Kavaklı: Yasin Börü'yü Hedef Gösterenler Ortaya Çıkarılmalıdır

Ömer Enes YILAR/Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) İl Başkanı Yasin Kavaklı Elazığ Depremi, pandemi ve gündemdeki konularla ilgili gazetemize açıklamalarda bulundu.

Kavaklı: Yasin Börü'yü Hedef Gösterenler Ortaya Çıkarılmalıdır
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Elazığ’da yaşanan deprem felaketinden sonra yaralar sarılırken sadece milletvekillerinin tek başlarına sorunları çözemeyeceğini halkın tüm kesimlerinin çözüm masasına dahil edilmesi gerektiğini belirtti. TOKİ’nin yaptığı konutlarla ilgi konuşan Kavaklı, yapıların basmakalıp olduğunu ve konutların metrekarelerinin Elazığ için yetersiz olduğunu söyledi. Sahipsiz Elazığ kavramına değinen Kavaklı, bu tartışmanın sosyal medyadan yürütülmesinden sonra milletvekillerinin yaptığı açıklamaların olayı daha kötü bir noktaya çektiğini belirtti. HÜDAPAR’ın bir dava partisi olduğunu ve önce insan, önce adalet sloganıyla dolu bir programa sahip olduklarını belirtti. Cübbeli Ahmet Hocanın’ın bahsini ettiği selefi derneklerle ilgili konuşan Kavaklı, bu konudan yetkili makamların sorunlu olduğunu ve gereken araştırmaların doğru bir şekilde yapılmasını umduklarını ifade etti. Ermenistan’ın saldırıları ve Doğu Akdeniz konularına da değinen Kavaklı, diplomasinin sonuna kadar kullanılmasını ancak Hem göçmen durumuna düşen Azerilerin evlerine dönmesi konusunda hem de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hakları hususunda taviz verilmemesi gerektiğini belirtti. İşte Kavaklı’nın tüm açıklamaları:

Şehrin sorunlarının çözümü noktasında siyasilerimizi başarılı buluyor musunuz?

Şehrin sorunlarını biz tam anlamıyla milletvekillerinin tek başına çözebileceğine inanmıyoruz. Evet, siyasiler kendi partilerinin benimsemiş olduğu değerler çerçevesinde sorunlara eğiliyorlar. Ancak sorunlar tamamıyla çözüme kavuşturuluyor mu? Hayır, biz bunu yetersiz görüyoruz. Siyasilerimiz halkı tanıyarak, halkın örfe ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini göz önünde bulundurarak çözüm üretmek zorundadır. Bu konuya tam olarak yönelme olduğunu düşünmüyoruz. Her bir siyasi partinin buradaki varlığı bir kitleyi temsil eder. Bu toplumu tamamlamak için siyasi partilerin birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Toplumu tanımak, çok değerli ve etkili veriler elde etmemizi sağlayacaktır. Bunu göz önünde bulundurarak sorunlara yönelirsek çözüme ulaşmamız daha kolay olacaktır.

TOKİ’nin şehrimizde özellikle depremzedeler için ürettiği konutları nasıl buluyorsunuz? Kat yükseklikleri ve iç ve dış mimarisi sizce şehrimiz insanına cevap verecek nitelikte mi?

TOKİ’nin yaptığı çalışma basmakalıp bir çalışmadır. Çevre illerde de görebildiğimiz kadarıyla belirli bir kalıp üzerinden gidiliyor. Bu kalıp belki bazı iller, ilçeler, köyler için geçerli olsa da büyük şehirler, büyük iller için uygun değildir. İmar yaptığınız şehrin yaşam şekli, aile yapısı ailedeki kişi sayısı yaşam alanı için oldukça önemlidir. Görebildiğimiz kadarıyla TOKİ’nin Elazığ’da yaptığı deprem konutlarının metrekareleri Elazığ için yetersizdir. Evet dış görünüş olarak, sağlamlık olarak görebildiğimiz kadar konutlar güzel ama metrekareleri düşük olduğu için bu konutların Elazığ için uygun olduğunu düşünmüyoruz. Bu konutlar Elazığ’ın örfünü, yaşam şeklini, kültürünü kaldırabilecek potansiyelde değiller. Elazığ’da şuanda yapımı devam eden 8 bin adet konut ve var ve daha binlerce konut yapılacak. Yapılmak üzere olan projelerde eğer değişiklik yapılabiliyorsa ki bu çok gerekli bir değişiklik olacak, halkımızın aile yapısına kişi sayısına göre metrekarelerde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Şehrin sahipsizliği konusunda bir görüş sıklıkla dillendiriliyor. Partinizin bu konudaki bakışı nedir?

Sahipsiz Elazığ kavramı Giresun’da yaşanan sel felaketinden sonra ortaya çıktı. Giresun’a geri ödemesiz hibe sağlanması ve Elazığ’a yapılan yardımların kredi olarak sağlanması ciddi anlamda tepki gördü. Vatandaşlar bunu bir ayrımcılık olarak algıladı. Ancak asıl sorun milletvekillerinin bu konudaki açıklamaları durumu daha kötü bir hale getirdi. Sahipsizlik kelimesi depremle birlikte Elazığ’da yapılan çalışmaların düzgün bir şekilde yürütülmemesinden kaynaklandı. Yapılan çalışmalar Elazığ’da yaşayan herkesi kapsayacak ve razı edecek şekilde yapılsaydı bu kavram ortaya çıkmazdı. Aynı zamanda pandemi nedeniyle Elazığ iki kez yara aldı. Bu durumların göz önünde bulundurulması gerekirdi. Su akar yolunu bulur şeklinde yürütülen çalışmalar sorunları çözemedi. Çalışmaları yapalım sonuca göre gerekli düzeltmeleri yaparız şeklinde bir mantıkla çalışma yürütüleceğine en baştan herkesi kapsayacak, tüm yaraları saracak çalışmalar yapılsaydı durum böyle olmazdı. Yapılan çalışmalar, öncesi ve sonrası düşünülerek yapılmalıydı. Biz çalışmaları yapalım insanlar kabul etsin anlayışı kabul edilebilir değildir. Bizim yaptığımız çalışma en doğrusudur en güzelidir, biz ne yaparsak doğrudur şeklindeki yaklaşım kabul edilemez. Tabi ki biz de en güzelini, en iyisini, en doğrusunu istiyoruz ancak sadece biz yapıyoruz şeklinde bir mantık yoktur. Elazığ’da halkın zarar gördüğü, yara aldığı tüm konulara Elazığ’ın tüm kesimlerini kapsayacak şekilde değerlendirilmeliydi. Bakın Elazığ’da AFAD başka bir çalışma yapıyor, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü başka bir çalışma yapıyor. Ortada ciddi bir karmaşıklık var. Halkın aklı karışıyor ve insanlar halâ bilgi sahibi değil. Evi nerede, hangi kat verilecek, kaç metrekare olacak, kendisine kura şeklinde mi verilecek, ne kadar ödeyecek (bu konuda bir açıklama yapıldı ama halâ bir muallak var) bunlar cevap arayan sorunlar. İnsanların tam anlamıyla bilgilendirilmesi gerekiyor. Elazığ’ın tamamını kapsayacak şekilde siyasi partilerin, STK’ların, konuda uzman kişilerin bir masa etrafında buluşması ve konuya çözüm üretmesi gerekiyor. Henüz geç değil daha kötü olmadan bu sorunlar tespit edilip çözüm üretilmeli.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın dile getirdiği ve İçişleri Bakanlığı’nın da harekete geçtiği Doğu ve Güneydoğu’da yaygın olduğu ifade edilen Selefi dernekleri konusunda neler söylersiniz?

Bu konu ciddi bir konudur. Cübbeli Ahmet Hoca İslam kimliği altında çalışma yürütmektedir. Biz hiçbir zaman İslami hassasiyetlerle, İslami yapılarla ilgili konulara dahil olamadık. Bu tartışmalara girmeyi doğru bulmuyoruz. Biz bu konuda çok özverili, çok dikkatli davranıyoruz. Çünkü bu tür durumlarda şahıslar değil İslam davası zarar görüyor.  Halkın ve toplumun içerisinde İslam’a karşı bir fobi oluşturuyor. Bu konular devletimizin işidir, devletin yağacağı araştırmalardır. Bu konudaki araştırmaların sağlıklı bir şekilde yapılmasını temenni ediyoruz.

HÜDAPAR’ı diğer partilerden ayıran nedir?

Günümüzde hemen hemen tüm partiler artık bir dava partisi olarak ortaya çıkıyor. Çünkü Türkiye siyaseti artık bu konuya evirildi. Geleceğe şekil verebilmek için bir davaya sahip olmak gerekir. Bu dava çerçevesinde herkesin bir dava prensini vardır. HÜDAPAR’ın davası İslam davasıdır. Sloganımız da önce insan önce adalettir. Dünya üzerinde yaratılan her şeyin insan için yaratıldığına inandığımızdan dolayı önce insan diyoruz. Ancak bu adaletle tesis edilebilir. HÜDAPAR’ı diğer partilerden ayıran en önemli özelliği de budur. Biz ötekileştiren, ayrıştıran bir tarafa gruplaştıran bir siyaset anlayışı barındırmıyoruz. Karşı tarafa cephe almıyoruz. Evet diğer siyasi partilerle bir yarış içerisinde olabiliriz ancak ayrıştıran bir politika izlemiyoruz. Adaletsiz bir toplum, adaletsiz bir şekilde yürütülen bir idare ancak zulüm doğurur. Partimizin programı dolu doludur. Bu program İslami değerlerden, insani yaşam değerlerinden beslenmiştir. İnsanların huzurunu, insanların barışını, birlikte yaşamayı, bütün insanların huzur içerinde yaşayacağı bir programı kapsamaktadır. Çalışmalarımızı ve siyasetimizi bu çerçevede yürütüyoruz.

Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali ve son günlerde sivil ayrımı gözetmeksin saldırılarına devam etmesi konusunda neler düşünüyorsunuz?

Ermenistan ve Azerbaycan arasında yaşanan bu durum 1992 yılında Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgaliyle başladı. Karabağ Bölgesi’nin Ermenistan tarafından işgali sonrasında çatışma her ne kadar bitmiş gibi görünse de günümüze kadar devam etmiştir. O zamanki süreçte binlerce insan hayatını kaybetti, binlerce insan göçmen durumuna düştü. Bu durum bir an önce sonlandırılmalıdır. Göçmen durumuna düşen Azeriler topraklarına geri dönmelidir. Bununla birlikte bölgede küresel güçlerin bir hesaplaşma sahası oluşmaya başlamıştır. Buna engel olunmalıdır. Savaş hiçbir zaman çözüm değildir. Bunun tecrübesini daha önce yaşadık. Bütün ülkelerin bu savaşa dahil olma çabası göz önünde bulundurulmalıdır ve diplomatik süreç sonuna kadar desteklenmelidir.

Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki korsanca tavrı ve Batı’nın Yunanistan’ın yanında yer alması konusunda neler söyleyeceksiniz?

Yunanistan özellikle Avrupa’nın kendilerine verdikleri destekten sonra oldukça şımarık bir duruma geldi. Türkiye’nin bütün yapıcı üslubu ve çabasına rağmen Yunanistan yıkıcı yaklaşımını sürdürdü. Diplomasiyi es geçti. Avrupa Birliği’nden aldığı destekle uygunsuz bir şekilde hem yöneticileri hem basını kabul edilemez tavırlar sergiledi. Doğu Akdeniz’de en fazla sınırı olan ülke biziz. Bunun için Türkiye bu bölgede haklarını sonuna kadar korumalıdır. Bizim en büyük kozumuz diplomasidir. Bu diyaloglarımız ve tavrımız bize masada kazandıracaktır. Bu tavrı sonuna kadar korumalıyız ancak haklarımızdan taviz vermemeliyiz.

6-8 Ekim olayları ve son günlerde başlatılan soruşturmalarla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

PKK’nın Kandil’deki idarecilerinden İmralı cezaevindeki liderine; sokağa çıkın çağrılarına aracılık edenlerden örgüt talimatlarını legal ve yasal görünümde tekrar eden siyasetçilere ve yerelde kitlelerine partimizi, dindarları ve İslami STK ve kurumları “IŞİD” diye hedef gösterenlere kadar kimin sorumluluğu varsa ortaya çıkarılmalıdır. Ayrıca katilleri sokağa salanlar ile bunların eylemlerine mâni olmayanlar, sokağa çıkın talimatı verenler ile kolluk güçlerini sokaktan çekin talimatı verenler de soruşturmaya dahil edilmelidir. Yasin Börü ve arkadaşlarının Elazığ’da yaşatılması, vahşi katliamın tarihten silinmemesi, gelecekte de hatırlanmaları ve anılmaları için park, okul vb. alanlara isimlerinin verilmesi ümit ediyorum.

Son olarak neler söyleyeceksiniz?

Mecliste olmayan siyasi partiler es geçilmemelidir. Çünkü bu partiler bir kesimi temsil etmektedir. İstişarede rahmet vardır. Birlikte alınan kararlar yanlış da olsa doğru da olsa herkesi kapsayacaktır. Ayrıştırıcı ötekileştirişi hiçbir tavırda hiçbir tutum kabul edilemez. Çünkü siyasetin yaptığı tartışmalar halka yansıyacaktır. Elazığ içinde hem deprem hem pandemi göz önünde bulundurularak yaralar acilen sarılmalıdır. Hiçbir ayrıntı gözden kaçılmamalıdır. Camiler, ibadethaneler, eğitim kurumları, konutlar, sosyal yardımlar gözden kaçırılmamalıdır.

6-8 Ekim olayları maalesef bugüne kadar bütün boyutları ile tartışılmadığının altı çizen Kavaklı, Bu katliam iddia edildiği gibi infiale kapılan kalabalıkların bir anlık refleksle kendi başlarına gerçekleştirdikleri spontane gelişen bir olay değildir. Aylar öncesinden hazırlıkları yapılmıştır. Bütün yan kuruluşlarıyla birlikte PKK ile devletin içinde yer alan kirli ellerin hep birlikte, tasarlayarak gerçekleştirdikleri bir vahşettir. Yakın tarihimizin en vahşi katliamlarından biri olan bu olaylar, hala aydınlatılmayı beklemektedir.” dedi