ABD, İcazet Makamı mı?

Türk siyasi hareketinin bir ritüeli daha gerçekleşti ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ABD'yi ziyaret etti.

TAKİP ET

Kılıçdaroğlu, ABD'de gerçekleştireceği bir dizi temas öncesi Boston'a uçarken kendisine eşlik eden gazetecilere uçakta açıklamalarda bulundu ve şunları söyledi:

“Teknolojik gelişmelerden uzak bir siyaset anlayışımız var. Bu eski ideolojik kalıplardan çıkması ve dünyaya yeni bir pencereden bakılması gerekiyor. Bunun için de Boston'a, MIT'e gidiyoruz; dünyanın bilim konusunda bir numaralı üniversitesi.

Orada bilim insanları ile oturacağız, konuşacağız belki dertleşeceğiz. Bu birinci aşama. Bizim üniversitelerimiz ise kan kaybediyor. Bu çerçevede bakmak ve halkın dikkatini bu noktaya çekmek gerek. Biz bu konuda büyük bir çalışma yaparız, sonra İngiltere, Almanya bazı yerlere de gideceğiz. Bu seyahat aslında siyaset kurumunun alışık olmadığı ya da oraya ‘icazet almaya gidiyor, şunu bunu almaya gidiyor' dediği gibi değil.”

Kılıçdaroğlu, ABD, Almanya ve İngiltere'ye seyahatinin sebebini, bilim merkezli ve dünyaya yeni bir pencereden bakmak olarak sunsa da herkesin aklında olan ve zihnini kemiren “icazet almaya gidiyor” sorusuna da cevap vererek “biz icazeti halkımızdan alırız” anlamına gelecek cümleler kurmuş.

Yazının ilk cümlesinde de ifade ettiğimiz gibi Türk siyasetinde iktidara yakın görünen ve potansiyel lider algısı oluşturan isimlerin ABD'ye daveti artık bir ritüele dönüşmüş durumda. Merhum Erbakan hariç tüm liderler bu süreçten geçti ve birçoğu hayalini kurduğu önemli makamlara da geldiler.

ABD'nin aracı kurumlar, dernekler, think tank kuruluşları aracılığı ile bu liderlere nasıl bir strateji önerdiği, nasıl bir yol haritası ortaya koyduğu, hangi kırmız çizgilerinin olması gerektiği yönünde telkinlerde bulunulduğu, görüşmelerin doğası gereği ve hem de ABD'nin siyasinin kaderini olumsuz etkileyeceği için açıklanmıyor, ifşa edilmiyor ve hep gizli kalıyor.

Türkiye'nin bu gerçekliğinden hareketle Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyareti iki konuda önemli.

Birincisi, ABD'nin “bizden habersiz ve icazetsiz Türkiye'de kimse önemli yerlere hele hele cumhurbaşkanlığına gelemez” algısının güçlendirilmesi ve diğer ülkelerin bilgi ve dikkatine sunularak ilan edilmesi.

İkincisi ise Kılçdaroğlu'nun bu kez her zamankinden daha fazla bir seçim kazanmaya yakın olması.

Halkın teveccühü ile seçim kazanmasıyla sonuçlanacak bir seçim zaferine saygı duyarız. Lakin birinci madde çok kabul edilebilecek bir durum değil. İcazeti kim alırsa alsın, ABD'nin onayıyla iş başına gelmiş bir yönetimden ülkeye fayda gelmez.

Her kim ki, “Ben ABD'nin dediklerini, kabul etmiş gibi yaptım ama onları uygulamadım” diyorsa günün birinde diyet borcunu ödeyecek ve taviz verecektir.

Bakmadan Geçme