Aday-Aday-Aday…
'Halkın artık futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutmasının zamanının geçtiği gerçeğini görmeyen siyasi partileri görünce bunların halktan ne kadar kopuk olduklarına acıyorum' dedi çay ocağında birlikte oturduğumuz emekli amcamız.
Biraz safa yatarak, “nasıl oluyor bu iş amca?” diye sordum. Başladı anlatmaya:
“Eskiden Türkiye’de siyaset lider merkezli yürürdü. İnsanlar adaylar yerine lidere oy verir ve siyaseti liderlerin söylem, vaat ve performansları belirlerdi. Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Özal ve son olarak Erdoğan, yıllarca halkın bizzat kendilerine verdiği destekle iktidara geldiler. Ancak geçen süre içerisinde milletvekili seçilenlerin düşük profilli olmaları ve sanki şehirde başka insan kalmamış gibi dönüp dönüp aynı isimlerin dayatılması, halkta partilere ve liderlere yönelik bir güvensizlik oluşturdu. Bugünden sonra sevilen, sayılan ve temsilde başarılı olacağına inanılan bir isim hangi partiden aday olursa olsun oyları toplayacak ve meclise gidecek. Ancak benim bile gördüğüm bu gerçeği görmeyen siyasi partileri ve mevcut milletvekillerini görünce hem üzülüyorum hem de halktan ne kadar uzak ve kopuk olmalarına acıyorum”
Amcamızın değerlendirmesi ve bakışı bu. Çok yalın ve gözle görülen bir gerçeği ifade etmesi de gösteriyor ki halkımız bu konuya sanki kilitlenmiş gibi.
Tam kalkarken bir cümle daha kurdu amcamız ve dedi ki; “partilerin öyle tanınmış, çok bilinen ve tanınan isimleri bulup aday göstermelerine gerek yok. İşinde dürüst, insanlığından kimsenin zarar görmediği, şehrin sorunlarını rahatlıkla ifade edecek kadar özgüven sahibi tanınmamış bir ismi aday göstermeleri, bilinen ve fakat yıpranmış isimlerden daha iyi sonuç getirir”
Şehrin genelinde var olan ve oturmuş olan kanaat bu. Anadolu insanının bu arifliğinin onda biri keşke partilerin Genel Merkez yetkililerinde olsa da ona göre politikalar üretseler.