancak bu iddiayı hayata geçirmek için örneğin Elazığ'da güçlü bir adaya ihtiyacınız var. Siz aday olacak mısınız?
“ADAY OLMAYACAĞIM”
“Kurucular olarak partinin sahipleri bizleriz. Biz siyasi müktesebatı olan teknik kapasitesi olan insanlarız. 150 milyar dolar kaynak paketimizi oluşturduk. Kaynak paketlerimizi 200 milyar dolara çıkarmak için çalışıyoruz. Şehirler bazında makro projelerimiz var. Bu tür makro projeleri hazırlayan bir insanın milletvekili ya da belediye başkanlığı adayı olmasını ben uygun bulmuyorum. İki nedenden dolayı uygun bulmuyorum. Bir haksız rekabet olur. Bu kadar siyasi gücü olan bir insanın genç nesil insanların önünü kesmek olur bu doğru değil. İkinci neden olarak bizim siyasete girmemizin en büyük nedeni sahip olmuş olduğumuz siyasi birikim ve teknik bilgi hafızamızın bir sonraki nesile aktarılmasıdır. O nedenle benim aday olma ihtimalim söz konusu değil. Bunu konu, ısrarla gündeme getiriliyor ancak anlamak da mümkün değil. Böyle bir imada da bulunmadım. Ben en sonunda şunu söyledim. Benim İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olma ihtimalim var ama Elazığ belediye başkan adayı olma ihtimalim yoktur.
-Geçtiğimiz günlerde “Elazığ, Türkiye'nin Afrika'sıdır” şeklinde bir açıklamanız olmuştu. Sizi böyle bir düşünceye iten sebep nedir?
“ELAZIĞ'IN ZENGİNLİKLERİNİN ELAZIĞ'A BİR KATKISI YOK”
“Elazığımızın sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri Elazığ'ın fakirliğine neden olmuştur. Ben Ahmet Akman olarak 2009'dan beri tüm konferanslarımda söylüyorum. Elazığ'ın tüm zenginlikleri, barajlar, madenler, tarım ve hayvancılığının yanında beşeri sermayesi, Elazığ'ın dışındaki şehirleri ve ülkeleri zenginleştirmesinin yanında güvenliğini sağlamaktadır. Sahip olduğu zenginliklerin Elazığ'a herhangi bir katkısı yoktur. Keban barajı ilk kurulduğunda Türkiye'nin toplam enerjisinin %20'sini sağlıyordu. Ama maddi olarak Elazığ'a hiçbir katkısı olmadı. Daha sonra Karakaya barajı kuruldu. Yine ülke ekonomisine çok büyük katkısı var. Elazığ'a ekonomik olarak hiçbir katkısı olmadı.
Biz, kromu 210 dolara satıyoruz. Bu yıl 320 dolar olmuş. Bunun büyük kısmı Çin ve İsveç'e gidiyor. Ham maddesi krom olan paslanmaz çeliği 60 bin dolara biz ithal ediyoruz. Elazığ bu konuda duble soyuluyor. Bunu biz Dünya'da Afrika'da görüyoruz. Afrika'nın yer altı ve yer üstü zenginliği Amerika'nın Avrupalıların ve son olarak Çinlilerin sömürüsüyle oranın fakirleşmesine neden olduğunu halkımızın daha iyi anlaması için ben bu deyimi bir metafor olarak kullandım.”
“ELAZIĞ'IN ALACAĞINI HESAPLAYACAĞIZ”
“1973'ten beri 50 yıldır Keban barajı elektrik üretiyor. Son 30 yılda Karakaya barajı elektrik üretiyor. Biz bu barajlar ile madenlerimizin ülke ekonomisine sağladığı katma değerlerin tamamını hesaplayacağız. Elazığ'ın madenleri dışarı gidiyor. Kim kazanıyor kim kaybediyor hiç fark etmez. Bu yıllar içinde Elazığ'a ne kadar yatırım yapılmış. Elazığ'ın ne kadar alacağı var onu hesaplayacağız. Elazığ'dan kazanılan para, Ankara'yı, İstanbul'u, Bursa'yı, İzmit'i, Antalya'yı kalkındırmıştır ama Elazığ fakirleşmiştir. Biz aradaki “munzam zarar” talebini yapacağız ve devletimizin ilgili birimlerinden proje bazlı özel teşvik kararları ile kayıp maddi değerlerimizi Elazığ'a yatırım ve istihdam olarak kazandıracağız Elazığ'da bunu yapmak zorundayız. Son 50 yıl içerisindeki kaybımızı geri almak sureti ile ancak şehrimizi ve halkımızı böyle kalkındırırız. 1967 yılındaki ikinci beş yıllık kalkınma planında Elazığ altıncı büyükşehir olarak planlanıyor. Elazığ ondan sonra niteliksiz siyasilerin tavırları ile Elazığ'ı bu noktaya getiriyor. Elazığ şuanda 42. – 43. sıradadır. 6 neresi 40 neresi niye çünkü kaynaklar Elazığ'da kullanılmadı. Biz bunu talep edeceğiz. Bunu yaparlar mı? Biz bunun hukuki altyapısını da oluşturduk. Nihayetinde Türkiye'de hukukun gerçekleşmesi için tahkim kanunu var.