DEPREME HAZIR MIYIZ?

Ömer Enes YILAR/24 OCAK DEPREMİNDEN SONRA SÜREKLİ SALLANAN ELAZIĞ'IN, YENİ BİR DEPREME NE KADAR HAZIR OLDUĞU VE NASIL ÖNLEMLER ALDIĞI BİLİM ADAMLARINCA TARTIŞILIYOR

DEPREME HAZIR MIYIZ?
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Ömer Enes YILAR/24 Ocakta yaşadığımız 6.8 şiddetindeki depremin ardından ilimizin depremle imtihanı devam ediyor. Yaşadığımız büyük depremin ardından haftalarca süren artçı depremler sona erse de hareket halindeki fay hatlarının tetiklediği birçok depremi yaşamaya devam ediyoruz. 

Küçük ölçekli depremlerden sonra vatandaş, Elazığ’ı doğrudan etkileyecek yeni bir depremin olmayacağından emin olabilir miyiz, bir diğer büyük deprem nerede, ne zaman ve hangi şiddette olacak,  ikinci bir şiddetli depremin Elazığ’a etkisi ne olacak? sorularının cevaplarını arıyor.

Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Aksoy, son günlerde yaşanan depremlerle ilgi Hakimiyet Gazetesi’ne açıklamalar yaptı.

Aksoy, Elazığ’ın birçok fay hattına yakın olduğunu ve deprem tehlikesinin varlığını koruyacağını vurgulayarak depremin ne zaman, nerede ve hangi şiddette olacağını sorgulamak yerine tabiatı tanıyarak, onunla inatlaşmadan depremlere hazır hale gelmemiz gerektiğini söyledi.

 

Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Öğretim Üyesi Prof Dr. Ercan Aksoy, açıklamasında ayrıca 24 Ocak’ta meydana gelen ve Elazığ’da on binlerce konutun hasar almasına neden olan depremin ilk anda yıkılan binalarla ve can kayıplarıyla değerlendirilmesinin yanlış olacağını, çözüm üretilmeyen orta hasarlı ve deprem yönetmeliğine uygun yapılmayan hasarsız binaların dahi çevre fay zonlarının üretebileceği bir depremde büyük ölçüde etkileneceğini belirtti.

 24 OCAK DEPREMİ YANLIŞ YORUMLANMAMALI

Prof. Dr. Ercan Aksoy, 24 Ocak tarihinde meydana gelen 6.8 şiddetindeki depremin yalnızca o an yıkılan binalarla ve meydana gelen can kayıplarıyla değerlendirilmesinin yanlış yorumlamaya yol açacağını belirterek şu ifadeleri kullandı:“24 Ocak tarihinde meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremde hasar az oldu diyemeyiz, yıkım az oldu. Bu durum da can kaybını azalttı. Bu şiddetteki bir depremde Elazığ’da can kaybının az olması büyük bir şans ancak bu yanlış yorumlamaya yol açmamalıdır. İnsanlar binalar konusunda rahat olmamalı, ‘binamız 6.8 şiddetinde bir depremde yıkılmadı, rahat olalım’ dememeli çünkü dayanmadı binalarımız. Depremin merkez üssüyle Elazığ arasında veya diğer yerleşim yerleri arasındaki Pütürge Metamorfikleri olarak adlandırılan, büyük metamorfik kütlelerin deprem dalgalarının genliklerini düşürdüğünü tahmin ediyoruz ancak bu kesin ispatlanmış bir bilgi değil. Bunlar birkaç milyon yıl yaşında olan kayalar. 6.8 büyüklüğündeki bir deprem daha fazla hasar, daha fazla yıkım ve daha fazla can kaybı meydana getiriyor, bunu bildiğimiz için bunlarla kıyaslıyoruz.”dedi.

“TEHLİKEYİ ATLATTIK” DİYEMEYİZ

Elazığ ve çevresinde birçok fay zonunun bulunduğunu vurgulayan Aksoy, bu fay zonlarının ne zaman, hangi şiddette bir deprem oluşturacağının bilinemeyeceğini belirterek konuşmasına şu şekilde devam etti:“Elazığ tehlikeyi atlattı mı? Yani uzun süre bu kadar büyük bir deprem yaşamayız! Hayır, kesinlikle böyle bir durumu düşünemeyiz.  Sadece şunu söyleyebiliriz 6.8 şiddetindeki depremde kırılan bölüm yani Sivrice ile Doğanyol arasındaki 35-40 km’lik bölümde yeniden bir enerjinin birikmesi kısa sürede olmaz. Zaten depremleri sürekli yaşıyoruz. 4 Ağustos’ta, 27 Kasım’da Pütürge’de depremler meydana geldi. Yine Bingöl’de ve Kovancılar’ın Kuzeyi’nde yoğunlaşmalar var. Yani Doğu Anadolu Fay Zonu, Sivrice ile Doğanyol arasında kırılan bölümün Kuzeydoğusu’nda, Palu’ya, Bingöl’e oradan Karlıova’ya kadar uzanıyor. Güneybatısı’ndan Pütürge’den, Çelikhan’a, Gölbaşı’na, Türkoğlu’na oradan da Karataş’a kadar gidiyor. Bize yakın olan bölümlerde örneğin, Pütürge’de, Çelikhan’da olabilecek bir deprem bizi etkileyecek. Buralarda meydana gelecek depremin kaç şiddetinde olacağını bilemiyoruz. 1893 yılında Malatya’da bir deprem var, Çelikhan’a doğru 7,1 büyüklüğünde ama o zamanlar Elazığ’daki yerleşim Harput’ta sağlam zeminde olduğu için çok fazla bir yıkım olmamış ancak Malatya’daki köyler yerle bir olmuş. 1905 yılında Malatya’da yani 12 yıl sonra fayın başka bir bölümü kırılıyor ve o da 7’ye yakın bir deprem üretiyor ve yine çok büyük yıkımlara sebep oluyor.”dedi.

 KİŞİ VE KURUMLAR SORUMLU OLMALI

Aksoy,“Elazığ’ın çevresini saran faylar geçmişte 7,0 civarında deprem üretmiş faylardır. Biz bir daha deprem yaşamayacağız, keyfimize bakalım diyemeyiz ancak devamlı bu stresle de yaşayamayız. Yerleşim alanlarını sağlam zeminlerde oluşturmamız lazım. Burada kişi ve kurumların sorumlu olması gerekiyor. Bunların sonunda bir yapı kullanım izin belgesi veriliyor bu ne demek, siz gönül rahatlığıyla bu binada oturabilirsiniz demektir. Böyle olmadığını depremden sonraki manzaralar bize gösteriyor.   Bir deprem meydana geldikten sonra neler yapılacağının kısa sürede planlanması gerekiyor. Elazığ depreminin sonrasında hala bazı yapılarla ilgili sıkıntılar var ve bu yapılar çok ciddi risk oluşturuyor. Yeni bir depremin ne zaman, nerede ve hangi şiddette olacağını bilemeyiz. Palu’ya doğru, Çelikhan’a doğru, Gölbaşı’na doğru bir depremde Elazığ ciddi manada etkilenecektir. Yine Kuzey Anadolu fay zonu üzerinde, Bingöl, Erzincan üzerinde meydana gelecek depremler Elazığ için büyük risk oluşturuyor. Biz hep ana faya odaklanıyoruz ama Uluova Fayı’nın, Elazığ’ın bulunduğu farzanın (çöküntünün) veya bu çöküntünün kenarlarını sınırlayan fayların hangi aralıkla ve hangi şiddette deprem ürettiğini bilmiyoruz.”diye ifade etti.

DEPREME HER ZAMAN HAZIR OLMALIYIZ

Deprem tehlikesinin bu coğrafyanın kaderi olduğunu belirten Aksoy konuşmasını şöyle sürdürdü:“Yatıp kalkıp ne zaman deprem olacak, kaç şiddetinde deprem olacak, sorularına cevap aramak yerine biz üzerimize düşenleri yapalım. Faylar üzerine yapı yapmamamız lazım. Zemine uygun yapılar yapmamız lazım, orta hasarlı ve ağır hasarlı binalar ile deprem yönetmeliğine uygun olmayan binalarla ilgili çözüm üretmemiz lazım. Deprem sonuçta bir doğa olayıdır. Biz tek boyutuna bakıyoruz ancak Çukurova, Bafra, Çarşamba, ovaları gibi tarım alanları depremle oluştu. İnsanların tabiatla inatlaşmaması gerekir ki bu inatlaşmayı kazanamayız. Bunun en iyi örneğini Çeltiksuyu Yatılı Bölge Okulu’dur. 1971 Bingöl depreminde yıkılan okulun yerine, aynı yerde bir okul daha yapılmış ve 2003 1 Mayıs depreminde tekrar yıkılarak birçok genç insanın hayatına mal olmuştur. İnsan yokken de tabiat vardı, bizim tabiatı tanımamız aklımızı kullanmamız lazım.”

DEPREMİN UZAKTA OLMASI YAPILARI KURTARMAZ

Depremin meydana geldiği noktaya uzak olmanın avantaj sağladığını belirten Aksoy, bu durumun tek başına yereli olmayacağını, zeminin ve yapıların birinci öncelik olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:“Daha yakın tarihlere gelecek olursak 1966 Varto Depremi, 7’ye yakın bir deprem ve bu depremden hemen bir gün sonra 6,5 şiddetinde ikinci bir deprem meydana geliyor çünkü bu gölgede pek çok fay var. Elazığ çevresi de bu şekildedir. Ana kırığımız var Sivrice’den geçen ama hemen Kuzeyi’nde son zamanlarda sık sık depremlerin olduğu Uluova Fay Zonumuz var. Keban Baraj Gölü’nün bir kolundan Malatya’ya uzanan çöküntü alanını kontrol eden fay Uluova Fay Zonu olarak adlandırılıyor.   Bunun üzerinde de Acıpayam’da, Bekçitepe’de  sık sık 3,5 civarında depremler meydana geliyor. Geçen gün 3,5 şiddetindeki deprem Elazığ’da da hissedildi. Buralarda oluşacak 5.5-6 aralığındaki depremler Elazığ’ı yine etkileyecektir. Bunun örneğini 2007 yılında Gözeli’de yaşanan depremle gördük. 5,3 şiddetindeki deprem Elazığ’da yoğun bir şekilde hissedilmişti çünkü yakınımızda ve 24 Ocakta ’ki gibi deprem dalgalarını sönümleyecek kütleler de yok. Dolayısıyla direkt olarak Elazığ’ı etkiledi. Bunun örneklerini en son İzmir depreminde yaşadık. Dünya’da da böyle örnekler var. 1985 Mexico City depremi var, depremdeki en büyük hasar 200 km uzaklıktaki başkent Mecxico City’de oluşmuştu. Sebep zeminin kötü olması, zemine uygun olmayan binalar. Ege Bölgesi’nde Sisam Adası açıklarında yaşadığımız son depremde de görüldü bu durum, depremin merkez üssüne yakın olan Seferihisar’da, Sığacık’ta yıkım ve can kaybı olmazken 80 km uzaklıktaki bayraklıda oldu çünkü Bayraklı eskiden İzmir Körfezi’nin olduğu bir yerdi. Buralar dolgu zemin olarak adlandırılıyor. Zeminin kötü olması, binaların yönetmeliğe uygun olmaması, birtakım tadilatlara maruz kalması depremin şiddetinin en fazla hissedilmesinin temel nedenidir. Depremin olduğu noktaya yakın olmak dezavantaj ama depremin uzakta olması bizim depremden etkilenmeyeceğimiz anlamına gelmez. Elazığ bunu 1992 Erzincan depreminde yaşadı. 2003 Bingöl Depremi, Okçular depremi bunun en iyi örnekleri.”dedi.

DEPREM KONUSUNDA “NE YAPACAĞIZ” DİYEMEYİZ

Marmara depremi üzerinden 21 yıl geçtiğini ve bu süre içerinde birçok depremle acı tecrübeler yaşandığını belirten Prof. Dr. Ercan Aksoy son olarak şunları söyledi:“Bunlar acı tecrübeler. Bizim bu acı tecrübelerden ders çıkarmamız lazım. Marmara depreminin üzerinden 21 yıl geçti. Artık ‘ne yapacağımızı bilmiyoruz’ deme şansımız yok. Nerelerde hata yaptığımız çok net ora tada. Bunlar aslında kolay yeter ki bu kararlılığı gösterelim. Depremden sonra harcayacağımız milyonlarca lira yerine depreme hazır hale gelebiliriz.”dedi.