ADALET ARAYAN EĞİTİMCİLER
Eğer ki bir ülkede eğitimciler de adalet arıyorsa gelecek nesillerin adaletten uzak bir yaşam sürecekleri muhakkaktır
Eğer ki bir ülkede eğitimciler de adalet arıyorsa gelecek nesillerin adaletten uzak bir yaşam sürecekleri muhakkaktır.
Yargı kararlarının uygulanmadığı bir toplumda adaletten, hak ve hukuktan bahsedilmesi bana göre eşyanın tabiatına aykırıdır. Sen hem 'Adaletin kestiği parmak acımaz.' diyeceksin hem de adaleti derman olarak o parmaklara sürmeyeceksin.
Sen hem başın sıkıştığında 'Nerdesin ey adalet!' diye avazın çıktığı kadar adalet arayacaksın hem de adaletin verdiği kararı tanımayacaksın.
Olacak şey mi?
Adalet mutlaka günün birinde herkese lazım olacaktır. Hatta bu gün yargının verdiği kararları uygulamayan, yargı kararlarını kabul etmeyenler bile bir gün yargı önünde hesap verecek, yargıyı sığındığı bir liman olarak göreceklerdir.
Çünkü adaletin üzerinde hiçbir güç yoktur. Adalet her insanın sığınacağı bir limandır. Adalet ekmek gibi, su gibi hava gibidir. Bu gerekçelerle adaletsiz bir toplumun yaşaması mümkün değildir.
Adaleti sadece adalet dairelerinde aramak yerine adaletle hükmeden bir toplum olarak yaşamak adaletle iç içe yaşamak demektir.
Kendilerini hukukun üzerinde gören kişi ve kurum veya idareler bilsinler ki yargı kararlarını yerine getirmemekle hata yapıyorlar, suç işliyorlar.
Türk hukuk sistemine göre tüm şahıslar ve idari birimler mahkeme kararlarına uymak zorundadırlar.
Bu nedenle idari yargı tarafından verilen bu karara uymamak TCK. nun 257 /1 Madensinde yazılı 'Görevi Kötüye Kullanmak' suçunu oluşturur. Bunun cezası ise hiç de önemsenmeyecek kadar az değildir. Bu suçları işleyen kişiler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Ve idarenin sorumlu yetkilileri hakkında da bu suçtan dolayı kamu davası açılır. Umarım hiçbir kurum, kişi veya idare böyle bir riskin altına girmez.
Çünkü uymadıkları, rafa kaldırdıkları o adalet günün birinde onlara da lazım olacaktır.
EĞİTİMDEKİ KARGAŞA
Eğitimimizde durduk yerde bir uygulama başlatıldı. Yıllarca eğitimin her kademesinde görev yapmış, atalarımızın deyimi ile saçını süpürge yapmış, gözünü kör etmiş taklerle taltif edilmiş ödüller almış emektar müdürlerimiz görevden alınmış, 15 – 20 yıl önce yaptıkları hatta hatta unuttukları öğretmenlik mesleğine getirilmişlerdir.
Elbette ki onlar için öğretmenlik kutsal bir meslektir. Onlar, bu mesleğin kutsdigerığına inandıkları için gecelerini gündüzüne katarak müdürlük unvanını elde etmişlerdir. Şimdi bu vefakr ve cefakr müdürlerimizi görevlerinden alıp onları geri hizmet gibi öğretmenlikte değerlendirmek ne hakka, ne hukuka ve ne de insafa sığar.
Onun için öğretmenlerimizin görevlerinden alınma tasarrufu bütün yönleriyle hukuka aykırıdır.
Cennetmekn ninem böyle bir varsayımla karşılaştığında ihtilafı çözmek için 'İki gavur ikide Müslüman çağırın' derdi. Şimdi biz iki gavur ikide Müslüman çağırsak acaba bu sorunu çözebilir miyiz?..
Sanmıyorum.
Çünkü eğitimi öyle bir hale getirdiler ki ne iki gavur çözebilir nede iki Müslüman.
Ele alınması ve uygulanması gereken tek şey yargı kararlarının işleme konulması ve hukukunu üstünlüne inanılmasıdır.
EĞİTİMDE EŞİTLİK
Eğitimde eşitlik olmayınca eğitimde kalite ve verim de olmaz. Ne yazık ki son senelerde eğitimde eşitlik kavramı rafa kaldırılmış, hükümete yakın sendikalara üye okul müdürleri görevlerinde kalırken başka bir sendikaya üye olan veya hiçbir sendikaya üye olmayan başarılı müdür ve eğitimcilerimiz mağdur ve perişan olmuşlardır.
Bu tasarruf eğitim camiasını ikiye bölmüş; öğretmenlerimiz, idarecilerimiz biri birlerine şüpheyle yaklaşır olmuşlardır.
Hiçbir kanun, hiçbir zaman ve hiçbir zeminde idarenin verdiği bir genelgeyle rafa kaldırılamaz. Yargımızın verdiği karar beğenilse de beğenilmese de her kurum, her kuruluş bu karara uymak zorundadır.
Çünkü hukukun üstünlüğü söz konusudur.
Umarım ve dilerim ki bu oluşumda hukukun üstünlüğü ile son bulur.
Yargı kararlarının uygulanmadığı bir toplumda adaletten, hak ve hukuktan bahsedilmesi bana göre eşyanın tabiatına aykırıdır. Sen hem 'Adaletin kestiği parmak acımaz.' diyeceksin hem de adaleti derman olarak o parmaklara sürmeyeceksin.
Sen hem başın sıkıştığında 'Nerdesin ey adalet!' diye avazın çıktığı kadar adalet arayacaksın hem de adaletin verdiği kararı tanımayacaksın.
Olacak şey mi?
Adalet mutlaka günün birinde herkese lazım olacaktır. Hatta bu gün yargının verdiği kararları uygulamayan, yargı kararlarını kabul etmeyenler bile bir gün yargı önünde hesap verecek, yargıyı sığındığı bir liman olarak göreceklerdir.
Çünkü adaletin üzerinde hiçbir güç yoktur. Adalet her insanın sığınacağı bir limandır. Adalet ekmek gibi, su gibi hava gibidir. Bu gerekçelerle adaletsiz bir toplumun yaşaması mümkün değildir.
Adaleti sadece adalet dairelerinde aramak yerine adaletle hükmeden bir toplum olarak yaşamak adaletle iç içe yaşamak demektir.
Kendilerini hukukun üzerinde gören kişi ve kurum veya idareler bilsinler ki yargı kararlarını yerine getirmemekle hata yapıyorlar, suç işliyorlar.
Türk hukuk sistemine göre tüm şahıslar ve idari birimler mahkeme kararlarına uymak zorundadırlar.
Bu nedenle idari yargı tarafından verilen bu karara uymamak TCK. nun 257 /1 Madensinde yazılı 'Görevi Kötüye Kullanmak' suçunu oluşturur. Bunun cezası ise hiç de önemsenmeyecek kadar az değildir. Bu suçları işleyen kişiler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Ve idarenin sorumlu yetkilileri hakkında da bu suçtan dolayı kamu davası açılır. Umarım hiçbir kurum, kişi veya idare böyle bir riskin altına girmez.
Çünkü uymadıkları, rafa kaldırdıkları o adalet günün birinde onlara da lazım olacaktır.
EĞİTİMDEKİ KARGAŞA
Eğitimimizde durduk yerde bir uygulama başlatıldı. Yıllarca eğitimin her kademesinde görev yapmış, atalarımızın deyimi ile saçını süpürge yapmış, gözünü kör etmiş taklerle taltif edilmiş ödüller almış emektar müdürlerimiz görevden alınmış, 15 – 20 yıl önce yaptıkları hatta hatta unuttukları öğretmenlik mesleğine getirilmişlerdir.
Elbette ki onlar için öğretmenlik kutsal bir meslektir. Onlar, bu mesleğin kutsdigerığına inandıkları için gecelerini gündüzüne katarak müdürlük unvanını elde etmişlerdir. Şimdi bu vefakr ve cefakr müdürlerimizi görevlerinden alıp onları geri hizmet gibi öğretmenlikte değerlendirmek ne hakka, ne hukuka ve ne de insafa sığar.
Onun için öğretmenlerimizin görevlerinden alınma tasarrufu bütün yönleriyle hukuka aykırıdır.
Cennetmekn ninem böyle bir varsayımla karşılaştığında ihtilafı çözmek için 'İki gavur ikide Müslüman çağırın' derdi. Şimdi biz iki gavur ikide Müslüman çağırsak acaba bu sorunu çözebilir miyiz?..
Sanmıyorum.
Çünkü eğitimi öyle bir hale getirdiler ki ne iki gavur çözebilir nede iki Müslüman.
Ele alınması ve uygulanması gereken tek şey yargı kararlarının işleme konulması ve hukukunu üstünlüne inanılmasıdır.
EĞİTİMDE EŞİTLİK
Eğitimde eşitlik olmayınca eğitimde kalite ve verim de olmaz. Ne yazık ki son senelerde eğitimde eşitlik kavramı rafa kaldırılmış, hükümete yakın sendikalara üye okul müdürleri görevlerinde kalırken başka bir sendikaya üye olan veya hiçbir sendikaya üye olmayan başarılı müdür ve eğitimcilerimiz mağdur ve perişan olmuşlardır.
Bu tasarruf eğitim camiasını ikiye bölmüş; öğretmenlerimiz, idarecilerimiz biri birlerine şüpheyle yaklaşır olmuşlardır.
Hiçbir kanun, hiçbir zaman ve hiçbir zeminde idarenin verdiği bir genelgeyle rafa kaldırılamaz. Yargımızın verdiği karar beğenilse de beğenilmese de her kurum, her kuruluş bu karara uymak zorundadır.
Çünkü hukukun üstünlüğü söz konusudur.
Umarım ve dilerim ki bu oluşumda hukukun üstünlüğü ile son bulur.