Doç. Dr. Abdullah Türker

Çevreye Verdiğimiz Zararın Kanıtı: Ekolojik Ayak İzi

Doç. Dr. Abdullah Türker

1800 yılında 1 milyara ulaşan toplam Dünya nüfusu 1950’de 2,5 milyara, günümüzde ise 8 milyara yaklaşmıştır.  Dünya nüfusunun 200 yılda 8 kat artmasına karşın yerleşime ve yaşama uygun alanlarının (ökümen alan) oranı toplam Dünya yüzölçümünün halen %10-15’i civarındadır. Artan teknolojik gelişmelere bağlı olarak yerleşime açılabilecek alanları denizleri doldurarak, ormanlık alanları tarım ve yerleşmeye açarak ya da akarsu yataklarına ev kurarak insanlar lehine genişletmeye çalışıyoruz. Ancak bu çalışmalar meydana gelen doğal olaylar sonucu ortaya çıkan afetler (deprem ve sel gibi) sonucu doğa lehine değişmektedir.

17 Ağustos 1999 depreminde Gölcük ve Değirmendere’de deniz doldurularak kazanılan ve yerleşime açılan mahallelerin bir kısmı sular altında kalmıştır. Artan nüfusun ihtiyaçları sadece yerleşim alanı ihtiyacını doğurmamakta gıda ve endüstri için hammadde ihtiyacını da artırmaktadır. Hammadde temini ihtiyacındaki artışı karşılayabilmek için üretim aşamalarında verim ve toplam üretimi artırabilmek amacıyla kimyasal gübre ve ilaçların kullanımı da artmaktadır. Bunların artışı sonunda doğaya zarar olarak geri dönmekte ve bozulan su-toprak dengesi yine insanları tehdit etmektedir.  

1970’li yıllardan itibaren nüfus artış hızındaki yükselişle tarımsal verimi artırma çabalarının sonucu olarak çevresel sorunların yaşanmaya başlaması, bu konularda adım atılmasını ve toplumsal duyarlılığın geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu süreçte atılan adımlar yeni kavramlar ve teknikleri de literatüre kazandırmıştır. Bu kavram ve hesaplamalardan biri de 1990’lı yılların başında Mathis Wackernagel ve William Ress tarafından geliştirilmiş bir ekolojik muhasebe ölçütü olan “Ekolojik Ayak İzi” dir. Bu ölçüt, mevcut teknoloji ve kaynak yönetimiyle, tüketilen kaynakların üretimi ve bu sırada yaratılan atığın bertaraf edilebilmesi için gereken biyolojik olarak verimli toprak ve su alanını “küresel hektar” (kha) cinsinden ifade eder. Ekolojik Ayak İzi, altyapı ve atık karbondioksitin emilimini sağlayacak bitki örtüsü için gerekli alanları da içerir. 

Tüm bileşenlerin birleşimiyle oluşan ve aslında doğal çevreye verdiğimiz zararın bir göstergesi olan ekolojik ayak izinin 2007 yılında yapılan resmi hesaplamalara göre Dünya ortalaması kişi başına 1,8 küresel hektar iken Türkiye’de bu rakam kişi başına 2,7 küresel hektar olmuştur. Yapılan araştırmalar hızlı nüfus artışının sonucunda Türkiye’nin kullanılabilir biyolojik kapasitesini 1972 yılında aşmış olduğunu göstermektedir. 

Türkiye’de ve tüm Dünya’da ekolojik ayak izinin azaltılması, sürdürülebilir bir gelecek inşası için eğitimin önemi vazgeçilmezdir. Aileden başlayan ve eğitim-öğretim kurumlarında öğretmenlerle taçlanacak sürdürülebilir çevre bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesi ülkelerin ve Dünya’nın geleceğini kurtaracaktır. İhtiyacı kadar tüketen, ekolojik zekaya sahip, sürdürülebilir bir çevre anlayışını benimsemiş bireyler yetiştirmek için rol model olan başta ebeveynlere ardından ise öğretmenlere ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır…
Paul Ehrlich’in dediği gibi: “Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz..!”
 

Yazarın Diğer Yazıları