Taha Yusuf SARIGÜL

AK PARTİ-FETÖ İLİŞKİSİ ÜZERİNE(2)

Taha Yusuf SARIGÜL

3 Kasım 2002’de AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği tarihi, Türkiye’nin siyaset tarihi açısından milat olarak kabul etmeliyiz. AK Parti öyle zor bir dönemde iktidara geldi ki, ülke bir çıkmazın içerisindeydi. Ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlıklar ve sosyal bunalımlar ülkeyi bir çıkmaza doğru götürüyordu. Durum vahimdi. Tam bunun üstüne muhafazakâr bir partinin tek başına iktidara gelmesi Anadolu halkı için yeni bir umut idi. Kendini devletin sahibi zanneden laik-seküler eksenli statükocular için ise sonun başlangıcıydı.       AK Parti iktidarının ilk yıllarında, üzerinde oluşturulan bu meşruiyet baskısı yeni bir sürece doğru götürdü bizleri. İktidarının ilk 5 yılında meşruiyet sorunu yaşayan AK Parti resepsiyon krizleri gibi saçma sapan sanal gündemlerle uğraştı. Eşli basılan davetiyeler meclis başkanının eşi başı örtülü olduğu için kabul edilmedi. Komutanlar ve dönemin  CHP Genel Başkanı Deniz Baykal resepsiyona katılmayacaklarını açıklayınca Meclis başkanı Bülent Arınç resepsiyona günler kala, eşsiz davetiye basmak zorunda kalmıştı. Davetlileri tek başına karşılamıştı. Başörtüsü konusunda bu kadar hassas olan komutanlar öcü görmüş gibi başörtülülerden kaçarken topluma ve AK Parti’ye devletin sahibi biziz algısını veriyorlardı. Ülkenin gerçek sahibi kendileriymiş gibi Anadolu’nun saf ve muhafazakâr insanlarının iktidara getirdiği AK Parti’yi meşru görmüyor ve küçümsüyorlardı. Asker, gerektiğinde seçilmiş hükümeti hizaya getirebilirdi. İstediği zaman hükümete ayar verebilirdi. Buna medyada da büyük destek buluyorlardı. Dönemin gazeteleri bu tür haberleri  ‘Asker ders verdi’, ‘Askerden sert uyarı’ gibi başlıklarla veriyorlardı. AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını hazmedemeyen çoğu çevreler de bu tür durumları sevinçle karşılıyorlardı. Medya aracılığıyla topluma irtica korkusu pompalanmaya çalışılıyordu. Askeri vesayetin sivil ayağını oluşturan bu gruplar içten içe sevinerek, askerin Ak Parti’ye ders vermesine alkış tutuyorlardı. Anadolu’nun gariban insanlarının fikirlerinin, verdikleri oyların onlar için hiçbir önemi yoktu. Halkın iktidarının onlar için bir manası yoktu.      Türkiye’de iktidar olabilirsiniz ama muktedir olmanız biraz zordur. Statükocu yapı 2002’de AK Parti iktidarını pek de hoş karşılamadı. İktidarın meşruiyetini hep sorguladı. Daha iktidarının ilk aylarından itibaren AK Partiye cephe aldı. Acaba AK Parti iktidarını böyle düşmanca tavırlar ile karşılamasalardı AK Parti malum Cemaat ile bu kadar yakınlaşma ihtiyacı hissedermiydi. Milli Görüş geleneğinden gelen bir iktidar ile yıllarca Milli Görüş geleneğine mesafeli durmuş bir cemaatin birden bire yakınlaşması elbette çok doğal değildi. Dönemin şartları gereği AK Parti, Cemaatin kucağına itildi adeta.  Cemaat-AK Parti yakınlaşması ‘Denize düşen yılana sarılır’ sözü ile de açıklanabilir. Çünkü Cemaat, AK Parti’nin bu yalnızlığını bir fırsat olarak kullandı. Yıllardır sürdürdüğü devlet kadrolarına sızma işini iyice hızlandırdı.      İktidarının ilk yıllarındaki sabırlı ve hoşgörülü tavrından olsa gerek Ak Parti hükümetleri çatışma yerine uzlaşmayı seçiyordu. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi ‘dikleşmeden dik duracağız’ düsturuyla hareket ediliyordu. AK Parti-FETÖ ilişkisi eleştirilirken dönemin şartları iyi okunmalıdır. Bir sonraki yazıda devam edeceğiz inşallah.

Yazarın Diğer Yazıları