Cengiz GÜLAÇ

GENELEVLERİ SÜSLEMEDEN BUGÜNLERE!

Cengiz GÜLAÇ

            Yıl 1969. Yer İstanbul. Tarihimizde “Kanlı Pazar” olarak geçecek bir olay yaşandı.

            Amerika’nın 6. Filosu Türkiye’ye gelecekti. Sol görüşlü öğrenciler protesto etmeye hazırlanıyordu. Türkiye o gün itibariyle böyle toplumsal protestolara alışık değildi.

            Demokrasi şehidimiz Adnan Menderes döneminde Türkiye Kore’ye asker göndermiş, Amerikalı bir yetkilinin  de dediği gibi sadece 23 sente, nerdeyse bedavaya gelecek asker maliyetiyle sadakatini ispatlamış ve NATO üyesi olmuştu!

            Aynı Menderes daha sonra ABD desteği… Daha doğrusu onayı… Hatta azmettirmesiyle darbeyle iktidarından olmuş ve idam edilmişti.

            Mizah tadındaki olayların bizim ülkemizde tarih olması ne kadar da hazin ama…

            Neyse…

            Amerika’nın 6. Filosunun solcular tarafından protesto edilmesi istendiği zaman devrin misafirperver yetkilileri bütün genelevleri boyatmış, eğlence yerlerine çeki düzen vermişti! Allah hepsinden razı olsun! Elin Conisine niye mahcup olaydık!

            Adamların nasıl eğlendiğini dönemin gazetelerinden biri şu haberle okurlarına duyuruyordu:

            “6. Filo Kumandanı Göbek Attı. Amiral Hayatından Memnun.”

            Allah Conilerden razı olsun, genelevlerde bolca döviz bırakmışlardı memlekete!

            İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın haydutluğuna soyunan Amerikan emperyalizmini ülkesinde görmek istemeyen solcu gençler 6. Filoyu protesto edip, Amerikan haydutlarına genelevlerde VIP hizmet sunulmasını içlerine sindiremedikleri için Amerikan askerlerini denize döküyorlardı.

            O dönem, başta Mehmet Şevket Eygi başta olmak üzere sağcı, muhafazakâr, milliyetçi yazarlar, politikacılar solcu gençleri lanetliyordu. Mehmet Şevket Eygi şöyle şeyler yazıyordu:

            “Büyük fırtına kopmak üzeredir, Müslümanlar ile Kızıl kâfirler arasında topyekûn savaş kaçınılmaz hale gelmiştir… Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tesbihimi çekerim… Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak. Onlarda taş, sopa, demir, Molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz. Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır…”

            Amerikan emperyalizmini protesto eden kendi yurttaşlarını ezmeyi, öldürmeyi “Cihat” sanan kafa yüzünden senelerce kardeşlerimizle aramıza fitne girdi. Sayısız gencimizi toprağa verdik. Çok daha fazlası da işkencelerde hayatlarının baharını yok etti…

             Derken çok seneler geçti…

            Başta ABD olmak üzere, bütün Batılı dostlarımız tarafından Kıbrıs Barış Harekâtımız sonrası ambargolara maruz kaldık. Seksen darbesi öncesi sokaklarda gençlerimiz birbirlerini öldürdü. 1980’de asker düdüğü çaldı, “kardeşlerin birbirini katletmesi” oyununa son verdim dedi!

            Eşitlik adına bir sağdan, bir solda genç fidanları darağacına gönderdiler. İşkencelerde ölenlerin sayısı halen daha net değil…

            Tabi biz farkında değildik. Sağ sol kavgası bitti diye göbek atıp, ucube 83 Anayasası geçsin diye %93 evet dedik.

            Ha, pardon. Farkında olmadığımız şeyi yazmayı unuttum…

            Taa 1978’de emperyal dostlarımız tarafından PKK’nın tohumu atılmıştı. 1980 darbesi olacaktı ki, Diyarbakır Cezaevindeki işkenceler yüzünden PKK gönüllü bulabilsin. Sağ sol kavgası devam ederken PKK iş görmezdi.

            Anayasa oylandı. Asala falan ülke içinde çok dert değildi. Rahat bir nefes mi alacağız diye düşünüyorduk ki…

            1984’de PKK ilk eylemini yaptı. Devamını biliyorsunuz…

            28 Şubat sürecinde emperyal dostlarımızın rolünü anlatmama gerek yok galiba. 1999’da Apo denen iti ABD bize teslim ettiğinde, bayram değil, seyran değil, enişte bizi niye kucakladı diye sorarken aynı dönemde Fetullah’ı ülkesinde himaye etmeye başlamasından hiçbirimiz şüphelenmedik.

            Zira o dönem ve sonrasında o hazcı sapık şakirtlerle aynı secdeye baş koyuyorduk! Yalan mı?

            Eskiden çok muhterem, az… Sevgili, kıymetli, muhterem hoca efendimiz olan Fetullah’ın artıkları birden bire MİT müsteşarını tutuklamaya kalktı. Neyse deyip, aynı secdeye konan baştan teselli aradık!

            Ki, Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla ordunun kopyacı şakirtlerin eline geçmesini hiç yazmayayım! Bu konuya bir girsek, yargı, emniyet derken işin içinden çıkamayız…

            Derken 17/25 Aralık oldu. Vay anasını diyene kadar 15 Temmuz işgal girişimi yaşandı…

            Hatırlatmama gerek yok ama tüm bu süreçte Fetullah ABD’nin kucağında salya sümük vaazlarına devam ediyordu. 15 Temmuz günü ABD’den ülkeye gelen şerefsiz şakirtleri başka bir gün yazarız…

            Arada geçen iki Irak savaşını… Daha doğrusu katliamını… Kuzey Irak’ta kurulan Kürt Devletini, Suriye iç savaşını, Kıçımıza giren 4 milyon Suriye vatandaşını falan yazmaya kalksam yazı romana döner!

            Sonuç…

            Barış Pınarı Harekâtı başladı…

            Dün solcular yüzünden Amerikancı olmuştu ve genelevlerin donatılmasından rahatsız olmuyordu, benim badem veya hilal bıyıklı milliyetçi, muhafazakâr amcalarım! Bugün de Recep Tayyip Erdoğan nefreti yüzünden Suriye bataklığında Mehmetçik çuvallasın diye dua ediyor, benim solcu görünümlü dallama vatandaşlarım!

            Dikkat ettiniz mi? Amerika hep tutarlı. Söz konusu menfaatleriyse, icap ettiğinde bizimle dost görünüyor, icap ettiğinde tehdit edebiliyor. Demek büyük devlet böyle olunuyormuş.

            ABD 60 bin tır silah verdi teröristlere. Art arda dizseniz 840 kilometre yol ediyor.

            Uzatmaya gerek yok. Sonuç olarak…

            Ben ülkemi, bayrağımı çok seviyorum. Rabbim ordumuzun yanında olsun.

            Erdoğan’dan nefret eden arkadaş,

            O Mehmetçik Erdoğan’ı korumaya gitmedi. Hepimiz için… Şerefimiz, namusumuz, bekamız için Suriye’ye gitti…

            Ben Cumhurbaşkanımı severim ama sen yarın O’ndan nefret etmeye devam edebilirsin…

            Ama bugün değil!...

           

Yazarın Diğer Yazıları