RAMAZAN AYINI ANLAYARAK YAŞAMALIYIZ
GÜLŞAH ALTAŞ/On bir ayın sultanı Ramazan ayına sayılı günler kalırken Elazığ İl Müftü Vekili Mevlüt Şahiner, İl Müftülüğü'nün Ramazan hazırlı
GÜLŞAH ALTAŞ/On bir ayın sultanı Ramazan ayına sayılı günler kalırken Elazığ İl Müftü Vekili Mevlüt Şahiner, İl Müftülüğü'nün Ramazan hazırlıkları, Ramazan ayında dikkat edilmesi gerekenler, iftar yemekleri, sahurun önemi, fitre ve zekat, çocuklara nasıl Ramazan bilinci aşılanabilir gibi birçok konuda açıklamada bulundu.
Gazetemizin sorularını yanıtlayan İl Müftü Vekili Mevlüt Şahiner, Ramazan ayının dolu dolu geçirilmesi gerektiğini belirterek, 'Ramazan'ı sadece oruçla değil, beşeri münasebetleri daha ön plana çıkararak, mesela komşularımızla mutlaka iftar ederek, paylaşmanın güzelliğiyle yaşayalım. Zekatlarımızı, fitrelerimizi verelim. Biraz daha sevecen olalım, insanlara karşı saygı ve sevgiyi ön planda tutalım' dedi.
Geçtiğimiz yıllarda imsak saatinin yanlış olduğu yönündeki tartışmaları değerlendiren İl Müftü Vekili Şahiner, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu vakitlerle ilgili görevlendirdiği uzman personeli olduğunu, vatandaşların bu tür söylemlere itibar etmemesi gerektiğini söyledi.
Şahiner, Ramazan ayında insanların daha hoşgörülü olunması ve kalp kırmaktan kaçınılması yönünde tavsiyelerde bulunurken, çocuklara kesinlikle zorla oruç tutturulmaması gerektiğini, teşvik ederek bu bilincin aşılanmasının daha doğru olacağını kaydetti.
Teravih namazlarında vatandaşlar tarafından tercih edilen ve 'jet imam' olarak adlandırılan imamları da değerlendiren Şahiner, 'Namaz dışarıdan bakıldığında sadece belirli hareketlerden oluşan, yatılıp kalkılan, sportif bir faaliyet değildir. Namazın her bir hareketinin özel bir anlamı vardır. Orada söylenen cümlelerin insanın yüreğine tesir etmesi gereken bir manası vardır. Bu açıdan biz teravih namazları veya diğer namazlar olsun buna dikkat etmemiz gerekir' dedi.
*** Ramazan ayına sayılı günler kaldı. Öncelikle Ramazan'ın önemini anlatır mısınız?
Bu birkaç açıdan incelenebilir. Özellikle Ramazan ayını değerli kılan şey Ramazan ayında Cenab-ı Hakk'ın Sevgili Peygamber Efendimize Kur'an-ı Kerim'i indirmeye başladığı aydır. Ayrıca müslümanların İslam'ın şartlarından ikinci ibadetleri olan oruç ibadetinin tutulduğu mübarek aydır. Başka açılardan da Ramazan ayı değerlendirilebilir ama özellikle bu iki konudan dolayı Ramazan ayı mübarek bir aydır. Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de 'Ramazan ayı ki onda Kur'an indirilmiştir' şeklinde Ramazan ayının kutsiyetini Kur'an'ın indirilişine bağlamaktadır.
*** İl Müftülüğü olarak Ramazan ayına özel ne gibi çalışmalar, hazırlıklar yaptınız?
Şu anda bizim Ramazan ayı için tatlı bir telaşımız var. Özellikle geçen ayın 15'inde bütün personelimizle beraber mutat toplantılarımızdan birini yaptık ve ağırlıklı olarak iki konuyu görüştük. Birincisi Ramazan ayında hangi konulara dikkat etmemiz gerekir, hangi hususlarda hizmetlerimiz devam edecek bunun üzerinde yoğunlaştık. Artık Ramazan ayı bizim toplumumuzda oruç ayı olması sebebiyle özel bir ay olarak karşılanıyor. Biraz önce ifade ettiğim Kur'an ayı olması yönüyle de örf haline gelmiş bazı adetlerimiz var. Bunlardan biri teravih namazı öncesi sohbet programlarımız, sabah namazında 'seher cüzü' diye ifade ettiğimiz cüzlerin okunması, ikindi namazından sonra da bu programımız devam ediyor. Öğlen namazından önce yine camilerde mutat sohbetlerimiz var. Bunun dışında Ramazan ayında özellikle yerel televizyonlarımızda programlarımız oluyor. Bu yıl inşdigerah TRT'nin de Elazığ'da yapacağı bir program var ve bunun çalışmaları devam ediyor. Özellikle bayan hocalarımızın televizyon programları olacak. Bunun dışında ilk defa bu sene uygulayacağımız çalışmalarımızdan birisi de Elazığ'da bizim bayağı görevli açığımız vardı. İŞKUR aracılığıyla bu sene boş olan camilerimizin hemen hemen tamamını doldurmaya çalışıyoruz. Şu anda bize 125 kontenjan verildi. Bu kontenjanın tamamını kullanarak en ücra köylerimizde dahi camilerimizde ezan okunsun, teravih namazı kılınsın, insanlarımız bu Ramazan'ı daha bir farklı yaşasın diye ümit ediyoruz. Geçen yıl 3 camimizde hatim ile teravih namazı kıldırıyorduk. Bu sene buna bir yenisini ekledik, Keban ilçemizde de Yusuf Ziya Paşa Camii'nde bir arkadaşımızı görevlendireceğiz. Yani bir ilçemizde de bu sene inşdigerah hatim ile teravih namazı kılınacak. Bizim daha önce sadece bir tane erkek yatılı Kur'an kursumuz vardı. Harput'ta bulunan Hacı Başaran Kur'an kursu. Burada hafızlık eğitimi alan öğrencilerimizi Ramazan ayında istihdam ediyorduk. Cüz okumalara bunları da katıyorduk, alıştırmalarını yapıyorduk. Artık bu sene erkek Kur'an kurslarımızın sayısı üçe yükseldi. Özellikle Altınçevre Erkek Yatılı Kur'an kursumuzu da bu yıl devreye sokacağız. Oradaki öğrencilerimize de cüz okutacağız. Bu da bizi gerçekten heyecanlandırıyor.
*** Ramazan ayında vatandaşlar neye dikkat etmeli?
Ramazan ayı oruç ayıdır dedik. Oruç ibadettir. Sadece bizim dinimize has bir ibadet değil. Geçmiş ilahi kaynaklı dinlerde de oruç vardır. Muhtevası değişmiştir vs oraya girmiyorum ama o dinlerde de oruç vardı. Dolayısıyla oruç bir ibadet olunca bunun belli kurdigerarı vardır. Bu kurdigerar yine bizzat dinin kurucusu, koruyucusu tarafından Cenab-ı Hakk tarafından tespit edilmiş ve Peygamber Efendimiz Ondan aldığı vahiy neticesinde bu ibadetin kurdigerarını belirlemiştir. Biz geçen Ramazan aylarında olduğu gibi yine özellikle sabah namazını seher vaktinin girmesiyle yani oruca başlama saatiyle ezanlarımızı okutacağız. Dolayısıyla insanlarımız ezanı duydukları an mutlaka oruca başlamalılar.
*** Geçtiğimiz yıllarda Diyanet İşleri'nin yayınladığı imsakiye yanlış diye bazı tartışmalar yaşandı. Orucun 1 saat erken başlatıldığı iddia edildi. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Öncelikle din hepimizin dinidir. Bu tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Yani tarihi süreçte bile dini meselelerde hep farklı görüşler söylenmiştir. Dolayısıyla tarihi süreçte de hep böyle olmuştur, böyle olmasına da ihtiyaç vardır. Bu doğaldır. Biz bunu doğal karşılarız ama Diyanet resmi bir kurumdur. Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu vakitlerle ilgili görevlendirdiği uzman personeli vardır. Nihayetinde bu konu Din İşleri Yüksek Kurulu'nda da görüşülmüştür ve böyle bir karar verilmiştir. Halkımızın bu tür söylemlere itibar etmesini çok doğru bulmuyorum. Ama bu konuşulacaktır, biz bunu hoş görürüz.
*** Peki hocam ezanı duyduğumuz an mı yoksa ezan bitince mi yeme-içmeyi bırakmalıyız?
Başlama saati çok önemli. Bazı insanlarımız 'ezan daha yeni okunuyor, bir şey olmaz' deyip yemesine devam ediyor. Ezanı duyduğumuz an yeme-içmeyi kesip orucumuza başlamalıyız.
*** Oruçluyken unutarak bir şey yenilip içilmesi orucu bozar mı?
Unutarak bir şey yenildiği zaman 'benim orucum artık bozuldu' düşüncesiyle yenilip içilmeye devam ediliyor. Bu konuda dinimiz kolaylık, hoşgörü dinidir. Bir kişi gerçekten unutarak bir şey yiyip içmişse hatırladığı an yemesini-içmesini bırakıp orucuna devam edecektir. O kişinin orucu bozulmamıştır.
Bir diğer husus ise akşam ezanını takip etmeli veya ezanı duyma imkanımız yoksa Başkanlığımızın imsakiyesinde belirtilen saatte iftarını açmalıdır. Bunlar şekil olarak kurdigerardır. Bizim hayatımızda oruç ibadet olması yönüyle sair günlerimizdeki bir takım hareketlerimize, tavırlarımıza da dikkat etmemiz lazım. Özellikle Efendimiz (SAS) bir hadis-i şerifinde bir kimse dinin hoş görmediği amelleri işlediği ve işlemeye devam ettiği sürece Allahü Teala'nın onun tuttuğu oruca ihtiyacı yoktur diyor. Yani orucun bizim üzerimizde mutlaka bir etkisi olmalı. Bu etki de konuşmalarımızda, tavırlarımızda kendisini göstermelidir ki bu hususa çok dikkat edilmesi gerekiyor. Yani oruç tutan bir insan ile bir başkası tartışmamalı. Veya oruç tutan bir başkasıyla tartışmalı. İlla bu konuda bir şey söylenecekse 'Lütfen ben oruçluyum' deyip bu tür hareketlerden ve tavırlardan sakınmalıdır.
*** Ramazan ayında oruç tutmanın dışında hangi ibadetleri yapmak daha sevaptır?
Ramazan ayının önemi malumunuz biraz önce ifade ettik ve Kur'an ayı dedik. Kur'an ayı olması yönüyle mutlaka bizim Kur'an ile yüzyüze gelmemiz lazım. Bunu birkaç bölümde işleyebiliriz. Diyelim ki Kur'a bilen insanlarımız yapabilirlerse mutlaka Kur'an-ı Kerim'i baştan sona hatim etsin. Çünkü Efendimiz hadislerinde de bunu tavsiye ediyor. Efendimiz, 'Sizin sona gelip başa dönmeniz benim hoşuma gider' diyor. Sahabe, 'Bu ne demek ya Resuldigerah' diye soruyor. İşte 'Kur'an-ı Kerim'i baştan başlayıp okuyup sonra tekrar ikince defa başa dönülmesidir' diyor. Bu açıdan hatim geleneklerimizi Ramazan ayında daha çok yaşıyoruz ve yaşatıyoruz. Hatim yapmalıyız, Kur'an okumalıyız.
İkincisi mesela Kur'a bilmiyor. Bugün bizim gençlerimiz eskiye göre çok bilinçli ama diyelim Kur'an bilmeyen ortaokul mezunu bir genç Kur'an-ı Kerim'in mealini baştan sona okusa hemen hemen yüzde 70'ini anlar. Lise mezunu bir genç yüzde 75-80'ini anlar. Üniversite mezunu ise kişi biraz daha çıta yükselmiş olur. Kur'an-ı Kerim öncelikle okunmak, sonra anlaşılmak, sonra da yaşanmak için gönderilmiştir. Ama biz bunu maalesef geçmişten günümüze mezarlıklarda okunmak için indirilmiş gibi anlamışız. Bunlar hoş değil. Kur'an zaten kelime olarakta okuma kitabı demektir. Okuma mastarından gelir ve Türkçe ifade edecek olursak 'Müslümanın El Kitabı' demektir. Biz her zaman elimizin altında tutacağız ve her an onu okuyacağız. Camilerimizde hatim programlarımız, seher cüzlerimiz, iminde öncesi programlarımız devam ediyor. Hiç bilmeyen insanlarımız da bu programları takip ederek, dinleyerek bu etkinliğe katılabilir.
Bunun dışında en çok hassas olmamız gereken konu gönül kazanmaktır. Bugün sizde biliyorsunuzdur apartmanlarda yaşıyoruz. İcabında apartmanda birlikte yaşadığımız komşularımızın senede bir defa dahi kapısını açmıyoruz ve bunlar hoş şeyler değil. Dolayısıyla Ramazan vesile kılınarak iftar sofralarında komşularımızla veya diğer insanlarla birlikte iftar etmenin hazzını da ihmal etmemeliyiz.
*** Hocam Kur'an-ı Kerim'i önce okumalıyız, sonra anlamalıyız ve sonra da yaşamalıyız dediniz. Arapça bilmiyorsak Türkçe Meali'ni okuyarak da sevabına nail olabilir miyiz?
Elbette. Bugün Elhamdülillah Kur'an-ı Kerim medigererimizin sayısı arttı. Başkanlığımızın da bu konuda meali var. Hatta bizim son dönemlerde çıkan bir tefsirimiz var. Tefsir sıkıntımız vardı. İlmi olduğu için dili ağırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı tekrar bir heyet ile beraber gayet sade bir dil ile Kur'an-ı Kerim'in 5 ciltlik tefsirini hazırladı. Biz mutlaka Kur'an-ı Kerim'in anlamını bilmek zorundayız. Bazı duaları, bazı süreleri ezberleriz, onlarla ibadet ederiz o ayrı. Ama diyelim ki bir Fatiha suresinin anlamını bilerek ibadet etmemiz bile bizim hayatımızda çok şeyleri değiştirecektir. Mesela Fatiha suresinde ' İyyke na'budü ve iyyke neste'în' deniliyor. Bunun anlamı 'Yarabbi ancak sana kulluk ederiz, yalnız senden yardım dileriz.' İşte kulluğun en güzel ifadesidir bu cümleler. Tabi ki her okuduğumuz ayetin mealini bilmemiz mümkün değil. Biz bunu iddia etmiyoruz. Ama Kur'an'da ne var, ne yok, Kur'an'da Allahü Teale bize neyi söylüyor? Bunu bilmemiz bizim görevimizdir.
*** Ramazan ayında insanların hoşgörülü olması gerektiğini söylediniz ama bu bazen kişinin elinde olmuyor. Çok gergin olunabiliyor. İnsanların sabırlı olmaları için ne gibi tavsiyelerde bulunacaksınız?
Güzel bir soru bunun için teşekkür ediyorum. Sevgili Peygamberimiz (SAS) malum ayetlere ilk muhatap olan insandır. Cebrail Aleyhisselam Kur'an-ı ilk ona getirmiştir. Kur'an-ı Kerim ayet ayet, sure sure 23 senede tamamlandı. Resulullah (SAS) bir insanın hayatında lazım olabilecek örnek davranışları kendi hayatında yaşamıştır. Bizim hadis kaynaklarımızdan Sünen-Ebu Davud diye bir eserimiz var. Ebu Davud, bunu yazarken 'Ben Peygamber Efendimizin hadislerini yazarken 500 bin hadis derledim. Bunun içerisinden 4 bin 850 hadisi seçtim. Bunların içerisinden de 400 hadis seçtim, 400 hadis içerisinden de 40 hadis seçtim, bu 40 hadis içerisinden de 4 hadis seçtim' diyor. O dört hadisten bir tanesi şudur: Efendimiz (SAS) diyor ki; 'Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe, kendisi için istemediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.' Dolayısıyla bu sadece Ramazan'a has dikkat etmemiz gereken bir kural değil. Ramazan'da buna biraz daha özen gösterirsek, 'Karşımdaki de bir insan, onun da bir onuru, şerefi var. Ben oruçluyum. Bir şey söylediğim zaman orucumun sevabı gider. Onun da kalbini kırmış olurum. Aynı şey bana yapılsa ben bunu istemem' diye düşünerek hareket edersek emin olun birçok problem kendiliğinden çözülmüş olur. Özellikle trafikte çok sabırsızız değil mi? İftar saati yaklaştığında uzun uzun kornalar çalıyoruz. Belki bir 10-15 dakika iftara geç kalırız. Ama birilerinin kalbini kırmak daha kötü.
*** Kimler oruç tutmayabilir?
Peygamber Efendimizin uygulamasında olduğu gibi İslam dini kolaylık dinidir. İslam dini bir takım hükümler indirmiştir ve insanların yapmakla sorumlu kılındığı hususları emretmiştir. Fakat gücü yetene. Gücü yetmeyene de ruhsat hükümleri getirmiştir. Dolayısıyla Ramazan ayında sağlığı yerinde olmayan, seferi olan kimseler oruç tutmayabilir. Ama daha sonra sağlığına kavuşmuşsa, yolculuğu sona ermişse müsait olduğu zamanlarda tutabilirler. Zamanımızda yolculuklar eskisi gibi değil, rahat yolculuk yapılabiliyor ve bu durumda kişi orucunu tutmak isterse din buna da ruhsat veriyor. Bunun dışında dinimiz özellikle kadınlara karşı kolaylıklar getirilmiştir. Hamile olan hanımefendiler oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli olan bayanlar, çocuklarına bir zarar gelmesi söz konusu ise oruç tutmayabilirler ve daha sonra kaza ederler. Yine hanımefendiler özel hdigererinde tutamadıkları oruçları daha sonra tutarlar. Zamanımızda özellikle şeker hastalığı konusu toplumda çok yaygın. Şeker hastası olan kardeşlerimizin mutlaka doktorlarıyla görüşerek oruca başlamaları lazım. Şeker hastalığının bazı çeşitleri var. Kişi, 'Ben oruç tuttuğum zaman daha çok rahat ediyorum' diyor. Bir başka çeşidinde de şeker hastası kişi oruç tuttuğunda tamamen hasta oluyor. Bu nedenle mutlaka hastalar mutlaka doktorlarıyla görüşüp sonra karar vermeli. Bir kimse sürekli hasta ise, sağlığına kavuşma imkanı yoksa bu kişinin fitre vermesini dinimiz kolaylık olarak getirmiştir.
*** Ben burada bir konuyu özellikle açmak istiyorum hocam. Çünkü geçtiğimiz yıllarda çok konuşuldu ve günümüzde de yine bir tartışma konusu. Bazı hocalar, bayanların özel hdigererinde de oruç tutması gerektiğini, oruç tutmayarak günah işlediklerini söylüyor. Siz bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Az önce de ifade ettik herkes din adına bir şeyler söyler, söyleyebilir ama önemli olan doğru bilgiye ulaşmaktır. Malum bizin 1400 yıllık bir geleneğimiz vardır. Sevgili Peygamberimiz, 'Ümmetim hatada birleşmez' diyor. Bu konu Hz. Aişe annemize dayanıyor. Hz. Aişe Peygamber Efendimizin eşi, Müslümanların annesidir. Peygamberden sonra onun nikahı da Müslümanlara haramdır. Nihayetinde bu soru o günlerde Hz. Aişe annemize soruluyor. Hz. Aişe annemiz muhatabına, 'Siz Haruralı mısın?' diye soruyor. Harura o zaman için Hz. Ali efendimize karşı siyasi olarak karşı çıkan, ayaklanan ve onunla savaşan ve ehli-i sünnet diye tabir edeceğimiz ana gövdenin dışında fikirlere sahip aşırı bir fırka. O kişi oralı olmadığını ve sadece, 'kadınların özel hdigererinde oruç tutup tutamayacağını merak ettiği için sorduğunu' söylüyor. Hz. Aişe annemiz o kişinin samimiyetini görünce, 'Biz özel hdigererde kılmadığımız namazları kaza etmemekle ama özel hdigererimizde tutamadığımız oruçları kaç etmekle emrolunduk' diyor. Hz. Aişe bizzat peygamberden birinci derecede, hiç aracı olmadan bilgi almadan ve daha sonra da Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi insanlara yön veren, bugünün ifadesiyle müsteşarlık, rehberlik yapan büyük bir insandır. Dolayısıyla Hz. Aişe annemizin bu sözünü delil olarak kabul ederiz. Hem sonra bu Allahü Teala'nın kadınlar için bir ikramıdır, bir kolaylıktır. Hanımefendi orucunu tutmadığı zaman bir şey kaybetmez.
*** Ramazan aylarında teravih namazında vatandaşlar daha hızlı kıldıran, halk tabiriyle 'jet imamları' tercih ediyor. Bu durumu nasıl değerlendireceksiniz? Bunun dinimizdeki yeri nedir?
Bu işin iki boyutu var. Birincisi halkımız da bunu istiyor. Bir an önce namazımızı kılalım, bitsin düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bazen de bizim arkadaşlarımız bunun tesirinde kalıyorlar ve biraz da hızlı kıldırmaya çalışıyorlar. Geçmiş dönemde bu fıkralara kadar konu olmuştur. Bu doğru bir şey değil. Çünkü namaz kendine has kurdigerarı olan bir ibadettir. Başta namazın farzları vardır. Namazın farzlarından birisi ihlal edildiği zaman namazı tekrar kırmak gerekir. Namazın vacipleri vardır ve buna ikinci derecede önemli olan kurdigerar diyelim. Namazın vaciplerinden birini bir kimse bilerek terk ederse o namazı tekrar kılması gerekir. Ama sehven unutarak terk etmişse sehiv secdesi ile namazı telafi etmesi lazım. Bu açıdan namaz dini bir ritüeldir ama uyulması gereken hususları da göz ardı edemeyiz. Namaz dışarıdan bakıldığında sadece belirli hareketlerden oluşan, yatılıp kalkılan, sportif bir faaliyet değildir. Namazın her bir hareketinin özel bir anlamı vardır. Orada söylenen cümlelerin insanın yüreğine tesir etmesi gereken bir manası vardır. Bu açıdan biz teravih namazları veya diğer namazlar olsun buna dikkat etmemiz gerekir. Peygamber Efendimiz (SAS) namaz ile ilgili bir olay şahit oluyor. Bakıyor ki bir kişi namaz kılıyor ve o kişi namazını bitirdikten sonra Peygamberimizin huzuruna geliyor. Selam veriyor ve Peygamber Efendimiz, 'Sen namaz kılmadın, git bir daha namaz kıl' diyor. O kişi tekrar namaz kılıp gelip selam veriyor ve Peygamber Efendimiz yine, 'Sen namaz kılmadın, git tekrar namazını kıl' diyor. Üçüncü defa o kişi gelip, 'Ya Resuldigerah bunu biliyorum başka bir şey bilmiyorum' deyince Efendimiz ona namazın farzları ve vacipleri ile ne şekilde kılınması gerektiğini tarif ederler. Dolayısıyla bizim namaz konusunda son derece dikkatli olmamız gerekiyor.
*** Peki oruç tutmayan vatandaşlar yeme-içmelerine devam edince oruçlu vatandaşlar da buna tepki gösteriyor ve olumsuz şeyler yaşanabiliyor. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Bunlar elbette doğru şeyler değil. Bir tarafı suçlamamız da doğru olmaz. Her iki tarafta belli kurdigerara uyarsa hiçbir sıkıntı olmaz. Biliyorsunuz eskiden Cumhuriyet döneminin başına kadar bu Anadolu topraklarında gayrimüslimlerde yaşıyordu. Elazığ da onlardan bir tanesi. Belli bölgelerde Ermeniler, Rumlar veya diğer milletler de yaşıyordu. O insanlar aynı mahdigereyi paylaşıyordu. Aralarında son derece samimi, saygı ve sevgiye dayanan bir ilişki vardı. Biz bunu kendi aramızda belli dönemlerde devam ettirdik ama beli dönemler maalesef böyle fevri de olsa çıkışlar olabiliyor. Oruç tutmayan bir insana, 'Sen niye oruç tutmuyorsun' gibi ona karşı şiddet uygulamak asla doğru değil. Oruç tutmayanların da aynı şekilde çoğunluğun oruç tuttuğunu dikkate alarak yeme-içmesine, konuşmalarına dikkat edip meseleye bu açıdan baktığı zaman problemler yaşanmaz. Bu tür olaylar nadir de olsa yaşanıyor belki ama ben bu hususlara dikkat edildiğini düşünüyorum. Özellikle bu zamana kadar Elazığ'da huzurlu bir Ramazan geçirdik diye düşünüyorum.
*** Hocam biraz da iftar yemeklerine değinelim. Ramazan ayında sıklıkla iftar yemekleri düzenleniyor. Özellikle lüks mekanlarda gösterişli bir şekilde düzenlenen iftar yemeklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tip organizasyonlar ile ilgili işin muhteviyatını bilemeyeceğimiz için, 'bu şekilde yapılmasın' dememiz hoş olmaz. İftar yemeğini veren kişinin imkanı vardır ve düzenler. Onun kalbini okuma şansımız yok ve hangi niyetle verdiğini bilemeyiz. Burada o tür şeyleri eleştirirken biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Ama dikkat etmemiz gereken şeyler şunlardır: Biz iftar veriyoruz ve bu Peygamber Efendimizin bir tavsiyesidir. Bunu nasıl yapalım? Biraz daha sadeliği ön plana çıkararak yapabiliriz. Bir diğer husus şuna da dikkat edelim. Bizim soframızda akrabalarımız da, komşularımız da, fakir fukara da olsun. Ben bu noktaya özellikle vurgu yapmak istiyorum. Bizim soframızdan iftar edecek kişilerin içerisinde muhtaç insanlar da olsun. Veya o insanları tespit ederek onlar için de bir organizasyon yapabiliriz. Şu anda Elazığ'da küçümsenmeyecek rakamda Suriye'den gelen muhacir kardeşlerimiz var. Biz bunları görmezlikten gelemeyiz. Allahü Teala böyle bir acıyı bizlere, hiçbir Müslüman ülkeye, insanlara yaşatmasın, kolay bir şey değildir vatansızlık. Dolayısıyla biz Ramazan'da bu tür hususlara daha çok dikkat edersek daha isabetli hareket etmiş oluruz.
*** Çocuklara Ramazan bilinci nasıl aşılanmalı peki? Kaç yaşında oruç tutturulmaya başlanmalı?
Bir kere buna sınır koymayalım. Eğer 5 yaşında bir çocuğa oruç tutturursanız bu ona bir zulümdür. Mesela benim 3. sınıfa giden bir kızım var. Geçen yıl sahura kalkıp oruç tutmak istediği zaman biz onu nadiren sahura kaldırdık. Bazen uykulu uykulu gelip sofrada yemek yedi, bazen yemeyip gitti yattı. Daha sonra kendisine öğlene kadar oruç tutabileceğini söyledik. İşte çocuklara da bu şekilde alıştırmak lazım. Çocuk henüz baliğ olduğu yaşa gelmediyse onları zorlamamalı. Alıştırıp, teşvik etmeli ama zorlama diye bir şey olmaz. Dinimizde de zorluk yoktur. Ayeti kerime çok açık ve nettir. Hak ile batıl beli olmuştur, dileyen dilediği tarafı seçer. Zorlama Peygamberin hayatında da yoktur. Peygamber tebliğ etmiştir, anlatmıştır, dileyen kabul etmiştir, dileyen kabul etmemiştir. Hatta Peygamberin çok sevdiği amcası iman etmiştir ve Peygamber Efendimiz buna çok üzülmüştür. Allahü Teala da bunu üzerinde indirdiği ayette, 'Senin sevdiklerine değil, Allah dilediklerine hidayet verir' demiştir. Biz çocuklarımıza anlatırız ama illa yapacaksın demek din ruhunda yoktur. Teşvik etmeliyiz ama zorlamamalıyız.
*** Ramazan ayında sahurun önemi nedir? Sahura mutlaka kalkılmalı mı? İnsanlar genellikle gece uyumadan önce yemeklerini yiyip yatıyor, bu doğru mudur?
Doğru mudur demeyelim ama caizdir. Bir kimse akşamdan yemeğini yer, orucuna niyetlenir ve yatar. Bu caizdir ama Sevgili Peygamberimizin bir hadis-i şerifi vardır. 'Sahur berekettir' der. Gecenin o saatinde kalkıp az da olsa bir şeyler yemek veya bir yudum su içmek sünnete riayet açısından daha isabetlidir.
*** Hocam sahura kalkınca yine de niyet etmek gerekiyor mu? Yoksa sahura kalkmak aslında bir niyet olarak sayılır mı?
Sahur niyettir. Sahura kalkan kişi zaten oruç tutmak niyetiyle kalkar. Ama bir kimse bir grup içerisindedir, sahura kalkar ama oruca niyet etmez. Gönlünde o niyeti etmemişse o sahur onun için bir anlam ifade etmez. Ama bir kimse oruç tutma niyetiyle sahura kalkmışsa ayrıca 'Yarınki oruca niyet ettim' demesine de ihtiyaç yoktur. İbadetlerde asıl olan kalbin karar vermesidir.
*** Oruç fitresi bu yıl ne kadar? Ne zaman verilmeli?
Fitre canın sadakasıdır, zekatıdır. Ramazan'ın bir güzel yönü de yardımlaşmaların, insanların birbirlerine dini vecibe olarak zekatlarını, fitrelerini vermesidir. Bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl fitre miktarın 15 TL olarak belirlemiştir. Bunu mümkün mertebe Ramazan içerisinde vermek lazım. Hiç olmazsa son sınır bayramın birinci günü bayram sabahı namazdan önce bunun mutlaka verilmesi gerekiyor. İnsanlar bayram sabahı ihtiyaçlarının büyük bir kısmını bertaraf etmiş olurlar ve bu daha önceliklidir.
*** Ramazan ayıyla birlikte zekatlarda verilmeye başlanıyor. Zekatın öneminden bahseder misiniz? Kimlere zekat verilir?
Zekatta tıpkı namaz, oruç gibi bir ibadettir. Dinimiz bunu çok aşağı diyebileceğimiz bir sınırda tutmuştur. Mesela şu anda belediyemize, devletimize almış olduğumuz bir takım hizmetlere karşı vergi veriyoruz değil mi? Mutlaka siz de bakmışsınızdır bazen yüzde 50 oranını geçen vergi oranları vardır. Ama zekata baktığımız zaman yüzde 2.5'tir. Yani 40'ta birdir. Bugün birçok aile sabah çocukları okula giderken ve harçlık istediğinde ellerine 1 TL verdiğinizde çocuğun yüzü buruşuyor. 5 TL verdiğiniz zaman biraz daha yüzü gülüyor, 10 TL verdiğinizde daha mutlu oluyor. 100 TL'de 2.5 TL'yi gözümüzde çok büyütmemeliyiz. Senede bir defa olan bir şey. Zekatın bir çok hikmetleri vardır. Zekat hem kişiyi günahlarından arındırıyor hem de malına karışmış, farkına varmadan karıştırdığı haramlardan arındırıyor. Bizim geçmişte yazılmış fıkıh kitaplarımız var. İmam Azam Hazretleri'nin öğrencisi İmam Muhammed Hazretleri diyor ki, 'Zekat vermeyen kişinin şahitliği kabul edilmez.' Yani onu adam yerine koymayın diyor. Bu açıdan zekatlarımızı vermemiz lazım. Çünkü zekat fakirin hakkıdır. Bizim inancımıza göre mülk Allah'ındır. Dilediğini yoklukla, dilediğini varlıkla imtihan eder. Zengin olan dini ölçülere göre zengin ise mutlaka hesabını yaparak zekatını vermesi lazım. Tarihi sürece baktığımız zaman Avrupa'da olduğu gibi bizde hiçbir zaman sınıflar arası savaş yapılmamıştır. Zengin ve fakir hep aynı mahdigerelerde oturmuştur. Birbirlerine karşı sevgi ve muhabbetle yaklaşmışlardır. Nihayetinde Müslüman toplumlarda sınıflar arası savaş gibi bir sıkıntı yaşanmamış. Bunun toplumsal barışa çok büyük etkisi vardır. Bize iyilik yapan birine teşekkür ederiz, onu severiz, ona muhabbetle bakarız ve saygı duyarız. Bu bırakın dini, insanlığın gereğidir. Dolayısıyla zekatlarımızı vermemiz lazım. Peki kime vereceğiz? Öncelik akrabalar arasında zekat almaya layık biri varsa ona vermemiz önceliklidir. Sonra mahdigeremizde kimler varsa ona veririz. Veya bugün bazı vakıflar da zekat kabul ediyor. Mesela bizim Diyanet İşleri Başkanlığımızın vakfı var ve bu vakfın ayrıca zekat fonu var. Vatandaşlarımız bize geliyor ve kendi adlarına zekatlarını yerlerine ulaştırmamızı istiyor. Bugün hakikaten Başkanlığımızın bu konuda büyük hizmetleri var. Bırakın Türkiye'yi dünyanın en ücra köşelerine kadar giderek oradaki Müslümanlara bu zekattan pay ayırıp, ulaştırıyorlar.
*** Zekatı birinci derece, bakmakla yükümlü olduğumuz kişilere veremiyoruz değil mi?
Bu konu usul ve füru diye düzenlenmiştir. Usul yukarıya doğru anne, baba, dede, nine, büyük dede, büyük nine gibi. Aşağıya doğru da oğul, kız, torunlar, torunların torunları şeklinde. Bunlara verilmez. Bunun dışında kardeşe verilebilir. Vatandaş soruyor, 'Damada, geline zekat verilir mi?' diye. Damada ve geline zekat verilir ama burada sanki biraz hile yapılıyor. Yani sağ cebimizden alıp sol cebimize koyuyoruz. Mümkün mertebe onları da aşarak diğer akrabalara vermemiz daha önceliklidir. Damadımıza veya gelinimize yine yardım edelim ama zekat şeklinde değil.
*** Ramazan ayında oruç tutmaya başlayan bir kişi bir süre sonra sağlık sorunları veya başka bir nedenle oruç tutmayı bırakırsa bunun için kefaret gerekir mi?
Kefaret halkımız arasında yanlış bilinen hususlardan birisi. Kefaret başlanılan orucu bilerek bozmaktan dolayıdır. Oruç imsak ile başlanır ve akşam imsak ile bitirilir. Yani, 'Ben Ramazan orucuna başladım, 3-4 gün tuttum sonra tutamadım. Kefaret mi tutacağım' diye soruluyor. Hayır. O kişi tutamadığı günlerin sayısınca daha sonra kaza yapar. Bunun için kefaret söz konusu değildir.
*** Kazaya kalan Ramazan orucu ne zaman ve nasıl tutulmalı?
Peygamberimizin ashabını bu konudaki uygulamasına göre daha sonra gelecek Ramazan ayından önce mutlaka tutulmalı. Ama tutamazsa ömrünün sonuna kadar tutabilir. Bunu çok geciktirmemekte fayda var. Çünkü yaş ilerledikçe bizim hiç beklemediğimiz bir takım hastalıklar kendisini gösteriyor. Biraz önce ifade ettiğim gibi mesela şeker hastalığı, tansiyon vs. Bu nedenle mümkün mertebe daha sonraki Ramazan gelmeden kazalarımızı tutmanın gayreti içerisinde olalım.
*** Hocam bizlere vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Son olarak Elazığlılara söylemek istedikleriniz var mı?
Öncelikle Elazığ'ı seviyoruz. Ben yaklaşık 4 yıldır burada görev yapıyorum. Elazığımız Anadolu'nun güzel şehirlerinden bir tanesi. Bütün şehirlerimiz güzel ama Elazığ'ın güzelliği bir başka. Sakin bir şehir. Elbette her şehirde olduğu gibi burada da problemler var ama buranın dini motifleri biraz daha belirgin. Din hizmeti sunan bir kurum olarak bakışım bu şekilde. Camilerimizin cemaati son derece güzel, dini söylemlere karşı insanların dikkati daha fazla. Biz Elazığ'ı ailece çok sevdik. Eğer buradan tayin olup gitsek bile Elazığ'ı her zaman hayırla yad edeceğiz. Elazığlıların Ramazan ayını şimdiden tebrik ediyorum. Cenab-ı Hakk en güzel şekilde ihya etmeyi nasip etsin. Elazığlılarımız hakikaten eli bol, hayır hasenatı seven insanlar. Camilerimizde 52 hafta boyunca, yapılan camilerimize, Kur'an kurslarımıza veya diğer hayır kurumları için yardım talep ettiğimizde hiç kimse, 'Biz namazı parayla mı kılıyoruz' gibi bir söylemde bulunmadı.
Ramazan ayını dolu dolu geçirelim ve Ramazan'ı sadece oruçla değil, beşeri münasebetleri daha ön plana çıkararak, mesela komşularımızla mutlaka iftar ederek, paylaşmanın güzelliğiyle yaşayalım. Zekatlarımızı, fitrelerimizi verelim. Biraz daha sevecen olalım, insanlara karşı saygı ve sevgiyi ön planda tutalım. Elazığımız güzel bir şehrimiz. Allahü Teala'ya hamd-ü senalar olsun Doğu bölgesinde olmamıza rağmen küçük bir-iki teşebbüsün dışında herhangi bir terör olayına rastlamadık. Bu bir güzelliktir. Bunun dışında, 'Acaba bu benim son Ramazanım mı?' diye düşünerek dolu dolu geçirmenin gayretinde olalım. Bütün Elazığlıların Ramazan'ını şimdiden tebrik ediyorum. Allahü Teala inşdigerah feyzinden, bereketinden sadece Elazığ'ı değil, tüm ülkemizi, tüm İslam alemini nasipdar eylesin.
Gazetemizin sorularını yanıtlayan İl Müftü Vekili Mevlüt Şahiner, Ramazan ayının dolu dolu geçirilmesi gerektiğini belirterek, 'Ramazan'ı sadece oruçla değil, beşeri münasebetleri daha ön plana çıkararak, mesela komşularımızla mutlaka iftar ederek, paylaşmanın güzelliğiyle yaşayalım. Zekatlarımızı, fitrelerimizi verelim. Biraz daha sevecen olalım, insanlara karşı saygı ve sevgiyi ön planda tutalım' dedi.
Geçtiğimiz yıllarda imsak saatinin yanlış olduğu yönündeki tartışmaları değerlendiren İl Müftü Vekili Şahiner, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu vakitlerle ilgili görevlendirdiği uzman personeli olduğunu, vatandaşların bu tür söylemlere itibar etmemesi gerektiğini söyledi.
Şahiner, Ramazan ayında insanların daha hoşgörülü olunması ve kalp kırmaktan kaçınılması yönünde tavsiyelerde bulunurken, çocuklara kesinlikle zorla oruç tutturulmaması gerektiğini, teşvik ederek bu bilincin aşılanmasının daha doğru olacağını kaydetti.
Teravih namazlarında vatandaşlar tarafından tercih edilen ve 'jet imam' olarak adlandırılan imamları da değerlendiren Şahiner, 'Namaz dışarıdan bakıldığında sadece belirli hareketlerden oluşan, yatılıp kalkılan, sportif bir faaliyet değildir. Namazın her bir hareketinin özel bir anlamı vardır. Orada söylenen cümlelerin insanın yüreğine tesir etmesi gereken bir manası vardır. Bu açıdan biz teravih namazları veya diğer namazlar olsun buna dikkat etmemiz gerekir' dedi.
*** Ramazan ayına sayılı günler kaldı. Öncelikle Ramazan'ın önemini anlatır mısınız?
Bu birkaç açıdan incelenebilir. Özellikle Ramazan ayını değerli kılan şey Ramazan ayında Cenab-ı Hakk'ın Sevgili Peygamber Efendimize Kur'an-ı Kerim'i indirmeye başladığı aydır. Ayrıca müslümanların İslam'ın şartlarından ikinci ibadetleri olan oruç ibadetinin tutulduğu mübarek aydır. Başka açılardan da Ramazan ayı değerlendirilebilir ama özellikle bu iki konudan dolayı Ramazan ayı mübarek bir aydır. Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de 'Ramazan ayı ki onda Kur'an indirilmiştir' şeklinde Ramazan ayının kutsiyetini Kur'an'ın indirilişine bağlamaktadır.
*** İl Müftülüğü olarak Ramazan ayına özel ne gibi çalışmalar, hazırlıklar yaptınız?
Şu anda bizim Ramazan ayı için tatlı bir telaşımız var. Özellikle geçen ayın 15'inde bütün personelimizle beraber mutat toplantılarımızdan birini yaptık ve ağırlıklı olarak iki konuyu görüştük. Birincisi Ramazan ayında hangi konulara dikkat etmemiz gerekir, hangi hususlarda hizmetlerimiz devam edecek bunun üzerinde yoğunlaştık. Artık Ramazan ayı bizim toplumumuzda oruç ayı olması sebebiyle özel bir ay olarak karşılanıyor. Biraz önce ifade ettiğim Kur'an ayı olması yönüyle de örf haline gelmiş bazı adetlerimiz var. Bunlardan biri teravih namazı öncesi sohbet programlarımız, sabah namazında 'seher cüzü' diye ifade ettiğimiz cüzlerin okunması, ikindi namazından sonra da bu programımız devam ediyor. Öğlen namazından önce yine camilerde mutat sohbetlerimiz var. Bunun dışında Ramazan ayında özellikle yerel televizyonlarımızda programlarımız oluyor. Bu yıl inşdigerah TRT'nin de Elazığ'da yapacağı bir program var ve bunun çalışmaları devam ediyor. Özellikle bayan hocalarımızın televizyon programları olacak. Bunun dışında ilk defa bu sene uygulayacağımız çalışmalarımızdan birisi de Elazığ'da bizim bayağı görevli açığımız vardı. İŞKUR aracılığıyla bu sene boş olan camilerimizin hemen hemen tamamını doldurmaya çalışıyoruz. Şu anda bize 125 kontenjan verildi. Bu kontenjanın tamamını kullanarak en ücra köylerimizde dahi camilerimizde ezan okunsun, teravih namazı kılınsın, insanlarımız bu Ramazan'ı daha bir farklı yaşasın diye ümit ediyoruz. Geçen yıl 3 camimizde hatim ile teravih namazı kıldırıyorduk. Bu sene buna bir yenisini ekledik, Keban ilçemizde de Yusuf Ziya Paşa Camii'nde bir arkadaşımızı görevlendireceğiz. Yani bir ilçemizde de bu sene inşdigerah hatim ile teravih namazı kılınacak. Bizim daha önce sadece bir tane erkek yatılı Kur'an kursumuz vardı. Harput'ta bulunan Hacı Başaran Kur'an kursu. Burada hafızlık eğitimi alan öğrencilerimizi Ramazan ayında istihdam ediyorduk. Cüz okumalara bunları da katıyorduk, alıştırmalarını yapıyorduk. Artık bu sene erkek Kur'an kurslarımızın sayısı üçe yükseldi. Özellikle Altınçevre Erkek Yatılı Kur'an kursumuzu da bu yıl devreye sokacağız. Oradaki öğrencilerimize de cüz okutacağız. Bu da bizi gerçekten heyecanlandırıyor.
*** Ramazan ayında vatandaşlar neye dikkat etmeli?
Ramazan ayı oruç ayıdır dedik. Oruç ibadettir. Sadece bizim dinimize has bir ibadet değil. Geçmiş ilahi kaynaklı dinlerde de oruç vardır. Muhtevası değişmiştir vs oraya girmiyorum ama o dinlerde de oruç vardı. Dolayısıyla oruç bir ibadet olunca bunun belli kurdigerarı vardır. Bu kurdigerar yine bizzat dinin kurucusu, koruyucusu tarafından Cenab-ı Hakk tarafından tespit edilmiş ve Peygamber Efendimiz Ondan aldığı vahiy neticesinde bu ibadetin kurdigerarını belirlemiştir. Biz geçen Ramazan aylarında olduğu gibi yine özellikle sabah namazını seher vaktinin girmesiyle yani oruca başlama saatiyle ezanlarımızı okutacağız. Dolayısıyla insanlarımız ezanı duydukları an mutlaka oruca başlamalılar.
*** Geçtiğimiz yıllarda Diyanet İşleri'nin yayınladığı imsakiye yanlış diye bazı tartışmalar yaşandı. Orucun 1 saat erken başlatıldığı iddia edildi. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Öncelikle din hepimizin dinidir. Bu tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Yani tarihi süreçte bile dini meselelerde hep farklı görüşler söylenmiştir. Dolayısıyla tarihi süreçte de hep böyle olmuştur, böyle olmasına da ihtiyaç vardır. Bu doğaldır. Biz bunu doğal karşılarız ama Diyanet resmi bir kurumdur. Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu vakitlerle ilgili görevlendirdiği uzman personeli vardır. Nihayetinde bu konu Din İşleri Yüksek Kurulu'nda da görüşülmüştür ve böyle bir karar verilmiştir. Halkımızın bu tür söylemlere itibar etmesini çok doğru bulmuyorum. Ama bu konuşulacaktır, biz bunu hoş görürüz.
*** Peki hocam ezanı duyduğumuz an mı yoksa ezan bitince mi yeme-içmeyi bırakmalıyız?
Başlama saati çok önemli. Bazı insanlarımız 'ezan daha yeni okunuyor, bir şey olmaz' deyip yemesine devam ediyor. Ezanı duyduğumuz an yeme-içmeyi kesip orucumuza başlamalıyız.
*** Oruçluyken unutarak bir şey yenilip içilmesi orucu bozar mı?
Unutarak bir şey yenildiği zaman 'benim orucum artık bozuldu' düşüncesiyle yenilip içilmeye devam ediliyor. Bu konuda dinimiz kolaylık, hoşgörü dinidir. Bir kişi gerçekten unutarak bir şey yiyip içmişse hatırladığı an yemesini-içmesini bırakıp orucuna devam edecektir. O kişinin orucu bozulmamıştır.
Bir diğer husus ise akşam ezanını takip etmeli veya ezanı duyma imkanımız yoksa Başkanlığımızın imsakiyesinde belirtilen saatte iftarını açmalıdır. Bunlar şekil olarak kurdigerardır. Bizim hayatımızda oruç ibadet olması yönüyle sair günlerimizdeki bir takım hareketlerimize, tavırlarımıza da dikkat etmemiz lazım. Özellikle Efendimiz (SAS) bir hadis-i şerifinde bir kimse dinin hoş görmediği amelleri işlediği ve işlemeye devam ettiği sürece Allahü Teala'nın onun tuttuğu oruca ihtiyacı yoktur diyor. Yani orucun bizim üzerimizde mutlaka bir etkisi olmalı. Bu etki de konuşmalarımızda, tavırlarımızda kendisini göstermelidir ki bu hususa çok dikkat edilmesi gerekiyor. Yani oruç tutan bir insan ile bir başkası tartışmamalı. Veya oruç tutan bir başkasıyla tartışmalı. İlla bu konuda bir şey söylenecekse 'Lütfen ben oruçluyum' deyip bu tür hareketlerden ve tavırlardan sakınmalıdır.
*** Ramazan ayında oruç tutmanın dışında hangi ibadetleri yapmak daha sevaptır?
Ramazan ayının önemi malumunuz biraz önce ifade ettik ve Kur'an ayı dedik. Kur'an ayı olması yönüyle mutlaka bizim Kur'an ile yüzyüze gelmemiz lazım. Bunu birkaç bölümde işleyebiliriz. Diyelim ki Kur'a bilen insanlarımız yapabilirlerse mutlaka Kur'an-ı Kerim'i baştan sona hatim etsin. Çünkü Efendimiz hadislerinde de bunu tavsiye ediyor. Efendimiz, 'Sizin sona gelip başa dönmeniz benim hoşuma gider' diyor. Sahabe, 'Bu ne demek ya Resuldigerah' diye soruyor. İşte 'Kur'an-ı Kerim'i baştan başlayıp okuyup sonra tekrar ikince defa başa dönülmesidir' diyor. Bu açıdan hatim geleneklerimizi Ramazan ayında daha çok yaşıyoruz ve yaşatıyoruz. Hatim yapmalıyız, Kur'an okumalıyız.
İkincisi mesela Kur'a bilmiyor. Bugün bizim gençlerimiz eskiye göre çok bilinçli ama diyelim Kur'an bilmeyen ortaokul mezunu bir genç Kur'an-ı Kerim'in mealini baştan sona okusa hemen hemen yüzde 70'ini anlar. Lise mezunu bir genç yüzde 75-80'ini anlar. Üniversite mezunu ise kişi biraz daha çıta yükselmiş olur. Kur'an-ı Kerim öncelikle okunmak, sonra anlaşılmak, sonra da yaşanmak için gönderilmiştir. Ama biz bunu maalesef geçmişten günümüze mezarlıklarda okunmak için indirilmiş gibi anlamışız. Bunlar hoş değil. Kur'an zaten kelime olarakta okuma kitabı demektir. Okuma mastarından gelir ve Türkçe ifade edecek olursak 'Müslümanın El Kitabı' demektir. Biz her zaman elimizin altında tutacağız ve her an onu okuyacağız. Camilerimizde hatim programlarımız, seher cüzlerimiz, iminde öncesi programlarımız devam ediyor. Hiç bilmeyen insanlarımız da bu programları takip ederek, dinleyerek bu etkinliğe katılabilir.
Bunun dışında en çok hassas olmamız gereken konu gönül kazanmaktır. Bugün sizde biliyorsunuzdur apartmanlarda yaşıyoruz. İcabında apartmanda birlikte yaşadığımız komşularımızın senede bir defa dahi kapısını açmıyoruz ve bunlar hoş şeyler değil. Dolayısıyla Ramazan vesile kılınarak iftar sofralarında komşularımızla veya diğer insanlarla birlikte iftar etmenin hazzını da ihmal etmemeliyiz.
*** Hocam Kur'an-ı Kerim'i önce okumalıyız, sonra anlamalıyız ve sonra da yaşamalıyız dediniz. Arapça bilmiyorsak Türkçe Meali'ni okuyarak da sevabına nail olabilir miyiz?
Elbette. Bugün Elhamdülillah Kur'an-ı Kerim medigererimizin sayısı arttı. Başkanlığımızın da bu konuda meali var. Hatta bizim son dönemlerde çıkan bir tefsirimiz var. Tefsir sıkıntımız vardı. İlmi olduğu için dili ağırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı tekrar bir heyet ile beraber gayet sade bir dil ile Kur'an-ı Kerim'in 5 ciltlik tefsirini hazırladı. Biz mutlaka Kur'an-ı Kerim'in anlamını bilmek zorundayız. Bazı duaları, bazı süreleri ezberleriz, onlarla ibadet ederiz o ayrı. Ama diyelim ki bir Fatiha suresinin anlamını bilerek ibadet etmemiz bile bizim hayatımızda çok şeyleri değiştirecektir. Mesela Fatiha suresinde ' İyyke na'budü ve iyyke neste'în' deniliyor. Bunun anlamı 'Yarabbi ancak sana kulluk ederiz, yalnız senden yardım dileriz.' İşte kulluğun en güzel ifadesidir bu cümleler. Tabi ki her okuduğumuz ayetin mealini bilmemiz mümkün değil. Biz bunu iddia etmiyoruz. Ama Kur'an'da ne var, ne yok, Kur'an'da Allahü Teale bize neyi söylüyor? Bunu bilmemiz bizim görevimizdir.
*** Ramazan ayında insanların hoşgörülü olması gerektiğini söylediniz ama bu bazen kişinin elinde olmuyor. Çok gergin olunabiliyor. İnsanların sabırlı olmaları için ne gibi tavsiyelerde bulunacaksınız?
Güzel bir soru bunun için teşekkür ediyorum. Sevgili Peygamberimiz (SAS) malum ayetlere ilk muhatap olan insandır. Cebrail Aleyhisselam Kur'an-ı ilk ona getirmiştir. Kur'an-ı Kerim ayet ayet, sure sure 23 senede tamamlandı. Resulullah (SAS) bir insanın hayatında lazım olabilecek örnek davranışları kendi hayatında yaşamıştır. Bizim hadis kaynaklarımızdan Sünen-Ebu Davud diye bir eserimiz var. Ebu Davud, bunu yazarken 'Ben Peygamber Efendimizin hadislerini yazarken 500 bin hadis derledim. Bunun içerisinden 4 bin 850 hadisi seçtim. Bunların içerisinden de 400 hadis seçtim, 400 hadis içerisinden de 40 hadis seçtim, bu 40 hadis içerisinden de 4 hadis seçtim' diyor. O dört hadisten bir tanesi şudur: Efendimiz (SAS) diyor ki; 'Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe, kendisi için istemediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.' Dolayısıyla bu sadece Ramazan'a has dikkat etmemiz gereken bir kural değil. Ramazan'da buna biraz daha özen gösterirsek, 'Karşımdaki de bir insan, onun da bir onuru, şerefi var. Ben oruçluyum. Bir şey söylediğim zaman orucumun sevabı gider. Onun da kalbini kırmış olurum. Aynı şey bana yapılsa ben bunu istemem' diye düşünerek hareket edersek emin olun birçok problem kendiliğinden çözülmüş olur. Özellikle trafikte çok sabırsızız değil mi? İftar saati yaklaştığında uzun uzun kornalar çalıyoruz. Belki bir 10-15 dakika iftara geç kalırız. Ama birilerinin kalbini kırmak daha kötü.
*** Kimler oruç tutmayabilir?
Peygamber Efendimizin uygulamasında olduğu gibi İslam dini kolaylık dinidir. İslam dini bir takım hükümler indirmiştir ve insanların yapmakla sorumlu kılındığı hususları emretmiştir. Fakat gücü yetene. Gücü yetmeyene de ruhsat hükümleri getirmiştir. Dolayısıyla Ramazan ayında sağlığı yerinde olmayan, seferi olan kimseler oruç tutmayabilir. Ama daha sonra sağlığına kavuşmuşsa, yolculuğu sona ermişse müsait olduğu zamanlarda tutabilirler. Zamanımızda yolculuklar eskisi gibi değil, rahat yolculuk yapılabiliyor ve bu durumda kişi orucunu tutmak isterse din buna da ruhsat veriyor. Bunun dışında dinimiz özellikle kadınlara karşı kolaylıklar getirilmiştir. Hamile olan hanımefendiler oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli olan bayanlar, çocuklarına bir zarar gelmesi söz konusu ise oruç tutmayabilirler ve daha sonra kaza ederler. Yine hanımefendiler özel hdigererinde tutamadıkları oruçları daha sonra tutarlar. Zamanımızda özellikle şeker hastalığı konusu toplumda çok yaygın. Şeker hastası olan kardeşlerimizin mutlaka doktorlarıyla görüşerek oruca başlamaları lazım. Şeker hastalığının bazı çeşitleri var. Kişi, 'Ben oruç tuttuğum zaman daha çok rahat ediyorum' diyor. Bir başka çeşidinde de şeker hastası kişi oruç tuttuğunda tamamen hasta oluyor. Bu nedenle mutlaka hastalar mutlaka doktorlarıyla görüşüp sonra karar vermeli. Bir kimse sürekli hasta ise, sağlığına kavuşma imkanı yoksa bu kişinin fitre vermesini dinimiz kolaylık olarak getirmiştir.
*** Ben burada bir konuyu özellikle açmak istiyorum hocam. Çünkü geçtiğimiz yıllarda çok konuşuldu ve günümüzde de yine bir tartışma konusu. Bazı hocalar, bayanların özel hdigererinde de oruç tutması gerektiğini, oruç tutmayarak günah işlediklerini söylüyor. Siz bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Az önce de ifade ettik herkes din adına bir şeyler söyler, söyleyebilir ama önemli olan doğru bilgiye ulaşmaktır. Malum bizin 1400 yıllık bir geleneğimiz vardır. Sevgili Peygamberimiz, 'Ümmetim hatada birleşmez' diyor. Bu konu Hz. Aişe annemize dayanıyor. Hz. Aişe Peygamber Efendimizin eşi, Müslümanların annesidir. Peygamberden sonra onun nikahı da Müslümanlara haramdır. Nihayetinde bu soru o günlerde Hz. Aişe annemize soruluyor. Hz. Aişe annemiz muhatabına, 'Siz Haruralı mısın?' diye soruyor. Harura o zaman için Hz. Ali efendimize karşı siyasi olarak karşı çıkan, ayaklanan ve onunla savaşan ve ehli-i sünnet diye tabir edeceğimiz ana gövdenin dışında fikirlere sahip aşırı bir fırka. O kişi oralı olmadığını ve sadece, 'kadınların özel hdigererinde oruç tutup tutamayacağını merak ettiği için sorduğunu' söylüyor. Hz. Aişe annemiz o kişinin samimiyetini görünce, 'Biz özel hdigererde kılmadığımız namazları kaza etmemekle ama özel hdigererimizde tutamadığımız oruçları kaç etmekle emrolunduk' diyor. Hz. Aişe bizzat peygamberden birinci derecede, hiç aracı olmadan bilgi almadan ve daha sonra da Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi insanlara yön veren, bugünün ifadesiyle müsteşarlık, rehberlik yapan büyük bir insandır. Dolayısıyla Hz. Aişe annemizin bu sözünü delil olarak kabul ederiz. Hem sonra bu Allahü Teala'nın kadınlar için bir ikramıdır, bir kolaylıktır. Hanımefendi orucunu tutmadığı zaman bir şey kaybetmez.
*** Ramazan aylarında teravih namazında vatandaşlar daha hızlı kıldıran, halk tabiriyle 'jet imamları' tercih ediyor. Bu durumu nasıl değerlendireceksiniz? Bunun dinimizdeki yeri nedir?
Bu işin iki boyutu var. Birincisi halkımız da bunu istiyor. Bir an önce namazımızı kılalım, bitsin düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bazen de bizim arkadaşlarımız bunun tesirinde kalıyorlar ve biraz da hızlı kıldırmaya çalışıyorlar. Geçmiş dönemde bu fıkralara kadar konu olmuştur. Bu doğru bir şey değil. Çünkü namaz kendine has kurdigerarı olan bir ibadettir. Başta namazın farzları vardır. Namazın farzlarından birisi ihlal edildiği zaman namazı tekrar kırmak gerekir. Namazın vacipleri vardır ve buna ikinci derecede önemli olan kurdigerar diyelim. Namazın vaciplerinden birini bir kimse bilerek terk ederse o namazı tekrar kılması gerekir. Ama sehven unutarak terk etmişse sehiv secdesi ile namazı telafi etmesi lazım. Bu açıdan namaz dini bir ritüeldir ama uyulması gereken hususları da göz ardı edemeyiz. Namaz dışarıdan bakıldığında sadece belirli hareketlerden oluşan, yatılıp kalkılan, sportif bir faaliyet değildir. Namazın her bir hareketinin özel bir anlamı vardır. Orada söylenen cümlelerin insanın yüreğine tesir etmesi gereken bir manası vardır. Bu açıdan biz teravih namazları veya diğer namazlar olsun buna dikkat etmemiz gerekir. Peygamber Efendimiz (SAS) namaz ile ilgili bir olay şahit oluyor. Bakıyor ki bir kişi namaz kılıyor ve o kişi namazını bitirdikten sonra Peygamberimizin huzuruna geliyor. Selam veriyor ve Peygamber Efendimiz, 'Sen namaz kılmadın, git bir daha namaz kıl' diyor. O kişi tekrar namaz kılıp gelip selam veriyor ve Peygamber Efendimiz yine, 'Sen namaz kılmadın, git tekrar namazını kıl' diyor. Üçüncü defa o kişi gelip, 'Ya Resuldigerah bunu biliyorum başka bir şey bilmiyorum' deyince Efendimiz ona namazın farzları ve vacipleri ile ne şekilde kılınması gerektiğini tarif ederler. Dolayısıyla bizim namaz konusunda son derece dikkatli olmamız gerekiyor.
*** Peki oruç tutmayan vatandaşlar yeme-içmelerine devam edince oruçlu vatandaşlar da buna tepki gösteriyor ve olumsuz şeyler yaşanabiliyor. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Bunlar elbette doğru şeyler değil. Bir tarafı suçlamamız da doğru olmaz. Her iki tarafta belli kurdigerara uyarsa hiçbir sıkıntı olmaz. Biliyorsunuz eskiden Cumhuriyet döneminin başına kadar bu Anadolu topraklarında gayrimüslimlerde yaşıyordu. Elazığ da onlardan bir tanesi. Belli bölgelerde Ermeniler, Rumlar veya diğer milletler de yaşıyordu. O insanlar aynı mahdigereyi paylaşıyordu. Aralarında son derece samimi, saygı ve sevgiye dayanan bir ilişki vardı. Biz bunu kendi aramızda belli dönemlerde devam ettirdik ama beli dönemler maalesef böyle fevri de olsa çıkışlar olabiliyor. Oruç tutmayan bir insana, 'Sen niye oruç tutmuyorsun' gibi ona karşı şiddet uygulamak asla doğru değil. Oruç tutmayanların da aynı şekilde çoğunluğun oruç tuttuğunu dikkate alarak yeme-içmesine, konuşmalarına dikkat edip meseleye bu açıdan baktığı zaman problemler yaşanmaz. Bu tür olaylar nadir de olsa yaşanıyor belki ama ben bu hususlara dikkat edildiğini düşünüyorum. Özellikle bu zamana kadar Elazığ'da huzurlu bir Ramazan geçirdik diye düşünüyorum.
*** Hocam biraz da iftar yemeklerine değinelim. Ramazan ayında sıklıkla iftar yemekleri düzenleniyor. Özellikle lüks mekanlarda gösterişli bir şekilde düzenlenen iftar yemeklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tip organizasyonlar ile ilgili işin muhteviyatını bilemeyeceğimiz için, 'bu şekilde yapılmasın' dememiz hoş olmaz. İftar yemeğini veren kişinin imkanı vardır ve düzenler. Onun kalbini okuma şansımız yok ve hangi niyetle verdiğini bilemeyiz. Burada o tür şeyleri eleştirirken biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Ama dikkat etmemiz gereken şeyler şunlardır: Biz iftar veriyoruz ve bu Peygamber Efendimizin bir tavsiyesidir. Bunu nasıl yapalım? Biraz daha sadeliği ön plana çıkararak yapabiliriz. Bir diğer husus şuna da dikkat edelim. Bizim soframızda akrabalarımız da, komşularımız da, fakir fukara da olsun. Ben bu noktaya özellikle vurgu yapmak istiyorum. Bizim soframızdan iftar edecek kişilerin içerisinde muhtaç insanlar da olsun. Veya o insanları tespit ederek onlar için de bir organizasyon yapabiliriz. Şu anda Elazığ'da küçümsenmeyecek rakamda Suriye'den gelen muhacir kardeşlerimiz var. Biz bunları görmezlikten gelemeyiz. Allahü Teala böyle bir acıyı bizlere, hiçbir Müslüman ülkeye, insanlara yaşatmasın, kolay bir şey değildir vatansızlık. Dolayısıyla biz Ramazan'da bu tür hususlara daha çok dikkat edersek daha isabetli hareket etmiş oluruz.
*** Çocuklara Ramazan bilinci nasıl aşılanmalı peki? Kaç yaşında oruç tutturulmaya başlanmalı?
Bir kere buna sınır koymayalım. Eğer 5 yaşında bir çocuğa oruç tutturursanız bu ona bir zulümdür. Mesela benim 3. sınıfa giden bir kızım var. Geçen yıl sahura kalkıp oruç tutmak istediği zaman biz onu nadiren sahura kaldırdık. Bazen uykulu uykulu gelip sofrada yemek yedi, bazen yemeyip gitti yattı. Daha sonra kendisine öğlene kadar oruç tutabileceğini söyledik. İşte çocuklara da bu şekilde alıştırmak lazım. Çocuk henüz baliğ olduğu yaşa gelmediyse onları zorlamamalı. Alıştırıp, teşvik etmeli ama zorlama diye bir şey olmaz. Dinimizde de zorluk yoktur. Ayeti kerime çok açık ve nettir. Hak ile batıl beli olmuştur, dileyen dilediği tarafı seçer. Zorlama Peygamberin hayatında da yoktur. Peygamber tebliğ etmiştir, anlatmıştır, dileyen kabul etmiştir, dileyen kabul etmemiştir. Hatta Peygamberin çok sevdiği amcası iman etmiştir ve Peygamber Efendimiz buna çok üzülmüştür. Allahü Teala da bunu üzerinde indirdiği ayette, 'Senin sevdiklerine değil, Allah dilediklerine hidayet verir' demiştir. Biz çocuklarımıza anlatırız ama illa yapacaksın demek din ruhunda yoktur. Teşvik etmeliyiz ama zorlamamalıyız.
*** Ramazan ayında sahurun önemi nedir? Sahura mutlaka kalkılmalı mı? İnsanlar genellikle gece uyumadan önce yemeklerini yiyip yatıyor, bu doğru mudur?
Doğru mudur demeyelim ama caizdir. Bir kimse akşamdan yemeğini yer, orucuna niyetlenir ve yatar. Bu caizdir ama Sevgili Peygamberimizin bir hadis-i şerifi vardır. 'Sahur berekettir' der. Gecenin o saatinde kalkıp az da olsa bir şeyler yemek veya bir yudum su içmek sünnete riayet açısından daha isabetlidir.
*** Hocam sahura kalkınca yine de niyet etmek gerekiyor mu? Yoksa sahura kalkmak aslında bir niyet olarak sayılır mı?
Sahur niyettir. Sahura kalkan kişi zaten oruç tutmak niyetiyle kalkar. Ama bir kimse bir grup içerisindedir, sahura kalkar ama oruca niyet etmez. Gönlünde o niyeti etmemişse o sahur onun için bir anlam ifade etmez. Ama bir kimse oruç tutma niyetiyle sahura kalkmışsa ayrıca 'Yarınki oruca niyet ettim' demesine de ihtiyaç yoktur. İbadetlerde asıl olan kalbin karar vermesidir.
*** Oruç fitresi bu yıl ne kadar? Ne zaman verilmeli?
Fitre canın sadakasıdır, zekatıdır. Ramazan'ın bir güzel yönü de yardımlaşmaların, insanların birbirlerine dini vecibe olarak zekatlarını, fitrelerini vermesidir. Bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl fitre miktarın 15 TL olarak belirlemiştir. Bunu mümkün mertebe Ramazan içerisinde vermek lazım. Hiç olmazsa son sınır bayramın birinci günü bayram sabahı namazdan önce bunun mutlaka verilmesi gerekiyor. İnsanlar bayram sabahı ihtiyaçlarının büyük bir kısmını bertaraf etmiş olurlar ve bu daha önceliklidir.
*** Ramazan ayıyla birlikte zekatlarda verilmeye başlanıyor. Zekatın öneminden bahseder misiniz? Kimlere zekat verilir?
Zekatta tıpkı namaz, oruç gibi bir ibadettir. Dinimiz bunu çok aşağı diyebileceğimiz bir sınırda tutmuştur. Mesela şu anda belediyemize, devletimize almış olduğumuz bir takım hizmetlere karşı vergi veriyoruz değil mi? Mutlaka siz de bakmışsınızdır bazen yüzde 50 oranını geçen vergi oranları vardır. Ama zekata baktığımız zaman yüzde 2.5'tir. Yani 40'ta birdir. Bugün birçok aile sabah çocukları okula giderken ve harçlık istediğinde ellerine 1 TL verdiğinizde çocuğun yüzü buruşuyor. 5 TL verdiğiniz zaman biraz daha yüzü gülüyor, 10 TL verdiğinizde daha mutlu oluyor. 100 TL'de 2.5 TL'yi gözümüzde çok büyütmemeliyiz. Senede bir defa olan bir şey. Zekatın bir çok hikmetleri vardır. Zekat hem kişiyi günahlarından arındırıyor hem de malına karışmış, farkına varmadan karıştırdığı haramlardan arındırıyor. Bizim geçmişte yazılmış fıkıh kitaplarımız var. İmam Azam Hazretleri'nin öğrencisi İmam Muhammed Hazretleri diyor ki, 'Zekat vermeyen kişinin şahitliği kabul edilmez.' Yani onu adam yerine koymayın diyor. Bu açıdan zekatlarımızı vermemiz lazım. Çünkü zekat fakirin hakkıdır. Bizim inancımıza göre mülk Allah'ındır. Dilediğini yoklukla, dilediğini varlıkla imtihan eder. Zengin olan dini ölçülere göre zengin ise mutlaka hesabını yaparak zekatını vermesi lazım. Tarihi sürece baktığımız zaman Avrupa'da olduğu gibi bizde hiçbir zaman sınıflar arası savaş yapılmamıştır. Zengin ve fakir hep aynı mahdigerelerde oturmuştur. Birbirlerine karşı sevgi ve muhabbetle yaklaşmışlardır. Nihayetinde Müslüman toplumlarda sınıflar arası savaş gibi bir sıkıntı yaşanmamış. Bunun toplumsal barışa çok büyük etkisi vardır. Bize iyilik yapan birine teşekkür ederiz, onu severiz, ona muhabbetle bakarız ve saygı duyarız. Bu bırakın dini, insanlığın gereğidir. Dolayısıyla zekatlarımızı vermemiz lazım. Peki kime vereceğiz? Öncelik akrabalar arasında zekat almaya layık biri varsa ona vermemiz önceliklidir. Sonra mahdigeremizde kimler varsa ona veririz. Veya bugün bazı vakıflar da zekat kabul ediyor. Mesela bizim Diyanet İşleri Başkanlığımızın vakfı var ve bu vakfın ayrıca zekat fonu var. Vatandaşlarımız bize geliyor ve kendi adlarına zekatlarını yerlerine ulaştırmamızı istiyor. Bugün hakikaten Başkanlığımızın bu konuda büyük hizmetleri var. Bırakın Türkiye'yi dünyanın en ücra köşelerine kadar giderek oradaki Müslümanlara bu zekattan pay ayırıp, ulaştırıyorlar.
*** Zekatı birinci derece, bakmakla yükümlü olduğumuz kişilere veremiyoruz değil mi?
Bu konu usul ve füru diye düzenlenmiştir. Usul yukarıya doğru anne, baba, dede, nine, büyük dede, büyük nine gibi. Aşağıya doğru da oğul, kız, torunlar, torunların torunları şeklinde. Bunlara verilmez. Bunun dışında kardeşe verilebilir. Vatandaş soruyor, 'Damada, geline zekat verilir mi?' diye. Damada ve geline zekat verilir ama burada sanki biraz hile yapılıyor. Yani sağ cebimizden alıp sol cebimize koyuyoruz. Mümkün mertebe onları da aşarak diğer akrabalara vermemiz daha önceliklidir. Damadımıza veya gelinimize yine yardım edelim ama zekat şeklinde değil.
*** Ramazan ayında oruç tutmaya başlayan bir kişi bir süre sonra sağlık sorunları veya başka bir nedenle oruç tutmayı bırakırsa bunun için kefaret gerekir mi?
Kefaret halkımız arasında yanlış bilinen hususlardan birisi. Kefaret başlanılan orucu bilerek bozmaktan dolayıdır. Oruç imsak ile başlanır ve akşam imsak ile bitirilir. Yani, 'Ben Ramazan orucuna başladım, 3-4 gün tuttum sonra tutamadım. Kefaret mi tutacağım' diye soruluyor. Hayır. O kişi tutamadığı günlerin sayısınca daha sonra kaza yapar. Bunun için kefaret söz konusu değildir.
*** Kazaya kalan Ramazan orucu ne zaman ve nasıl tutulmalı?
Peygamberimizin ashabını bu konudaki uygulamasına göre daha sonra gelecek Ramazan ayından önce mutlaka tutulmalı. Ama tutamazsa ömrünün sonuna kadar tutabilir. Bunu çok geciktirmemekte fayda var. Çünkü yaş ilerledikçe bizim hiç beklemediğimiz bir takım hastalıklar kendisini gösteriyor. Biraz önce ifade ettiğim gibi mesela şeker hastalığı, tansiyon vs. Bu nedenle mümkün mertebe daha sonraki Ramazan gelmeden kazalarımızı tutmanın gayreti içerisinde olalım.
*** Hocam bizlere vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Son olarak Elazığlılara söylemek istedikleriniz var mı?
Öncelikle Elazığ'ı seviyoruz. Ben yaklaşık 4 yıldır burada görev yapıyorum. Elazığımız Anadolu'nun güzel şehirlerinden bir tanesi. Bütün şehirlerimiz güzel ama Elazığ'ın güzelliği bir başka. Sakin bir şehir. Elbette her şehirde olduğu gibi burada da problemler var ama buranın dini motifleri biraz daha belirgin. Din hizmeti sunan bir kurum olarak bakışım bu şekilde. Camilerimizin cemaati son derece güzel, dini söylemlere karşı insanların dikkati daha fazla. Biz Elazığ'ı ailece çok sevdik. Eğer buradan tayin olup gitsek bile Elazığ'ı her zaman hayırla yad edeceğiz. Elazığlıların Ramazan ayını şimdiden tebrik ediyorum. Cenab-ı Hakk en güzel şekilde ihya etmeyi nasip etsin. Elazığlılarımız hakikaten eli bol, hayır hasenatı seven insanlar. Camilerimizde 52 hafta boyunca, yapılan camilerimize, Kur'an kurslarımıza veya diğer hayır kurumları için yardım talep ettiğimizde hiç kimse, 'Biz namazı parayla mı kılıyoruz' gibi bir söylemde bulunmadı.
Ramazan ayını dolu dolu geçirelim ve Ramazan'ı sadece oruçla değil, beşeri münasebetleri daha ön plana çıkararak, mesela komşularımızla mutlaka iftar ederek, paylaşmanın güzelliğiyle yaşayalım. Zekatlarımızı, fitrelerimizi verelim. Biraz daha sevecen olalım, insanlara karşı saygı ve sevgiyi ön planda tutalım. Elazığımız güzel bir şehrimiz. Allahü Teala'ya hamd-ü senalar olsun Doğu bölgesinde olmamıza rağmen küçük bir-iki teşebbüsün dışında herhangi bir terör olayına rastlamadık. Bu bir güzelliktir. Bunun dışında, 'Acaba bu benim son Ramazanım mı?' diye düşünerek dolu dolu geçirmenin gayretinde olalım. Bütün Elazığlıların Ramazan'ını şimdiden tebrik ediyorum. Allahü Teala inşdigerah feyzinden, bereketinden sadece Elazığ'ı değil, tüm ülkemizi, tüm İslam alemini nasipdar eylesin.