Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

ŞİİRİMİZDE HARPUT!

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

                             
Geçmişe doğru bir ufuk turu yapalım. “Ölüm sonsuzluğa akan bir nehir”
O nehrin yataklarında, ‘maziyi soralım’ hiç değilse halimizi soruşturalım.
Kamu ervah ’ın ayakta olduğunu düşünelim!.
Harput  denince ilk akla gelen nelerdir?.
Terkedilmiştik, yıkılmışlık,  unutulmuşluk,  hasret kokan bir fikir, düşünce ve tarih…
Bütün bunların verdiği kahır şiire yansımıştır.
Fatih Kısaparmak ’ın öylesine içi yanmış ki,
“Unutulmuş geleneği töresi
Avreşi, halayı, çayda çırası
Gadan alam, şimdi ağıt sırası
Gırnatam, çığırtmam, sazım kan ağlar.”
 Şairimiz ağıt yakacak kadar içlidir.
Öylesine içli ki, içindeki sızı, 
Sözüne, sazına, sohbetine unutulmuşluğun ağır kahrı çökmüştür.

Haydar Duman bizim kültürümüzü en iyi anlatan Fikret Memişoğlu döneminin
‘çile mektebinde yoğrulmuş’ onlarla birlikte dert kervanına katılmış şairlerimizdendir.
Haydar Duman, ‘o yıkık abidelerde’ bir şanlı mazinin yattığını anlatır.
Onu takdir eden gözlere hasretini dile getirir.
“O yıkık abidelerden okunur her kederin
Nerde avaze-i tekbirle dolan kubbelerin
Kal’e burcundan asırlar uyanırken sesine
Seni takdirle gören gözleri öpsek yeridir.”
 
Bizler Şeref Tan’a, Elazığ’ın ‘şehriyarı’ diyoruz.
O kendi kültürümüze öylesine içten gelen duygularla yarenlik etmiştir ki,
Mısraları hasret kokar. O hasretin verdiği sevda kokar.
“Dert ortayı baboşlar” derken, ‘hasret temasını’ bütün şiirlerine yansımıştır.
“Hoş geldiniz, göynümüzün gögerçini gakgoşlar
Bize kucak açanlar, dert ortağı baboşlar
Damla damla geçirip Harput’un imbiğinden
Elazığ sevdasını yudumlayan serhoşlar.”

Fikret Memişoğlu, bir dönemi, bir kuşağı derinden etkileyen bir dava ismidir.
 “Bir nağmene, bin ahımız…” derken acaba sadece bir iç geçirmesi mi?
Hayır! O bütün yüreğini vermiştir, o yüksek kültüre ve o kültürün iklimine…
“Bir hoşça sadadır kalacak kubbede baki
Gül, söyle, açıl; gül gibi, bülbül gibi saki
Bir nağmene, bin ahımız oldukça mülaki
Bir gülşene erdik gülüşünden alıp ilham.”
          
 “Kavşağı “Harput’tur” yiğit kolunun;
Dağ dağa kavuşmuş, murat bizimdir.
Yolcu! Bozkurt’uyuz Anadolu’nun,
Yurt bizim, at bizim, avrat bizimdir.”


Hazar Şiir Akşamlarından daha yakından tanıdığımız,
 bir gönül insanı şairimiz Ali Akbaş,
“Karıştı gerçekle rüya” derken hatıraları depreşir.
 “Harput’ta eski yurttayım
Maverayla huduttayım
Gâh yerde, gâh buluttayım
Düştüm bir garip dünyaya
Karıştı gerçekle rüya              
Gönlümün şeyda vaktidir
Bir dosta veda vaktidir
Bir borcu eda vaktidir”

Elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Hasan Ali Kasır ’ın yazdığı şiir,
Akbaş’a  bir nev’i cevaptır!. Vedaya vedadır!
Şairin iç dünyasından taşan sözler, ‘hayata ayna olacak kıvamdadır’
Belki sükûtu seçer ama onun sakin dünyasında kopan fırtınaları,
 Her babayiğit kaldıramaz.
 “Kurban istiyor dünya
Gül endam filinta boy taze can
Gördüğümüz zulüm kan karabasan
Sonra talik bir yazı başucumuzda okunan
“El baki hüvelbaki” Ve kalanlara selam
-vedaya veda”

  Erkan Oğur’un dediği gibi bir dönem,
Harput’ta “perde kapanmış”
Onların bizlere tebessüm eden hatıraları ile meşgulüz.
Perdeyi kaldırın aradan, hakikat önünde eğilin!
 “Harput’a çıktım
Baktım oyun bitmiş
Perde kapanmış
Ben şimdi perdesizim
O ki Harput’un ve bizim ölümümüz var,
Her şey boşuna.”

Ölüm, sessiz çığlık… Çığlığın nağmesi…
O nağmeler,  soğuk düşlerin makemi…
“Aş yedim yar elinden
Gül derdim har elinden
Başa tek güldürmedi
Ağladım har elinden”

Bir söz vardır, “Elazığ’da yaşar Harput’ta soluklanırız!”
Harput, nefesinizdir… Tadı, hatıralarda hasretimizdir…
O hasreti, Esat Kabaklı şöyle dillendirecekler;
“Bir mucize olaydı, kırk yıl geriye gideydim
Anamın yazmasını çekiştirip dideydim
Sabah namazından sonra dedem bize geleydi
Bana öğüt vereydi, bir de beni seveydi!”

Harput’a çıkınız… Tarihi tefekkür edersiniz…
Harput için ‘tarihi buluşturan vuslat şehri…’ deriz ya!
Sizlere 9 asrın sırlarını bir nev’i ifşa eder
Ta Ahmet Yesevi ’den günümüze, ‘hikmet nehri…’
O çağlayan nehirde arınmak ister gönüller;
“Kurşunlu cami, asırlık çınar…
Her fecir, vuslat ateşi yanar…
Erenler meclisi her dem de konar
Her mekân; manevi harcın elidir…”

“Güngörmüş yüzünü aradım durdum 
Bahtın zirvesinden hayaller kurdum 
Bir nefes Harput, bir içim su gibi; 
Bir yanık ezgiye, Hoyrata yordum!”

Yazarın Diğer Yazıları