Adnan Üstün

Karşılığı, Sadece Allah'tan Beklemeli...

Adnan Üstün

"Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz." derler.
(İnsan Suresi, 8-9. Ayetler)

Kur'an, Ahirette korku yaşamayacak mü'minlerden bahsederken yukarıdaki ayeti zikreder.

Fakirin, yoksulun dışlandığı-hor görüldüğü, fakat üzerlerindeki elbise kendilerinden pahalı olan, fiyakası yerinde olup mal, marka ve makam sahibi olanların ise kişiliklerine bakılmadan el üstü tutulduğu bir dünyada bu ayetler aklımıza geliyor.

Genel itibariyle fakir ve miskin;  aslî ihtiyaçlarını karşılayamayan veya hiçbir geliri ve malı olmayan kimsedir. 

Yetim; babası olmayan, erginlik çağına ermemiş çocuk anlamında olup, erginlik çağına girdiği halde rüştünü-olgunluğunu ortaya koyamamış babası ölmüş çocuğa ve kocası ölmüş olan kadına da yetim denildiği olur.

Esir ise;  asıl olarak; “savaş tutsağı” anlamına gelmekle birlikte, özgürlükten mahrum olan, hürriyetini kaybetmiş herkesi ifade eder.

Kur'an ayetleri, bırakın zor şartlarda bulunanları dışlamayı ve hakir görmeyi, gerektiğinde onlarla sofraların ve lokmaların paylaşılmasını dahi öğütler...

Hatta bunu, yani paylaşmayı kendi canları çekmesine rağmen yapanlardan özel olarak bahseder.

Mesele; ihtiyaç sahiplerine sadece ekmek, yemek ve birkaç parça  elbise vermek değildir. Özellikle; çocuklara, yaşlı ve kadınlara gerekli şefkati gösterebilmektir.

Fakir ve yetimlerle ilgili olarak paylaşma-infak duygusu toplumumuzda canlılığını henüz yitirmese de, yerinden yurdundan sürülen veya ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve bir nevi yetim olan kadınlara ve onların ülkemizde bulunan ve büyüyen çocuklarına karşı paylaşma ve infak duygularımızı kaybetmek üzereyiz...

Hiç kimse "ama bunlar da çok oldu, askerlerimiz orada savaşırken bunlar sahilde nargile tüttürüyor." demesin! Buna; "Kendi gözündeki merteği görmeyip de elin gözündeki çöpü görmek" denir.

Bu memlekette, hiçbir meşru mazereti olmadığı halde askere gitmemek için rapor peşinde koşanlara da, vicdani retçilere şahit olmuşuzdur...

Elbette; dinin, mukaddesatın ve bunların üzerinde yaşanacağı bir vatanın müdafaası, şartları tutan herkesin üzerine farzdır.

Ancak dün Suriyeden çıktıklarında bebek ve çocuk yaşta olanlar bugün büyüdü ve birer genç oldular. İstisnaları olmak üzere, gördüğümüz olumsuz manzaraların pek çoğu bizim ülkemizde büyüyen ve yetişen bu Suriyeli, Afganlı vs. mültecilere ait.

Yani demem o ki; biz bu çocuklara sahip çıkamadık, yetiştiremedik ve topluma kazandıramadık...

Tıpkı kendi öz çocuklarımızı, bu toplumun evladını yetiştiremediğimiz gibi...

Allah korusun, ülkemize yönelik bir savaş çıktığında; şehadeti en büyük arzu olarak görenlerin yanında, bu memleketi arkasına bakmadan terkedecek yüzbinler de var şimdi bu vatanda! 

Üç kuruşluk dünya menfaati için birbirini nasıl aldatacağının ve çarpacağının hesabını yapanların, zor ve dar günde arkasına bakmadan kaçacağını hatta düşmana yol göstereceğini de hesaba katmak  lazım.

Bu sonuç ve ihtimallerin de ayrıca sorgulanması, eğitim ve öğretim sistemimizin gözden geçirilmesi gerekir...

Bunları derken, yerli de mülteci de olsa yapılan yanlışlık ve ahlaksızlıkların mazur görülmesi gerektiğini söylemiyorum.

Sadece; her toplumda yanlış yapanların, vatanını satanların, düşmanlarına özenenlerin çıkabileceğini, bu kimselere bakarak bizlerin genelleme yapmaması gerektiğini, masumun ve mazlumun daima yanında olunması, nereli olursa olsun  fakirlere-yetimlere sahip çıkılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Sadece bir lokma ekmeği, birkaç parça elbiseyi değil; şefkati, merhameti ve sevgiyi de ikram edelim paylaşalım...

Bunu yaparken de beklentimizin sadece Allah'tan olduğu bilinciyle hareket edelim.

Rabbimiz; Ahirete inanan ve beklentisi sadece Allah'tan olanların gösterebileceği bu tavrı, ayetlerde ifade eder ve onların şöyle diyeceğini bildirir :

"Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."

"Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız" (derler).
(İnsan Suresi, 9 ve 10. Ayetler)

Bu duygulara sahip olarak, sadece  Rabbimizin rızasını gözeterek ve bu dünyada bir mülteci gibi Allah'a iltica ederek-sığınarak  yaşayanların,  mahşer günü korku yaşamayacakları konusunda ise Rabbimiz şöyle buyurur:

"Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir."
(İnsan Suresi, 11. Ayet)

Rabbimiz bizleri, mahşer günü yüzlerinde aydınlık, gönüllerinde sevinç olan, bunun için de şu fani dünyada rızasını gözeterek, şefkati ve merhameti birbirinden esirgemeden, beklentisi sadece Allah'ın rızası ve  sadece Allah'tan olanlardan eylesin...

Yazarın Diğer Yazıları