Ağır Hasar Devlete Yük Değil
Devletçiliğine, samimiyetine vicdani yönüne kefil olacağım ve aynı zamanda teknik eleman bir dostum geçen hafta kendisiyle ilgili şu itirafta bulundu:
“24 Ocak depremi sonrasında binaların hasar tespiti sırasında ağır hasarlı olmayan bazı binaların da ağır hasarlı olarak tescillenmesi için araya yetkilileri soktuklarını duyuyor, şahit oluyor ve bunu bir haksızlık ve hatta hak gasbı olarak görüyor ve bunu yapanlara buğzediyordum. Ama 6 Şubat depreminden sonra geldiğim nokta ‘iyi ki bunu yapmışlar” oldu. Yoksa bu iki depremde bizim de kayıplarımız çok olacaktı.”
Tutarlı arkadaşımız 2020 depremindeki görüşünden rücu ederek ağır hasarlı olan ya da çok sayıda deprem geçirdiği için yorulmuş 40 ve daha yaşlı binaların ağır hasarlı olarak yazılmasının bugünden bakıldığında isabetli olduğunu ifade etti.
Bu diyaloğu neden buraya aldık? Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, 20’nin üzerinde üniversiteden 400 profesör ve doçentin de aralarında bulunduğu 7 bin 328 uzman ekibiyle deprem bölgelerinde çalışmalarına devam ediyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca depremden etkilenen bölgelerde yürütülen hasar tespit çalışmalarında şu ana kadar toplam 4 bin 810 binada 44 bin 536 bağımsız birimde hasar tespit çalışması yapıldı. Bin 36 binadaki 5 bin 193 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edildi. 174 binadaki bin 27 bağımsız birimin orta hasarlı, 2 bin 176 binada yer alan 21 bin 911 bağımsız birimin az hasarlı, bin 266 binadaki 15 bin 401 bağımsız birimin ise hasarsız olduğu tespit edilmiş.
Burada orta hasar, az hasar tartışmasına girmek istemeyiz ama hasar tespit ekiplerinin özellikle yaşı 40 ve üzerinde olan tüm binalara hasar gözükmüyor olsa bile ağır hasar vermesinin doğru olacağını düşünüyoruz. Ağır hasar kararı bilinenin aksine devlete bir külfet değil uzun vadede büyük bir kazanımdır. Bugün kolon ve kirişlerde, taşıyıcı aksamda bir sorun gözükmese bile eski yapılarda uygulanan yapı yönetmelikleri, bina yorgunluğu ve çokça deprem görmesinden kaynaklı bu binaların da yenilenmesi ve temize çıkması lazım.
Orta hasarlı kavramının beklenen Bingöl depremi öncesi asla telaffuz edilmemesi gerekir. Bugünden alınacak yanlış bir karar ya da sözüm ona devleti korumaya yönelik bir adım, yarınlarda bize hem maddi hem de manevi daha ağır fatura ödettirecek ve çok sayıda can kayıpları yaşatabilir.
Teknik ekipler ve özellikle ikinci incelemeye giden heyetin bu gerçekleri dikkate almasında, il yöneticilerinin de olaylara bu çerçeveden bakmasında fayda var.