Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarının 27.cisine, Elâzığ Şehrinden;
Türkiye’mize, Türk Dünyasına bir daha merhaba diyoruz… Bu Yıl Elâzığ
Belediyesinin öncülüğünde 29 Kasım 2024- 01 Aralık 2024 tarihleri
arasında inşallah Elâzığ Şehrimiz tarihi bir buluşmayı yaşayacaktır.
Rahmetli Şeref Tan, 1995 tarihinde gerçekleşen Uluslararası Hazar Şiir
Akşamlarında; Şiir ve Sanat Dostlarına şöyle bir çağrıda
bulunuyorlardı;
“Arafesindeyiz kutlu bir günün
Yarın şirin Sivrice’de şölen var
Muhasebesini yaparsak dünün
Hesabını ak alınla veren var!”
İlki, 1992 tarihinde Av. Fikret Memişoğlu anısına düzenlenen
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 29 Kasım 2024 tarihinde tarihi bir
buluşma büyük bir şölenle yaşanacaktır.
Düzenleme Kurulu adına açış konuşmalarını Prof. Dr. Ahmet Buran
yapacaklar. Bu tarihi şölenin açılış konuşmalarında; Elâzığ Belediye
Başkanı Şahin Şerifoğulları, İlimiz Milletvekilleri, Valimiz Numan
Hatipoğulları yapacaklar.
“Kurgudan Gerçeğe Şiir” temasıyla anılacak olan 27.nci Uluslararası
Hazar Şiir Akşamlarının ilk gününde üç önemli panel yer alıyor.
“Ziya Gökalp/ Kızılelma” temasını taşıyan panelde, Prof. Dr. Ahmet
Buran, Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat, Prof. Dr. Vahit Türk’ü
dinleyeceğiz…
“Ganire Paşayeva/ Azerbaycan Türk Dünyası” temalı panelde, Serhat
Kabaklı, İmdat Avşar,
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Akbar Yolchuyev (Azerbaycan) fikirleriyle
katılım sağlayacaklar.
3.panelde ise “Nuri Pakdil/ Kudüs” teması, Doç. Dr. Taner Namlı, Peren
Birsaygılı, Mut,
Ayçin Kantoğlu tarafından işlenecektir.
İnşallah her yıl kurulacak bu tarihi edebi sofralarda;
Kırgızistan’dan, Kazakistan’dan, Azerbaycan’dan, İran’dan,
Tataristan’dan, Özbekistan’dan, Kosova’dan, KKTC’den, Kerkük’ten,
Türkiye’mizden,; ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu;
aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş dalları
kanat gerecek bizlere…
30 Kasım 2024 Cumartesi Günü Saat 19.00’da, Uluslararası Hazar Şiir
Akşamlarına katılan Şairlerimiz kürsüye gelecekler. Türkiye’den ve
Türk Dünyasından katılım sağlayan şairlerimiz isimlerini sizlerle
paylaşmak istiyorum; “Yağmur Tunalı, Mohammed Farooq Hama (Kerkük),
Aliasghar Jamrasi (İran),
Ruzal Mukhametshin(Tataristan), Bakyt Aldibekov (Kazakistan) Aysel
Safarlı(Azerbaycan),
Feyzan Korur (Kıbrıs), Kenan Çarboğa, Kozhogeldi Kuluev (Kırgızistan),
Rüstem Tursunov (Özbekistan), Nesir Paygozar (İran), Taner Güçlütürk
(Kosova), Hüseyin Akın,
Orhan Karaağaç, Merve Nur Maden, Ayçin Kantoğlu, Seval Koçoğlu, Prof.
Dr. Tarık Özcan,
Yusuf Gökbakan...” Bu tarihi programın onur konukları, Tehran Nagiyeva
ve Rashad Majidov (Azerbaycan) olacaklar.
15.nci Uluslararası Hazar Şiir Akşamları Cengiz Aytmatov anısına
yapılıyordu. Aytmatov’un buradan bütün Türk Dünyasına çağrısı vardı;
“Bütün Türk Dünyasının Kökleri Anadolu’da olan güzel Türkçemizi
kullanmalarını arzu ediyorum.” Bu sadece, ‘edebi bütünleşme.’ olarak
değil; ‘hükümranlık dilinin köklerinin derinliği ile tarihe
yürüyüştür…’ İnşallah artık o tarihi yürüyüşte başlamıştır.
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, öyle bir faaliyet ki, bu faaliyet
‘sosyal mühendislik..’ sahasında, Türkiye’ye ve hatta bütün Türk
Dünyasına; örnek/model bir çalışmadır, diyebiliriz.
Sıklıkla kullanılan bir ifade vardır; Adriyatik’ten Çin Seddine, bir
koca yurt, kurt başlı beylerin adil ikliminde şenlendi/ dinlendi
soluklar… Elinde kopuz Aprınçur Tigin’le ses titredi, söz kanatlandı
çağlar ötesine… Sivas elinde âşık Veysel derler adına, sazıyla
gözündeki ağuyu siler oldu! Şiir öyle güçlü bir sanattır ki, bu
milletin asırlar boyu coşkulu yürüyüşünü bizlere anlatır. O yürüyüş,
günümüz Türkiye’sinde, ‘tarihin vuslat Şehri Harput’ta bizleri bir
araya getirdi…
Ahmet Kabaklı 28 Ekim 2000 Tarihinde, “Harput’ta Kültür Düğünleri”
isimli yazılarında şu nazik ifadeleri kullanıyorlardı; “Düşünün ki,
sadece Hazar Şiir Akşamları, Türkiye’nin irfanına hizmet derinlikleri
bahşeden, Avrasyalı, Türkiyeli ve Elazığ’lı binlerce şair, bilgin,
edip, hatip, müzik üstadı, araştırmacıyı millet sahnesine
çıkarmıştır.”
“Şiir olmasa, dünya çöl olurdu!” diyen bir hikmet dehası Prof. Dr.
Sadık K. Tural, “Elâzığ Şehri, Şiirin Başkentidir!” diyeceklerdi. Bu
ne güzel ve kutlu bir onurdur…
İran Tebriz’den seslenen Türkçü şair, Nesir Payguzar ne diyor;
“Harput Asya’nın gül bahçesidir / Bu kadar güzellik onun besidir/ O
ki, şöhretini yüceltip arşa;/
Kulaklara çarpan müzik sesidir/ Harput ocağıdır güzelliklerin/
Havası, kışta da yaz nefesidir
Konuşmaklarında saz havası var/ Kucağında Hazar Baba Gölü var/
Harput daralanmış nar tanesidir/ Mısralar dizini simgesi olan/
Nesir’in Harput’a alakasıdır...”
Elâzığ Şehrinin en büyük derdini de, şairimiz M. Ali Eşmeli şiirinde
şöyle ifade ederler;
“Hazar’ından, nazarından, pazarından, aşk al;
İl budur; derd-i cehaletle savaşmış Elâzığ...
Kültürün dopdolu başkenti desem, çok görme,
İlm ü irfansa beden, can ile başmış Elâzığ...”
“Küçük Hazar’dan, Büyük Hazar’a…” sözleri, bir tefekkür çağrısına
dönüştü. O çağrıda, ‘sağduyu yankılandı…’
Bir kısım şairlerimiz, Harput’u, Ötüken’e; Hazar’ı ise Isık Göle
benzetirler… İnşallah, bu milletin dolunay vaktidir… Tarihimizi edebi
bir lisanla nasıl anlatırız?
“ Destanlarımıza bakınız; “Demiri Dövdük…” Dağları erittik,
ayaklarımızın altına serdik, insanlığa hediye ettik koskoca
medeniyetleri. Masallarımız, kahramanlarla çocuklarımızın gözlerini
büyüledi, anne sütü gibi gönüllerini ferahlattı. Gürbüz yiğitler
çıktı, vatan coğrafyasında… Ses verdiler, Ötüken yaylasından... Ders
aldılar, Ahmet Yesevi ’den; Semerkant, Buhara rüyalarını süsledi, her
dem... Kaşgar, dillerini bezedi… Aktılar, doğudan batıya doğru...
Bahar coşkusu içerisinde Yunusça dillendiler, Ahi Evran Konağı’nda
yenidünyalar/ yeni iklimlerle tanış oldular… Şeyh Edebali, Emir
Sultanlarla hayata barış oldular... Fuzuli’den Nesimi’ye… Şeyh
Galip’den, Yahya Kemal’e bir yay kirişi gibi gönül iklimini
sevdalarına gerdiler… Bir hayat ki, Dede Efendilerde, Itrilerde
billurlaştı…”
Üstat Dilaver Cebeci’nin, Harput’ta bir Gün isimli şiirinde;
“Müstezatlar, Hoyratlar sızlatırken geceyi
Geldi Harput ahengi kuşattı Sivrice’yi
Bu ahenk göç eyleyen bir kuşun ahengidir
Hasretten gönül dağlı Gakkoş’un ahengidir
Gakkoş coşkun bir âşık, yani sevgiden serhoş
Nezaketle asalet birleşip olmuş Gakkoş”
Mazi, elinden tutunduğumuz mana eli.. O sebepledir ki, Nesimi’den,
Nevai ’den, Fuzuli’den, Nedim’den ve daha nicesinden bahsedeceğimiz
edebiyat pınarı devamlı çağlamış. Bu bir köprüdür; asırların özlemini
çektiği sadece duygu yüklü değil, tohumunun çatlamak üzere olduğu bir
köprüdür!.. Ne cilveye, ne naza ve ne de siteme yerimiz yok; sadakat
bayrağını tevazuuyla yıllarca taşıyan Alperen coşkusuna ihtiyacımız
var…
Bizim Şiirimizde, onun ruh kökünde; Yunus zirvedir, Süleyman Çelebi
hakeza öyle! Ali Şir Nevai ’de, Kaşgarlı Mahmut’la, ‘Türkçe divan
meclisindeyiz’ Yahya Kemalle, ‘akınlardayız’ Necip Fazılla,
‘Sakarya’yla konuşuruz’ Akif’le, ‘Çanakkale’yi yaşar’ kıyama kalkar,
‘hürriyet şarkımızı’ dinleriz, Arif Nihat Asya ile ‘bayraklaşır’
Niyazi Yıldırımla, ‘destanlar burcunda dolaşırız’
Asrımızın Aksaçlı Bilgesi, bu şehre dost, gönül insanı Sadık K. Tural
Hocamız ne diyorlar;
“Şiir olmasa dünya çöl olurdu”
Hikmet yıkamasa gök kül olurdu
Şiir aşktan doğar ruhu yükseltir
Aşktan uzaklaşsa arz zül olurdu!
Merhaba Hazar diyoruz… Bu şehrin, tebessüm eden muhabbet iklimine, can
ve gönül içre merhaba…
Selam ve Muhabbetle