Mustafa Demirbağ

Duygusal İshal

Mustafa Demirbağ

Öncelikle yazı başlığım için tüm okuyuculardan özür dileyerek söze başlamak istiyorum. Yazıyı okuyunca başlık ile alakalı olumsuz düşüncelerin ortadan kalkacağı kanaatindeyim.

“Duygusal ishal” Almanya’da kullanılan bir deyimdir. Bu deyimi yurt dışında yaşayan kıymetli bir eğitimci arkadaştan hafızama not etmiştim. Günümüz Türkiye’sine oldukça uygun bulduğum için bu ifadeyi köşeme taşıma kararı aldım.

Duygusal ishal nedir? Diye sorduğumda, aldığım cevap şu olmuştu: “Sürekli “ama”larla kendi suçumuzu ve sorumluluğumuzu bastırmak.” Şimdi beni daha iyi anladığınızı düşünüyorum. Sizce de bizim toplumsal davranışlarımıza uygun bir deyim değil mi? Bunları yazarken aklıma Şener ŞEN ve İlyas SALMAN’ın başrollerini paylaştığı “Banker Mahmut” filmi geldi. Şener ŞEN’in canlandırdığı Mahmut (Maho) karakterinin; “İster vur ister öldür ama dinle. Yaptım, sor bakalım niye yaptım?” repliği birçoğumuzun dimağında hala tazedir. Bu unutulmaz filmlerin bunca yıl sonra bile izlenmesinin en büyük nedenlerinden biri, insanların izlerken gerçek hayattan ve kendi yaşanmışlıklarından izler bulmalarından kaynaklanıyor. Bunları zihnimize kazıyan büyük oyunculuklardan da bahsetmeme sanırım gerek yok.

Konuyu fazla dağıtmadan devam edelim. “Yaptık ama niye yaptık.” anlayışı bugün bile hız kesmeden devam ediyor. Her şeye uygun bir mazeret bulmakta üstümüze yok. Mazeret deyip yumuşatma çabama kendim bile inanmadığım için şöyle düzelterek ifade edeyim. Kendi suçlarımızın ve yerine getirmediğimiz sorumluklarımızın üstünü örtmek için söylemediğimiz “yalan” yok. Sanki tek akıllı bizmişiz gibi, karşımızdakilerin de sürekli olarak bizlere inanan gariban Bilo’lardan oluştuğunu sanmamız da ayrı bir vahamet. İşin bu tarafı da irdelenmesi gereken bir konu.

Karşımızdakinin yalan söylediğini bildiğimiz halde müdahale etmememiz de ayrı bir “ama” ortaya çıkarıyor. “Yav, ağzının payını verirdim ama……..” Aslında “ama”sı olmaması gereken bir durum olmasına rağmen susulmuş, fakat arkadan da bir doğruculuk kisvesi göstermek için üçüncü şahısların yanında bir kahramanlık çabası sergileniyor. Gariban Bilo, inanmak zorunda olduğu için inanıyordu. Başka bir çıkar yolu yoktu. Bizler ise çoğu zaman inanmak zorunda olmadığımız halde bunu yapıyoruz. Bana necilik belki o gün bizi kurtarabilir. Fakat yığınların bu şekilde bir tutum ortaya koymaları ishalden beter toplumsal bir çürümüşlük kokusunun her yeri pisletmesine neden oluyor. Sonunda gariban Bilo’ların da ahlaki olarak yozlaşması, dalkavuk Maho’ların da her şeyini kaybetmesi ile sonuçlanıyor. Burada dalkavuk hak etti denilebilir, haklı bir gerekçedir de. Ancak masum Bilo, o dalkavuğun yerini almadı mı? Mesele işte budur. Hem yok edip hem de yeni yok ediciler yaratıyoruz. Masumiyeti öldürüp aynı bedende yeni canavarlar ortaya çıkarıyoruz.

Hemen hemen her yerde “ama”larla karşılaşıyoruz. Hayatımızın her döneminde de bunları yaşıyoruz. Sadece yukarıda anlattığım şekliyle de değil. Amaları kullanarak piyasaya çok zengin bir portföy(Cüzdan) sunuyoruz. Üzerimize düşen, bize ait olan birçok sorumluluğumuzu hep başkaları yapsın istiyoruz. Hep bir dilenme hali zihnimizi ve bedenimizi sarmış durumda. Dilenme tabirini özellikle seçtiğimi belirtmek isterim. Çünkü dilenme sadece para istemek değildir. İş dilenme, iş yaparken yardım dilenme, hatta ve hatta başkasına göstermediğimiz ilgiyi onlardan dilenme gibi birçok çeşidi rahatlıkla sayılabilir. En kötüsü ise sevgiden yoksun insanların sevgi dilenmesidir. Oysa tüm bu saydıklarımız hak edilmesi gereken unsurlar olmalıydılar.

Şu sevgi dilenenlere de ayrıca bir parantez açmak istiyorum. Sevgisiz olan, sevgisiz büyüyen insanlar doğal olarak sevginin ne olduğunu tam olarak bilemezler. Bu da temelde onların suçu değildir aslında. Çoğunlukla, birilerinin amalarına kurban olmuşlardır. Benim sevgi dilenenlerden kastım tabi ki bu mahrum ve mahzun gurup asla değildir. Amalarla birilerini sevgisiz bırakan, “ama” sonsuz sevgi

isteyen, sevgi bilmez dilencileredir lafım. Dünyanın en aç tokları bu zihniyetteki insanlardır. Karınları doysa da gözleri asla doymaz. Her şeyin, hep bir fazlasını isterler. Ancak iş terse döndüğü zaman ise ama ama ama demeye başlarlar.

Bu yeni tarz ishal, sizce de kelime anlamının tarifindekinden daha kötü kokmuyor mu?

Yorumlar 3
SM 31 Ocak 2024 17:24

Günümüz toplum psikolojisini yansıtan güzel bir yazı olmuş.Ellerinize sağlık

Vedat 30 Ocak 2024 17:44

Emeğine,yüreğine sağlık değerli kardeşim.Çok güzel noktalara vurgu yapmışsınız

Nurhan 30 Ocak 2024 16:28

Yanlışlara göz yummak ve bananecilik bu devirdeki yozlaşmanın en önemli nedenidir kaleminize sağlık

Yazarın Diğer Yazıları