Taha Yusuf SARIGÜL

Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Öğretmene Verilmeyen İtibar!

Taha Yusuf SARIGÜL

Yıllardır beklediğimiz Öğretmenlik Meslek Kanunu çıktı. Çıktı çıkmasına ama bir sürü eksik ve gedik ile çıktı. Bu konuyla ilgili kanun ilk çıktığı zamanki eleştirilerimiz hala haklılığını koruyor. Dağ fare doğurdu demiştik. Gerçekten de öyle oldu. 3600 ek gösterge, sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılması, uzman ve baş öğretmenliğin yeniden getirilmesi konuları dışında kanunda hiçbirşey yoktu. Bu haliyle öğretmenler büyük bir hayal kırıklığı yaşarken aradan geçen zaman sonrası gelinen süreç ise hayal kırıklığını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.

   Öğretmenlik Meslek Kanunu İle ilgili uzun süredir beklediğimiz yönergeler ve yönetmelikler yayınlandıkça öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının hayal kırıklıkları daha da arttı.

   Öğretmenin iş yükü başından aşkın iken, yıl sonu işlemlerinin yoğunluğu yaşanırken bir de uzman öğretmenlik ve baş Öğretmenlik için istenen belgelerin peşine düşmeleri 1990'ların Türkiye'sindeki fiş toplayan memur görüntülerini hatırlatmıştır. Yaptığı işi belgelendirmek için canhıraş bir şekilde arşivleri tarayan ve çalıştığı eski okulları yoklayan öğretmenler burunlarından soluyor. Sanki yalan söylüyormuş gibi bir muameleye maruz kalan öğretmenler geçmişte yaptıkları görevleri belgelendirerek uzman öğretmenlik ünvanını kazanmaktan çok kendilerini aklama çabası içerisine girdiler.

   Başından beri dile getirdiğimiz "Koşulsuz ve sınavsız olarak, 10 yılını dolduran tüm öğretmenlere uzman öğretmen, 20 yılını dolduran tüm öğretmenlere ise baş öğretmen ünvanı verilmelidir." tezini hala yüksek sesle dile getiriyoruz.

   Okullarda çalışan memurlar 10-15 yıl öncesine ait belgeleri bulmakta zorlanıyor, eski mesai arkadaşlarına bu konuda yardımcı olamamanın sıkıntısını yaşıyorlar. Hatta bir okuldaki memur arkadaşımız "öğretmenlerin kariyer basamaklarının merdiveni bizler olduk" ifadesini kullanarak yaşadığı iş yoğunluğunu ve çıkmazı ifade etti.

   Yaptığı en iyi iş herşeyi mahkemeye vermek olan Türk Eğitim Sen çözüm konusunda somut ve gerçekçi adım atamamış, olaya popülist yaklaşarak "yargıya taşıdık" cümlesi ile alanda karşılık bulmaya çalışmıştır. Türkiye'de mahkemelerin iş yoğunluğunu ve karar verme sürelerinin uzunluğunu göz önünde bulundurduğumuza bu hamlenin pek de çözüme yönelik olmadığını anlıyoruz zaten. Zira bir dilekçe ile mahkeyeme gitmek çok zor bir iş olmasa gerek. Önemli olan en kısa sürede çözüme gidecek yolu denemek ve öğretmenlerin menfaatine olacak bir revizyonu sağlamaktır.

   Eğitim-Bir-Sen ise olayın çözümü noktasında yoğun bir diplomasi yürütmüş ve bakanlık yetkilileri ile yapılan görüşmeler neticesinde bazı olumlu sonuçlar kamuoyuna yansımıştır. Eğitim-Bir-Sen genel başkan yardımcısı Hasan Yalçın Yayla bu görüşmeler sonrası yaptığı açıklamada;

"Mesleki gelişim şartlarının belgelendirilmesi süreci kolaylaştırılacak, eğitim kurumları tüm tedbirleri alacak ve

- Kurum yöneticilerinin onayladığı belgeler geçerli kabul edilecek,

- Valilik/kaymakamlık onayı istenen evraklarda il/ilçe Mem’lerin onayları kabul edilecek,

- Mebbis’te kayıtlı olan evrakların otomatik olarak sisteme yüklenmesi için çalışma yapılacak." ifadelerini kullandı.

   Bu açıklama ile öğretmenler bir nebze rahatlamış, okul müdürünün onayının yeterli gelmesi ve evrakların mebbisten otomatik olarak yüklenecek olması ile kaymakamlık kapılarına gitmekten ve milli eğitim koridorlarında evrak gezdirmekten kurtulmuşlardır.

   Uzman öğretmenlik ve baş öğretmenlik için sınav şartı konulması başlı başına bir garabettir. Belli bir seviyeye gelmiş öğretmenleri "sınar" gibi sınava tabi tutmak yanlıştır. Geçmişe yönelik bilgileri taze olmayan öğretmenler asli branşını bir kenara bırakıp ders çalışmak zorunda bırakılmamalıdır. Çünkü her öğretmen buna vakit bulamayacaktır. Hastası olan, hastalığı olan, özel mazereti olan binlerce öğretmen bu nedenle mağduriyet yaşayacaktır. Düşünsenize özel nedenlerden dolayı sınava gireyemeyen bir sınıf öğretmeni kayıt zamanında veliler tarafından uzman olmadığı için tercih edilmeyecek, hemen yanındaki öğretmen ise uzman olduğu için herkes çocuğunu o öğretmene kaydettirmek isteyecektir. Bu ayrıştırmadan başka bişey değildir.

   Bir de ekonomik şartlar bu kadar ağır iken, öğretmene yapılacak zam ile kariyer basamaklarının ilişkilendirilmesi zamanlama olarak en kötü zamana denk gelmiştir. Enflasyonun altında ezilen öğretmenler bekledikleri zam konusunda öğretmenlik kariyer basamaklarının şart olarak sunulmasına tepkili ve öfkeli.

   Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda birçok eksik bulunmaktadır. Şube müdürleri, şefler ve teknisyenler ve diğer tüm memurlar hayal kırıklığı içerisindedir.

   Hiyerarşik sistemde okul müdüründen yukarıda olan bir şube müdürü okul müdüründen az maaş almakta ve 4 yılda bir zorunlu rotasyona tabi tutulmaktadır. Örneğin istifa eden bir şube müdürü bir önceki kadrosu okul müdürlüğü olsa bile okul müdürlüğüne geri dönememekte, öğretmenliğe geri dönmektedir.

   Şefler yönetici oldukları halde hiçbir özlük hakkına sahip değiller. Şeflere de yöneticilerin sahip olduğu özlük haklarının tamamı verilmelidir. Milli Eğitim kadrosunda çalışan mühendisler ve teknikerler diğer kurumlardaki meslektaşlarının aksine giyim yardımı ve diğer özlük hakları konusunda çok gerideler.

   Defalarca dile getirdiğimiz "Eğitim öğretim ödeneği tüm eğitim çalışanlarına ödensin" talebi Öğretmenlik Meslek Kanunu'da yer alabilirdi. Yine Eğitim-Bir-Sen olarak yıllardır dillendirdiğimiz;

- Öğretmene şiddet

- Tek tip istihdam

- Okul yöneticiliğinin profesyonel bir meslek haline getirilmesi ve İl dışı tayinde bu görevin devam etmesi

- Bayram ikramiyesi

- Yardımcı hizmetler sınıfının genel idare hizmetleri sınıfına alınması

- Öğretmenlik Kariyer basamaklarının sınavsız verilmesi

gibi birçok konu Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda yer almadı.

   Velhasıl başta Milli Eğitim Bakanlığı çalışanlarının büyük çoğunluğunu teşkil eden öğretmenler olmak üzere tüm eğitim çalışanları mutsuz. Mutsuzluğumuzdaki en büyük sebep ekonominin kötü olması değil, öğretmene verilmeyen değer ve itibardır.

Allah'a emanet olun.

Yorumlar 5
Gülden BARIŞ 02 Haziran 2022 10:46

Öğretmenlerin hem fikir olduğu konulara değinmişsiniz hocam.Elinize,yüreğinize,kaleminize sağlık.

Oğuz 02 Haziran 2022 09:00

Fikir ve düşünceleriniz için teşekkür ederim Taha Bey. Kaleminize sağlık. Gerçek bir Harputlu olarak yalan ve iftara yerine insanlara ve düşüncelerine saygı gösterilmesinin en doğrusu olduğuna inanıyorum.

Erdal ALTUNBAŞ 01 Haziran 2022 23:32

Yazıdaki tüm eleştirilerinize katıldığımı ifade etmek istiyorum. Ve ayrıca duygularımıza tercüman olduğunuz için teşekkür ederim. "Sınavı protesto etmek" Belki diğer sendikalar ile de görüşerek sınava katılım sağlanmaması hükümet yetkilileri tarafından öğretmene yapılan haksızlığın farkında olmalarını ve öğretmenlerin bu şekilde diğer meslek gruplarına göre küçük düşürülmelerine karşı bir dik duruş olarak görülebilir ve bu hatadan vazgeçilebilir diye düşünüyorum.

Nevzat AYDINGÖZ 01 Haziran 2022 22:38

Gerçeklerin dile getirildiği güzel bir yazı. Bize düşen Hakk'ın tarafında saf tutmak. Selam olsun Hak yolda Hak için çalışanlara.

Abdullah ESİNTİ: 01 Haziran 2022 22:19

Taha Hocam, duygularımıza, düşüncelerimize, arzularımıza tercümanlık yapacak güzel bir makale yazmışsın. Elinde yetkisi herkesin aynı duyarlılığı göstermesini umut ediyoruz. Öğretmenlerin geçim kaygısından kurtarılması şarttır.

Yazarın Diğer Yazıları