AKADEMİK HAYAL KIRIKLIĞI-2
Geçen haftaki yazımızda akademik dünya ile ilgili hayal kırıklığımızı bizzat yaşadığımız bir iki hatırayı paylaşarak dile getirmiştik
Geçen haftaki yazımızda akademik dünya ile ilgili hayal kırıklığımızı bizzat yaşadığımız bir iki hatırayı paylaşarak dile getirmiştik. Bu haftada aynı konuyu değerlendirmeye devam edeceğiz. Bilindiği gibi sayıları bini geçen bazı akademisyenler terör örgütünü destekleyen bir bildiri yayınlamış, sinema, müzik ve sanat gibi bazı çevreler de bu bildiriye destek vermişlerdi. Gerek sağduyu sahibi akademisyenlerden, gerekse toplumun diğer kesimlerinden bu bildiriyi destekleyenlere ciddi tepkiler verilmişti.
Aslında haksız yere ülkesini başka devletlere şikayet eden, ülkesinin bölünmesinden yana tavır içerisinde olan akademisyenleri ciddiye alıp onlara cevap yetiştirmek onlara değer vermek anlamına gelir de neyse süreç bunu gerektirdi.
Esasen bütün mesele toplumun akademik dünyaya gereğinden fazla değer vermesinden kaynaklanıyor. Toplum, adamların isimlerinin önünde bir takım akademik titrler görünce onları bir şey sanıyor. Tabi ki bu titrleri hak edene kimsenin söyleyecek sözü yok. Ancak onların sayısı da bir elin parmakları kadar.
Şimdi izninizle toplum adına akademik dünyaya bazı sorular soralım.
Şu ana kadar her hangi bir üniversitedeki tıp akademisyenleri sağlık alanında ülkemiz adına bir buluş yapmışlar mı? Bir hastalığa yönelik tedavi yöntemi geliştirmişler mi? Her hangi bir hastalıkla ilgili ileri derecede uzmanlaşmış bir tıp fakültesi var mı? Geçelim…
Bir üniversitenin kurulması için nüve fakültelerin birisi Fen-Edebiyat fakültesidir. 1950 li yıllardan itibaren kurulan her üniversitede Fen-Edebiyat fakültesi zorunluydu. Şimdi bu kural değişti. Bu fakültelerin de olmazsa olmazı Tarih ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümleriydi. Şimdi soruyorum bizim kendimize ait kapsamlı bir Tarih ansiklopedisi, hatta kitabı var mı? Tarih bölümlerindeki akademisyenler o ağzını yayarak yavaş konuşan meşhur tarihçi de dahil bu güne kadar ne yaptılar. Tarihimizi topluca bulabileceğimiz bir tarih kaynağımız var mı? Yine kapsamlı bir edebiyat tarihimiz var mı? Başlangıçtan günümüze edebiyatımızın sözlü ve yazılı ürünlerinin bir arada olduğu bir edebiyat kaynağımız var mı? Bu fakültede sosyoloji, felsefe coğrafya gibi alanlarda ne gibi uluslar arası yenilikler yapılmış.
Sanayinin, endüstrinin kalbi kimyadır. Peki bu fakültelerdeki kimya ve kimya mühendislikleri bölümleri bu güne kadar sanayi ve endüstri için ne tür katkılar sağlamış acaba? Geçelim…
Bu ülkede ODTÜ gibi, İTÜ gibi temel bölümleri mühendislik olan üniversiteler ne üretmişler? Kendimize ait bir araba, uçak, savunma sanayi ve enerji alanında her hangi bir buluş yapmış mı? Geçelim…
Bu soruları üniversitelerin her alanı için, her akademisyen soralım. Göreceksiniz ki alacağımız cevaplar koca bir hiçten öteye geçmeyecektir. İyi de hani üniversiteler bilim yuvasıydı ve ülkeye katma değer kazandırırdı. Üniversitelerin son elli yılda ne kazandırdığını söyleyeyim size. Toplumu dinden uzaklaştırma, örf ve adetlerden uzaklaştırma, giyim kuşamdan, müspet davranışlardan uzaklaştırma vs vs.
Bu arada şu tür akademisyenlere de itibar etmeyin. Yirmi sekiz şubat sürecinde kaçacak delik arayan, korkusundan bu süreçte etkin olan çevrelerin en alttaki ünvanlılarına yüksek lisans doktora yaptıran, çocuklarının adını konjonktüre uygun isimlerle apar topar değiştiren ve fakat şimdilerde televizyon kandigerarında boy gösteren bağıran çağıran akademisyenlere de itibar etmeyin. Tabii şimdi Ak Parti nasıl olsa zemini hazırladı. Özgür bir ortam var, artık rahatça bağırıp çağırabilirler. Yemezler. Çırpınıyorlar ama milletvekili olamıyorlar.
Bir çift sözüm de bazı yöneticilere olacak. İşini yapmayan gerek bazı yerel yöneticiler gerekse bazı bürokratlar da mal bulmuş mağribi gibi bu konuya sarıldılar. Yahu kardeşim sen git önce görevini yap. Bırak akademisyenlere gereken cevabı yine akademisyenler versin. Senin ilinde, ilçende, beldende, iki damla yağmur, iki santim kar yağınca hayat felç oluyor. Git önce şehrine, ilçene, beldene hizmet et. Bırak şov yapmayı
Aslında haksız yere ülkesini başka devletlere şikayet eden, ülkesinin bölünmesinden yana tavır içerisinde olan akademisyenleri ciddiye alıp onlara cevap yetiştirmek onlara değer vermek anlamına gelir de neyse süreç bunu gerektirdi.
Esasen bütün mesele toplumun akademik dünyaya gereğinden fazla değer vermesinden kaynaklanıyor. Toplum, adamların isimlerinin önünde bir takım akademik titrler görünce onları bir şey sanıyor. Tabi ki bu titrleri hak edene kimsenin söyleyecek sözü yok. Ancak onların sayısı da bir elin parmakları kadar.
Şimdi izninizle toplum adına akademik dünyaya bazı sorular soralım.
Şu ana kadar her hangi bir üniversitedeki tıp akademisyenleri sağlık alanında ülkemiz adına bir buluş yapmışlar mı? Bir hastalığa yönelik tedavi yöntemi geliştirmişler mi? Her hangi bir hastalıkla ilgili ileri derecede uzmanlaşmış bir tıp fakültesi var mı? Geçelim…
Bir üniversitenin kurulması için nüve fakültelerin birisi Fen-Edebiyat fakültesidir. 1950 li yıllardan itibaren kurulan her üniversitede Fen-Edebiyat fakültesi zorunluydu. Şimdi bu kural değişti. Bu fakültelerin de olmazsa olmazı Tarih ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümleriydi. Şimdi soruyorum bizim kendimize ait kapsamlı bir Tarih ansiklopedisi, hatta kitabı var mı? Tarih bölümlerindeki akademisyenler o ağzını yayarak yavaş konuşan meşhur tarihçi de dahil bu güne kadar ne yaptılar. Tarihimizi topluca bulabileceğimiz bir tarih kaynağımız var mı? Yine kapsamlı bir edebiyat tarihimiz var mı? Başlangıçtan günümüze edebiyatımızın sözlü ve yazılı ürünlerinin bir arada olduğu bir edebiyat kaynağımız var mı? Bu fakültede sosyoloji, felsefe coğrafya gibi alanlarda ne gibi uluslar arası yenilikler yapılmış.
Sanayinin, endüstrinin kalbi kimyadır. Peki bu fakültelerdeki kimya ve kimya mühendislikleri bölümleri bu güne kadar sanayi ve endüstri için ne tür katkılar sağlamış acaba? Geçelim…
Bu ülkede ODTÜ gibi, İTÜ gibi temel bölümleri mühendislik olan üniversiteler ne üretmişler? Kendimize ait bir araba, uçak, savunma sanayi ve enerji alanında her hangi bir buluş yapmış mı? Geçelim…
Bu soruları üniversitelerin her alanı için, her akademisyen soralım. Göreceksiniz ki alacağımız cevaplar koca bir hiçten öteye geçmeyecektir. İyi de hani üniversiteler bilim yuvasıydı ve ülkeye katma değer kazandırırdı. Üniversitelerin son elli yılda ne kazandırdığını söyleyeyim size. Toplumu dinden uzaklaştırma, örf ve adetlerden uzaklaştırma, giyim kuşamdan, müspet davranışlardan uzaklaştırma vs vs.
Bu arada şu tür akademisyenlere de itibar etmeyin. Yirmi sekiz şubat sürecinde kaçacak delik arayan, korkusundan bu süreçte etkin olan çevrelerin en alttaki ünvanlılarına yüksek lisans doktora yaptıran, çocuklarının adını konjonktüre uygun isimlerle apar topar değiştiren ve fakat şimdilerde televizyon kandigerarında boy gösteren bağıran çağıran akademisyenlere de itibar etmeyin. Tabii şimdi Ak Parti nasıl olsa zemini hazırladı. Özgür bir ortam var, artık rahatça bağırıp çağırabilirler. Yemezler. Çırpınıyorlar ama milletvekili olamıyorlar.
Bir çift sözüm de bazı yöneticilere olacak. İşini yapmayan gerek bazı yerel yöneticiler gerekse bazı bürokratlar da mal bulmuş mağribi gibi bu konuya sarıldılar. Yahu kardeşim sen git önce görevini yap. Bırak akademisyenlere gereken cevabı yine akademisyenler versin. Senin ilinde, ilçende, beldende, iki damla yağmur, iki santim kar yağınca hayat felç oluyor. Git önce şehrine, ilçene, beldene hizmet et. Bırak şov yapmayı