Adnan Üstün

Tek Atımlık Mermi, Hepi Topu Bir Nefes…

Adnan Üstün

İnsan bu dünyaya, hedefi tutturmak için gelmiştir. Çok büyük bir hedef vardır önünde… Bununla birlikte, tek atımlık bir mermisi vardır. Iskalamaya şansı yoktur. Ya hedefi tutturacak veya kaybedecektir. Kaybederse de zararı çok büyük olacaktır… Evet bizler bu aleme gitmek için geldik, görmek için geldik... Yaratan bizleri yokluğa mahkum etmedi, var etti. Varlığından haberdar etti. Varlık içerisinde de taş yapmadı, toprak yapmadı, ot yapmadı, ağaç yapmadı… Topraktan var etti ilk insan Adem Aleyhisselam’ı. Bizlerin de yediği, içtiği ne varsa köken olarak hepsini topraktan yarattı. Ve buyurdu ki: “Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.” (20/55).

Ham maddesi ve elementer kökeni hepsi topraktan olan, yediği ve içtiği topraktan olan insan, toprağı sevdi… Üzerinde ekti, biçti, mülkler inşa etme yarışına girdi, bazen de toprağın üstünde kibirli kibirli yürüdü. Allah buyurdu ona: “Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir, ne de boyca dağlara erişebilirsin.”17/37. Oysa kazandıklarımız ve tattıklarımız bizim şükrümüzü arttırmalıydı, secdede Rabbimizle buluşturmalıydı. Sofralarımızda yetimler ve garipler de oturmalıydı… Geniş evlerimizde yatılı misafirlerimiz de olmalıydı. Ama olmadı… Bencilleştik, paylaşmayı bilmedik. Meskenlerimiz genişlemesine rağmen, yüreklerimiz daraldı… Bu alemde sanki daimi kalacağımız zannına kapılarak hayatı hoyratça tükettik. Hedefimizi unuttuk…

Hani, bir atımlık mermimiz vardı, hedefi tutturmak zorundaydık! Yaşadığımız hayat, bizim tek şansımız ve tek fırsatımız. Hedefimiz şu dünyada, Allah’ın verdikleriyle Allah’ın rızasını kazanmak ve Rabbimizin davet ettiği selam yurduna, cennete varan bir yol tutmaktı. Yolcu olduğumuzu unutunca yolu da unuttuk, yoldan da çıktık…
İnsanoğlu ânı yaşamanın derdine düştü. Haz ve hız odaklı yaşamaya başladı. O kadar hızlı yaşadı ki, ne yaşadığını, elinde ne kaldığını dahi anlamadı… Ve hesap gününde de bunu itiraf edecektir: “Kıyâmet koptuğu gün günahkârlar, (dünyada) bir saatten başka kalmadıklarına yemîn ederler...”(30/55). 

İşte o gün insan, aldandığının farkına varacak ve bu aldanışını haykıracaktır. Adeta; “Eyvah aldandık! Şu dünya hayatını bitmeyecek zannettik. Bu zannımız sebebiyle de bütün bütün zayi ettik, boşa harcadık. Şu dünya hayatı bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgar gibi uçar gider.” diyecektir.

Rabbimiz rahmetinin bir eseri olarak, insanoğlu pişmanlık yaşamasın diye bugünden bizleri şöyle uyarmaktadır: “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım” der. Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah-engel vardır. Sûra üflendiğinde artık ne aralarında soy-sop-akrabalık bağları kalacak, ne de birbirlerine bir şey sorarlar! O zaman kimlerin tartıları (sevap ve iyilikleri) ağır gelirse, işte bunlar kurtuluşa ermiş olacaklar. Tartıları hafif gelenler ise kendilerini hüsrana uğratanlardır. Onlar (eğer inkar etmişlerse) cehennemde ebedî kalacaklar. Ateş yüzlerine vuracak, orada dudakları çekilmiş, dişleri sırıtır  bir halde bulunacaklar.

(Onlara): Size âyetlerim okunurdu da onları yalanlardınız değil mi? (denir). Derler ki: “Rabbimiz! Kötü yanımıza-gafletimize yenildik; biz bir sapkınlar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar; eğer bir daha eskiye dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.” Allah buyurur ki: “Yıkılın karşımdan! Ve artık bana bir şey söylemeyin! Kullarım arasında, ‘Rabbimiz! Biz iman ettik; bizi affet, bize acı! Sen merhametlilerin en üstünüsün’ diyen bir zümre  vardı. Ama siz, işte onları alaya aldınız; sonunda bu tutumunuz size beni hatırlamayı unutturdu. Ve siz onlara gülüyordunuz. Bugün de ben onlara sabretmelerinin karşılığını veriyorum. Gerçekten kurtuluşa erenler, ancak onlardır.”

Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. (Onlar): “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler. Allah buyurur ki: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız! Sizi boş-amaçsız yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun Suresi 23/99-115. Ayetler).

Evet pek kısa bir süre kaldık bu dünyada, ahh bir farkına varabilseydik. Dün elimizden çıktı, yarına sahip değiliz, meçhul… Gerçek ömrümüzü bulunduğumuz gün bilip, yaratılış amacımıza uygun yaşamak zorundayız. Yani ânı yaşamalıyız. Zamanın ve ânın sahibinin istediği, Rabbimizin dilediği gibi… Şükür ile, iyi ve iyilik ile, secde  ve tevbe ile… Hepi topu bir nefes, hedefi tutturmak zorundayız. Tek atımlık bir mermi, yani bu dünya hayatı ile… Rabbimiz hedefi tutturanlardan, rızasını kazananlardan eylesin…
 

Yazarın Diğer Yazıları