Taha Yusuf SARIGÜL

AK PARTİ-FETÖ İLİŞKİSİ ÜZERİNE(1)

Taha Yusuf SARIGÜL

   2002 yılında Ak Parti iktidara geldiğinde 28 Şubat postmodern darbesinden bakiye kalan bir devlet yapısı ile karşılaştı.      28 Şubat darbesinin hedef aldığı ve zulme uğrattığı kitle ile Gülen örgütünün mesafeli durduğu ve hiç hazzetmediği kitlenin aynı kitle olduğunu biliyoruz. 28 Şubatta hedef alınan kitle Anadolu’nun muhafazakâr ve dindar insanlarıydı ve bu insanların oluşturduğu siyasi partiler, şirketler, holdingler, eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıydı. Dini değerlerine bağlı, batının dayattığı laik-seküler eksenli Ilımlı İslam projelerine mesafeli bu insanlar 28 Şubatta büyük bir darbe yediler. Peki, kimdi bu 28 Şubatçılar?       Devletin sahibi olduğunu iddia eden ve kurucu ideolojinin temsilcisi olduğunu iddia eden, devlet içerisinde çöreklenmiş kemik bir kadrodan bahsediyoruz. Laikçi, seçkinci, Kemalist ve jakoben bir yapı. Askeri vesayetten beslenen bir yapı. Bürokraside, üniversitelerde, iş dünyasında, askeriyede ve medyada kadrolaşan bu yapı yıllarca devleti istediği gibi yönetti. Başbakanları değiştirdi, bakanları atadı, ekonomi politikalarına yön verdi, dış politikaya yön verdi, kısacası ülkeyi bunlar yönetti. Bu yapının diğer bir adına da Derin Devlet diyoruz. Ak parti böyle bir konjonktürde iktidara geldi ve kucağında bir yığın sorun buldu.      Gülen Cemaati ise derin devlet ile hep iyi geçinmeye çalıştı. Arayı hep iyi tuttu. Çatışma yolunu hiç seçmedi. 28 Şubatta derin devlet ile gizli gizli iş tuttu. Kendini hep gizledi. Hep takiye yolunu seçtiler. Devletin dindar Müslümanlara kapalı tuttuğu tüm devlet kurumlarına takiye yoluyla sızma en büyük amaçları oldu. Bu sızma hareketi 40 yıldır devam eden bir süreç. Ki bunu başardılar da. Fakat sızdıkları kurumlarda takiyeye devam ettiler. Kimliklerini hiç açığa vurmadılar. Düzeni bozacak, dikkat çekecek eylemlerde bulunmadılar. Başörtüsü zulmüne sessiz kaldılar mesela. İslami sermayeye yapılan baskı ve zulümlere sessiz kaldılar. Din ve inanç özgürlüğüne yapılan baskı ve zulümlere sessiz kaldılar. Baş hain Fetullah Gülen 28 Şubat’ın mimarlarından cunta komutanı Çevik Bir’e methiyeler dizdi. Gerekirse okullarımızın anahtarını teslim etmeye hazırız dedi. Erbakan hocayı hiç sevmedi hiç desteklemedi. Ecevit’i, Demirel’i, Çiller’i, Mesut Yılmaz’ı destekledi ama Erbakan hocayı ve milli görüş çizgisini hiç sevmedi. Erbakan Hocaya beceremediniz bırakın diyebildi. Darbe sonrası kurulan Mesut Yılmaz başbakanlığındaki hükümeti Zaman gazetesindeki manşetten Hayırlı Olsun mesajı ile sevinçle karşıladı. Tevhidi inanışı benimsemiş diğer İslami cemaatleri de hiç sevmedi. Onlarla da hep mesafeli durdu. Din adına attığı yalanları bildikleri için ve kandırdığı binlerce garibanı uyardıkları için bu ihlâslı cemaatleri hiç sevmedi, sevemedi.  Çünkü o sevmedikleri Anadolu’nun has evlatları ve muhafazakârlar Ak Parti’yi tek başına iktidara getirmişti. Erdoğan ile iyi geçineceklerdi. Muhafazakâr Ak Parti iktidarını fırsat bilip kripto emelleri doğrultusunda çalışmaya devam edeceklerdi. Ki öyle de yaptılar.   Bir sonraki yazıda devam edeceğiz inşallah…

Yazarın Diğer Yazıları