ALLAH KORUMUŞ!
Bazı olaylar ve takınılan tavırlar insanların hem gerçek kapasitesini, hem ufkunu hem de gelecek tasavvurunu ortaya çıkartıyor. Bir insan özelde ve ikili ilişkilerinde mükemmel olabilir. Mesleğinde de çok dürüst ve ilkeli olabilir. Ama sıra gelecek projeksiyonları ortaya koymaya gelince gerçek değer ve kalibre ortaya çıkıyor.
Malum, hazineye ait olan 600 dönümlük arazi önce rezerv alanı olarak ilan edildi ve sonrasında da Elazığ Belediyesine yeni bir uydu kent yapımı için devredildi. Kıyamet de bundan sonra koptu.
Şehrin bazı sima ve kurumları alanın üniversitede kalması ve eğitim yatırımlarına tahsisinin devam etmesini öne sürdü. Elazığ STK platformu idareyi maslahatçılık gösterip ortadan gitti ve ne şiş ne kebap yansın konumuyla, “bu alan üniversitede kalsaydı iyiydi ama madem devredildi o zaman süreçler şeffaf ve objektif kurallara göre işlesin” dedi.
Bir kesim ise bu alanın belediyeye yani Elazığ halkına devri ile küçük kıyametin koptuğunu hissettiler ve mantıklı mantıksız gerekçeleri peş peşe sıraladılar.
Şehrin en aykırı ve kılı kırk yaran Halis Yıldız, Murat Ünal, Keramettin Seçer gibi doğallığı yanında objektifliği ve babaları bile olsa yanlışa yanlış deme erdemini gösteren duyarlı insanlar arsa devrini çok olumlu bir gelişme olarak görüp, bunu başaran Başkan Şerifoğulları’na teşekkür ederken şehrin geleceğine birkaç kez talip olan ve Allah’tan bu ulvi görev kendisine nasip olmayan teknik adamın itirazı akıllarda bin bir soru işareti oluşturdu.
Yüksek Harita Mühendisi ve Saadet Partisi (SP) eski Elazığ Belediye Başkan adayı Haluk Arslan, refikimiz Günışığı Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, "Üniversite alanının belediyeye veya bakanlığa tahsis edilmesi konusunu değerlendirirsek ancak şunu diyebiliriz; Afet kapsamında daha üstün bir kamu menfaati söz konusu olursa buna kimsenin diyebileceği bir şey yok. Ama bir yerleşim alanı planlanıyorsa, yeni bir uydu kent tasarlanıyorsa bunu tartışmak en doğal hakkımız" diye konuşmuş.
Fırat Üniversitesi’nin Elazığ'ın en büyük marka değeri, uluslararası bir kuruluşu ve bilim yuvası olduğunu ifade eden Arslan, bu alanla üniversitemizin eksik olan fakültelerinin açılması gerektiğini söylemekten de geri kalmamış.
Şimdiye kadar bu bölümler neden açılmadı da arazi hep atıl kaldı eleştirilerini de hem kendi yapmış hem de kendi cevaplayarak siyasileri ve yerel dinamiklerin acziyetine bağlamış.
Haluk Arslan’ın gelecek projeksiyonlarının ne kadar yetersiz ve şehre dar bir çerçeveden baktığı ise şu cümlelerde saklı:
Diyor ki Sayın Arslan:
“Bahsettiğimiz bu alan mevcut imar plan sınırımızın en batı ucundaki bir alandır. Bu alan, yapılaşma alanlarımızdan oldukça kopuk, şehir merkezinin kilometrelerce dışında, en yakın ticari alana bile en az 1 kilometre mesafede bir alandır. Bir afet anında yıkılan alanların yerinde dönüştürülmesi gerektiğini biz söylüyoruz. Çünkü oradaki mülkiyetle ilgili soruna çözüm ulaştırmamız lazım. Mevcut yerindeki alanlar dururken şehrin imar planı dışındaki bir alan değerlendiriliyor”
Özetle diyor ki; “Şehre 1 kilometre uzakta sizin ne işiniz var? Şehirde kalın ve şehir merkezinde başınızın çaresine bakın.” Böylesi bir ufka ve vizyona sahip bir teknik elamanın şehre ve gelişme aksı içerisinde olduğunu kendi söylemesine rağmen bir kilometrelik yeri taşra ve şehir dışı saymasının yorumunu saygıdeğer okurlarımıza bırakıyoruz.
Sahi, birileri bu şehre yapılacak ve bugün olmadığı takdirde yaşanacak kaosu tasavvur bile edemeyeceğimiz bir hizmeti ve dev bir projeyi de mahkeme kararı ile durdurmuştu değil mi?
Yok yok… Allah bu şehri ve inşalarını gerçekten seviyor.