Başarılıyız Ama!

Başta Elazığ depremi olmak üzere orman yangınları, sel ve diğer tabi afetlerle birlikte gelen tüm olumsuzlukları hem devlet hem de millet olarak el ele vererek gidermek noktasında başarılıyız. Kim ne derse desin, birileri bu tür olayların etrafında olumsuz propaganda yapıp siyasete ve oy devşirmeye çalışsa da sağduyulu insanlar, yapılan fedakârane çalışmaları görüyor ve izliyor.

Başarılıyız Ama!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Sadece devlet değil, halk olarak da yaşanan büyük felaketler sonrasında anında kenetleniyor ve var olan imkânlarımızla yardıma koşuyoruz.  

Avrupa ve Almanya’da yaşanan sel felaketinin hala bilançosu ortaya çıkmamış ve o gelişmiş dediğimiz ülkeler aciz kalmışken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, insani yardımların da ötesinde Karadeniz’de elektriği kesilen köylere mobil jeneratörü bile kurarak köylüleri ışığa kavuşturdu.

 Millet olarak mağdurun ve mazlumun yanında olmak gibi yüce değerlerimiz ve hasletlerimiz güzel ve takdire şayan bir meziyet ama doğal afetler sebebiyle oluşan yıkım ve olumsuzluklarda da hem devlet hem de millet olarak ortak payımız var.

Gazete ve sosyal medyadaki resimleri görüyoruz. Vatandaşla kalmamış, başta Artvin Çoruh Üniversitesi olmak üzere öğretmenevleri ve birçok kamu kurumu dere yataklarına inşa edilmiş.

Atalarımızın bölgeye yaptığı kemer tipi köprüler yerine düz köprüler inşa edildiği için bu yapılar da gelen selin önünde nasıl kâğıt gibi paramparça olduğunu izledik ve üzüldük.

Çokça yağış alan yüksek eğimli arazilerin heyelan ihtimali hatta gerçeğine rağmen bu alanlara binalar kondurulmuş.

Önce tabiatı tahrip eden, sonrasında rant, hırs ve ufuksuzlukta yarışan bizler, göstere göstere gelen afetlerden sonra da devlet-millet ele ele verip yaraları cansiperane sarmaya çalışıyoruz. 

Küresel ısınma, iklim değişikliği, ülkemizin düşmanları ve deprem gerçeğini yaşayan ülkemizde artık bir zihniyet devrimi yaşanması gerekiyor. Küçük bedeller harcayıp güvenli yerleşim alanları oluşturmak ve buralarda muhkem binalar yapmak yerine tabiatla resmen inatlaşıyoruz ve olmadık alanlara olmadık yapılar dikiyoruz. 

Günün birinde mekanın sahibi geliyor ve “Siz misiniz benim yokluğumu fırsat bilin buralara çöken”  deyip önünde ne var ne yok silip süpürüyor. Ve bizler bunun telafisi olarak geçmişte yapmadığımız harcama ve almadığımız önlemler sebebiyle dev bütçeler harcayarak ilk  başta yapmamız gereken işleri en sonda yapıyoruz.

Karadeniz zor bir coğrafya biliyoruz. Bina yapacak çok alan yok belki ama gerekirse bölgede bazı alanlarda yapılacak topoğrafik ıslah çalışmaları ile hem yüksek hem de güvenli yerleşim alanları kurulabilir.

Dedik ya bunun bir bedeli olacak elbet. Ama bu bedel, şuan ödediğimiz bedelden hem çok az olacak hem de canlarımızı yitirmemiş olacağız.